|
|
EMRE AKÖZ
Televizyonda tavla muhabbeti
Mehmet Barlas nihayet öcünü aldı! Ama hıncını yanlış insandan çıkardı!
Biliyorsunuz Mehmet Barlas ve Ela Barlas, ATV'de "Barlaslar'la Günlerin Getirdiği" adlı yeni bir sohbet programına başladı. Baba-kız bir saat içinde üç konuğu stüdyoda ağırlıyor. Program canlı yayınlanıyor.
Mehmet bey "Bu salı programa gelsene" dediğinde ne konuşacağımızı sordum. O da gayet masumane bir ifadeyle, "Havadan sudan, tavladan, köşe yazarlığından, istersen siyasetten filan" dedi.
Ben de biraz saf bir insan olduğum için davetini kabul ettim. Tavlanın neden sadece bir 'şans oyunu' olmadığını... 'Özel-kamusal-mülki alanlar' arasında ne gibi farklar bulunduğunu... Ya da ne bileyim, 'köşe yazılarında polemik yapmanın inceliklerini' konuşma imkanı olacağını sandım.
Programdan önce karşılaştığımızda, "Aklıma ne geldi, biliyor musun" dedi, "hem konuşalım, hem de tavla oynayalım..." Bu işte bir bit yeniği vardı. Öyle ya, hem şakada şukada tavla oynayıp, hem de o konuları konuşmak mümkün mü?
****
Salı gecesi İkitelli'deki ATV-Merkez Stüdyoları'nda buluştuk. İlk konuk son seçimde hüsrana uğrayan, eski Liberal Demokrat Parti Başkanı Besim Tibuk'tu.
Seçimden sonra ilk kez TV'ye çıkan Tibuk, çok önemli ve aynı zamanda hüzün veren bir şey söyledi
"Siyasete girmekle hata yaptığımı ne zaman anladım biliyor musunuz" dedi... "Seçimin ardından sağda solda insanlarla konuşurken... Beni üniversitelere çağırırlardı. Bazen öğrenciler protesto ederdi. Size karşı çıkan bir insanı ikna edebilirsiniz. Ancak, 'Ben sizin fikirlerinizi destekliyorum ama oyumu başka bir partiyle verdim çünkü kazanmanız mümkün değildi' diyen bir insana ne yapabilirsiniz?"
Sonra sıra Zeynep Fadıllıoğlu'na geldi. O da güzel güzel sanat, koleksiyonculuk ve içdekorasyon konusundaki tecrübelerinden söz etti.
****
Derken bizim bölüm başladı. Kırk yılda bir takım elbise giymiştim. Bir güzel tıraş olmuş, programdan önce de makyaj yaptırmıştım. Mehmet Barlas'ın daldan dala atlayan, sıkışınca işi gırgıra vuran tarzıyla baş etmek kolay değildi ama ben zaten ona değil, Ela Barlas'a güveniyordum. Baba ile kızın arasına girersem belki de durumu idare edebilirdim.
Ama bunların hiçbiri olmadı. Daha bizim bölüm başlarken Mehmet bey tavlayı açtı. Pulları yerleştirdi. Besim beyi de olaya dahil etti. Ve biz başladık zar sallamaya...
Baktım ki olacak gibi değil, hem oynayıp, hem konuşmak mümkün olmayacak... Üstelik de Besim bey pek hevesli. 'Yancılık'la yetinmek istemiyor. İki zardan sonra yerimi ona verdim. Mehmet Barlas da Tibuk'u yendi. Ben de bu 'katliama' seyirci kaldım.
****
Aslında "Tavlanın yüzde 95'i şanstır" diyen Barlas ile "Hayır, yüzde 87'si şanstır" diyen Tibuk arasında bir 'bakış açısı' farkı yoktu. Bense ustalığın önemli olduğunu iddia ediyordum. Dolayısıyla Barlas öcünü yanlış insandan almış oldu. O arada da saat doldu...
Şimdi bir başka programı bekliyorum. Kısmet olursa satranç takımımı ve satranç saatimi alıp gideceğim. 15 dakikalık net sürenin 10 dakikasında Barlas'ı hallederim, kalan 5 dakikada da bir şeyler konuşuruz herhalde.
****
(Barlas'a not Mehmet bey, medyada çıkan eleştirileri okudunuz mu? Millet "Ne pulları doğru dürüst görebildik, ne de gelen zarları" diyor. Sizin "Cihar atıp, şeş oynadığınız" konusunda ciddi kuşkular var. Hile yapmış olabileceğiniz söylentisi yayıldı. Halkımız şeffaflık istiyor. Bakalım onların 'Temiz Tavla' özlemini nasıl gidereceksiniz?)
Susheela Raman
Bu akşam (ve yarın) Asmalımesçit'teki Babylon adlı müzik kulübünde güzel bir konser var Susheela Raman sahne alıyor.
Aslında Susheela Raman'ı canlı izlemedim. Ancak bende 'Love Trap' adlı albümü var. Susheela geleneksel Tamil ve Hint ezgilerini Batı ve Afrika ritimleriyle harmanlıyor. Sonuç Çok hoş, çok etkileyici parçalar... Tabii buna Fransa'da Altın Plak kazanan Susheela'nın etkileyici, insanın içine işleyen sesini ekleyince tadına doyulmaz bir albüm çıkmış ortaya. Susheela'nın 2001'de yaptığı 'Salt Rain' albümü de özellikle İngiltere'de büyük beğeniyle karşılanmıştı. (Bu çalışma bizde de satışa sunulmuştu ama ben birkaç müzik markete baktım; bulamadım.)
Konser 2300'te başlayacak. İmkanınız varsa kaçırmayın.
Özür dileme modası
Şu sıralar özür dilemek 'in' oldu. Nahoş bir olaydan sonra çıkıp kamuoyundan ya da rakibinden özür dilemek, "çağdaş bakışın, 'etik' duruşun, medeni oluşun" falan filan göstergesi sayılıyor. Prim yapıyor. Övgü alıyor.
Dünkü Günaydın'ı gördünüz mü? Hakan ve Utku, 'Keyif Verici Maddeler' adlı mizah köşesinde bu özür dileme modasını çok güzel tiye almışlardı. Serdar Bilgili'den Özhan Canaydın'a, Cem Uzan'dan Deniz Baykal'a herkes özür dileyecek birisini arıyordu. Hatta iş yarışa dönüşmüş, "Hayır, asıl ben senden özür diliyorum" diye millet birbirini yer hale gelmişti.
Bu moda yakında "Özrü kabahatinden büyük" hallere yol açarsa hiç şaşırmam!
ÜZÜMLÜ KEK KRİZİ SÜRÜYOR
Arkadaşlar, ben bu işi anlamadım. Şu koca Türkiye'de üzümlü kek sevmeyen kaç kişidir? Üzümlü kek bir 'klasik' değil midir? Hiçbir şey olmasa nostaljik bir lezzet sayılmaz mı? Gelin görün ki üzümlü kek bulmak kolay değil. Dün Gima'ya (Selamiçeşme) bakayım dedim Kakaolu var, elmalı var, limonlu bile var da... Üzümlü kek yok! Bu konuyu daha önce de yazmıştım. Bir sürü kişi aynı durumdan yakınmıştı! (Kuru üzüm pahalıysa, fiyatı ona göre belirlersin.) Bir bilen varsa, bu tuhaf 'yokluğun' nedenini açıklasın lütfen.
Haberleri gazete sayfası görüntüsünde okumak için
SABAH e-Medya"ya
tıklayın
|
|
|
|