|
|
Sabah kanla doğdu İstanbul'un üzerine
Ölümler, yangınlar ve kazalarla dolu bir gecenin sabahında sinegog patlamaları sanki yeniden savaş meydanlarındaymışım hissini verdi
Korkunç bir geceydi. Ölümler, öldürmeler, yangınlar, kazalar birbirini kovalamıştı. "Sabah ola hayır ola!" dedik, yanılmışız. Sabah daha da hayırsız, uğursuz, tekinsiz ve kanla doğdu İstanbul'un üzerine. Şimdi gelin bu korku filmini andıran süreci ta başından, gece yarısından başlayıp özetlemeye çalışayım...
* Cuma gecesi saat 19.30; Türk Sineması'nın 89.yaş günü etkinliğini izlemek için The Marmara'dayım. Kültür Bakanı Erkan Mumcu onur ödülünü kendi elleriyle Vedat Türkali üstada veriyor. Ünlü sinema yıldızları, usta yönetmenler, yapımcılar, senaristler, genç oyuncular hatta figüranlar bile bu muhteşem şölende yerini almış vaziyette.
* Sinema üzerine söyleşilerimi tamamlayıp çıkıyorum otelden. Sıra cuma gecelerinin haber açısından doğurgan potansiyelini düşünüp büyük hastaneleri, emniyet merkezlerini gezmekte.
* Saat 01.30; Ataköy'de babasına ait tesisatçı dükkanını geceleri fuhuş mekanı olarak kullanan genç bir kadın olduğu ihbarı geliyor. Polislerle buluşup sözü edilen adrese gidiyoruz. Şahıslar kıl payıyla kaçmış biz gelmeden. Ama evlerinden aşağı inen konu komşu "bıçak kemiğe dayandı!" diyor...
* Sabaha doğru bir anons daha geçiyor. Kanlı bir cinayetin anonsu bu. Pangaltı-Dolapdere arası barlardan birinde saatlerce yiyip içip eğlenen iki arkadaş mekandan çıkınca kavgaya tutuşmuş. Ve iddiaya göre bindikleri Mercedesin sahibi olan Serdar Katırcıoğlu, arkadaşını tam 9 kurşunla başından, göğsünden ve bacaklarından vurup öldürmüş. Daha sonra aracından inmiş ve bir ticari taksiye atlayarak sırra kadem basmış. Evinin Üsküdar'da olduğunu ruhsattan öğreniyor ve kameralarımızı ne yazık ki o kanlı karelerle doldurup Üsküdar'a geçiyoruz.
TELSİZ SUSMUYOR
* Ancak yine bir dehşet haberi gelmekte gecikmiyor telsizden. Bu kez faciadan kıl payı dönülmüş. Çünkü Kartal Köprüsü altında çarpışan iki otobüsten biri alev alev yanmaya başlamış anında. Şoför soğukkanlı bir biçimde aracı durdurmuş ve yolculara panik yapmadan inmelerini söylemiş. Yetiştiğimde alev alev yanan koca otobüs İtfaiyenin tonlarca köpük sıkmasıyla zor bela söndürülüyordu.
* İrili ufaklı diğer kaza, yangın, silahla, bıçakla yaralama, gasp, darp, kapkaç olaylarını da düşününce kaza mahallinde bir araya geldiğimiz gece muhabirleriyle " Aman ne gece be arkadaş. İş patlaması oldu!" diye konuşuyoruz tabii ki.
* Artık gün ağarmıştır. Haberciler yavaş yavaş merkezlerine doğru yol alırken ben de ekibimi SABAH-atv binasına bırakıp evime doğru ilerliyorum. Taksim civarına geldiğimde korkunç bir patlama duyuyorum çıplak kulakla. Hemen sağı solu arayıp "nedir? Ne patladı" diye soruyorum. Kimsenin bilgisi yok o an için. Az sonra gaz sıkışması dolayısıyla patlama diye bir haber geliyor bazı meslektaşlardan.
* Meğer... Meğer gaz sıkışması dediğimiz şey lanet olası bir eylemin gaddar gök gürültüsüymüş... Meğer bir dakika arayla İstanbul'da mevcut 5 sinagogdan ikisinin önünde tahrip gücü yüksek bombalar patlamış.
* Bana göre yakın olan Neve Şalom Sinagog'u. Ben oraya giderken, ekibimi de diğerine, Şişli'ye gönderiyorum.
BİR DEJAVU BU
* Olayın vehametini ve boyutunu anlamam için sokağa girmem gerekiyormuş meğer. Sanki bir dejavu bu! Savaş muhabirliği yıllarımdan kalma görüntüler sanki bir kez daha aynen gelip geçiyor gözümün önünden.
* Her yer yıkılmış, harap olmuş. Her yerden dumanlar çıkıyor, toz bulutu kalkıyor. Ve bu dehşet tablosunun içinden aniden beliren insan silüetleri önce telaşlı adımlar ve çığlıklarla kaçışırken ancak yakınlaştıklarında görebiliyoruz yüzlerini, giysilerini kaplayan kanları.
* Adım başı et kemik parçalanmış uzuvlar. Enkaz arasında boylu boyunca ve cansız yatanlar. Süratle olay yerine doluşan polis ekipleri, ambulanslar, itfaiyeciler...
* Sanki gerçek bir ortamda değil bir savaş filminin platosunda gibiyiz. Hani bir an sonra yönetmen stop diyecek, ölü taklidi yapanlar kalkacak, boyayla yapılmış kanlar özenle silinecek, plastik kollar bacaklar dekorcular tarafından kostüm aracına taşınacak...
* Ancak her şey gerçek ne yazık ki. Akan kanlar, yiten canlar, paramparça vücutlar, berhava olan dükkanlar, arabalar, kırık camlardan delik deşik olanlar, korkuyla evlerinden fırlayanlar, sonra fotoğrafçılar, kameramanlar, anonslar, canlı yayınlar, bakanlar, başkanlar, kahrolan kalabalıklar.
* Saatler sonra gazeteye gelip eski bir yazımı çıkarıyorum arşivden. Daha 2 ay önce yazmışım meğer. Demişim ki Neve Şalom Sinagog'u çok hassas bir yer. Burada nöbet bekleyen polislerin çok özel olması gerek. Uyku mahmurluğu, bitkinlik bozar buranın ahengini. Dikkatli olun ey müdürler demişim. Sonra Emniyet yetkilileri hak vermiş bu dediğime. Genç, atak, fişek gibi delikanlıları koymuş oraya nöbete. Ama bu kez başka bir kalleşlik düşünmüş terör iblisleri. Bombalı bir araç patlatmışlar tam kapıda. Ve ne yazık ki ölen ilk kişi daha bir yıllık evli, genç ve başarılı bir polis evladımız, Bülent Bostanoğlu kardeş olmuş...
Savaş AY
Haberleri gazete sayfası görüntüsünde okumak için
SABAH e-Medya"ya
tıklayın
|
|
|
|