|
|
|
|
600 yıllık Osmanlı mirasını PARİS'e taşıyorum
Paris Moda Haftası'nda, Türkiye'yi temsil etmek, hem çok heyecan verici, hem de sorumluluk yükleyen bir durum. Ben de dünyanın en renkli kültürü olan Osmanlı hazinelerinden yararlandım. 600 yıllık mirasın motif, renk ve kalıplarını yorumladım.
Bir hafta benim için gerçekten göz açıp kapayana dek geçti. Ben ve ekibim için zaman her zamankinden hızlı akıyor artık... Ocak 2004'de, Paris'te, haute couture haftası dahilinde, 2004 ilkbahar-yaz koleksiyonumu sunacağımdan bahsetmiştim daha önce. Gidiş tarihi yaklaştıkça, ben de, ekibim de zamanla yarışmaya başladık ve günlük hayattan tamamen koptuk. Artık kendi içimizde bir dünyada yaşıyor, sadece defileyi düşünüyoruz. Bu arada çok hatırlı müşterilerimizi de kıramadığımız için, programımıza sipariş kıyafetler de eklenince, yolda kaybettiğimiz dakikalar bile çok kıymetli hale geldi... Genellikle eve gitmektense, atölyeyi gecenin geç saatlerinde yatakhaneye dönüştürüyoruz... Böyle bir tempoda çalışmanın nasıl bir şey olduğunu kelimelerle ifade etmek çok zor. Akşam yatağa uzandığınızda bile işler peşinizi bırakmıyor, kafanızda hala bir şeyler dolanıyor, yemek yerken, yürürken, hatta uyurken bile iş düşünüyorsunuz... Yorucu ve zor gibi görünse de, inanılmaz bir haz... Sanırım mesleğimin en keyifli dönemlerini yaşıyorum. Paris "couture"ün merkezi ve moda haftasında, büyük modaevlerinin yer aldığı listede Türkiye'yi temsil etmek, çok heyecan verici. Bir o kadar da sorumluluk yükleyen bir durum... Çünkü, yurtdışında yapacağım ilk defile aynı zamanda, bu hafta dahilinde sunulan ilk haute couture Türk koleksiyon olacak... Yani, modacı olarak "Türk modacı" kimliğim ön planda olacak.
OSMANLI'YI YORUMLUYORUM Ben de bu nedenle dünyanın en renkli kültüründen, bu toprakların köklerinden; Osmanlı hazinelerinden yararlandım. 600 yıllık mirasın motif, renk ve kalıplarını Dilek Hanif gözüyle yeniden yorumluyor, günümüze adapte ediyorum. Osmanlı esintileri taşıyan, ama Dilek Hanif'i yansıtan bir koleksiyon hazırlıyorum. Anlatamayacağım kadar heyecan ve coşkuyla yaşıyorum bu dönemi. Bu çalışmalar esnasında kaynak olarak elime geçen her türlü yayını okudum. Bunların arasında dikkatimi çeken bir şey vardı ki, doğru yolda olduğumu onaylar gibiydi. Modanın ve modacıların 17. yüzyıldan beri en çok etkilendiği, ilham aldığı akımların başında 'oryantalizm'in geldiğini ve bu kapsamda Hindistan, Çin ve Osmanlı'nın olduğunu görmek keyif ve gurur verici. Oryantalizm kelimesi, 1900'lerin başlarından beri batılı tasarımcıların kendi kültür ve vizyonlarını zengin, köklü Asya kültürleriyle karıştırmalarıyla ortaya çıkan formları ifade etmek için kullanılmaya başlamış. Türk tasarımcılarının kültürlerine ait kaynakları, kendi vizyonları ve kendilerine has üsluplarıyla yorumlayarak dünya modasında farklı yerlere gelinebileceğini düşünüyorum. Biz çok şanslıyız çünkü çok soylu, köklü, zengin bir milletin çocuklarıyız. Kendimize, birbirimize, geçmişimize sahip çıkmalıyız.
GEÇMİŞİMİZE SAHİP ÇIKALIM Bugün Japonlar moda sektöründe öyle bir yerlerde ki, birçok büyük marka en büyük mağazalarını Tokyo'da açıyor, birçok tasarımcı Japon kültüründen esinleniyor, Japonlar'a dair koleksiyonlar tasarlanıyor. Modayı etkiliyor, etkileniyor, yaratıyor ve tüketiyorlar. Hem kendi kültürlerine sahip çıkıp tüm dünyaya yayıyor, hem de gelişimin bu konuda ne kadar önemli olduğunun bilincindeler. İnsan arkasına dönüp baktığında Madame Gerber'in 1900'lerin başlarında yaptığı tük pantolon versiyonlarını tasarlamış olması, 'Binbir gece Masalları'ndan sonra tüm Avrupa'da oryantalizmin yayılması bize örnek olmalı. Kendi form ve desenlerimize sahip çıkarak bu kültürü daha net, doğru ifade eden tasarımlar için çalışmalıyız. Birkaç yıldır nasıl her yerde Japon bluzları vardı, her koleksiyona girmişti. Bakarsınız gelecek sezonlarda iğne oyası çılgınlığı moda olur... Çizgilerimiz dünyaya hakim olur. Kimbilir? İyi bir hafta geçirmeniz dileğiyle hosçakalın...
|
|
|
|
|
|
|
|
|