|
|
ABDURRAHMAN YILDIRIM
Özelleştirme mantalitesi değişmeli
Türkiye'de en başarısız süreç nedir derseniz herhalde biri AB'ye üyelik, diğeri de özelleştirme denilebilir. Bu kadar isteyip veya ister görünüp de sürüncemede kalan konu pek yok gibi.
AB üyeliğimiz 40 yıldan beri sürüyor.
1987'de başladığımız özelleştirme programında 16 yılda topu topu 8 milyar dolarlık özelleştirme yapılmış. 1993 yılında 25 milyar dolar değer biçilen Telekom 10 yıldır satılamamış ve bugün 3 milyar dolara alıcı bulur mu diye sorgulanıyor. Çukurova Elektrik gibi halka açık ve 30 bin ortakla kurulan bir şirketi özelleştirme sonucu neredeyse halka kapalı hale getirdik, sonunda hakim ortağın uygulamaları nedeniyle imtiyazını elinde alarak kapasına kilit vurduk. Doğru isme satmayı beceremedik. Aria gibi 2.5 milyar dolarlık lisans satışı ve 1.2 milyar dolarlık Petrol Ofisi satışı özelleştirmeye iyi bir örnekti. Ancak o günkü konjonktürde verilen fiyatların yüksek olduğu ortaya çıktı. Aria'yı bir devlet şirketiyle Petrol Ofisi'ni de şirketi satın alan ve borçlu durumdaki İş Doğan'la birleştirerek yüksek bedellerin faturasını ödedik. Demek ki, "Alternatif maliyetini karşılayamayan her fiyat yanlış fiyattır" çıktı ortaya.
* Fiyatın anlamsızlığı- Demek ki artık fiyata takılmamız gerekiyor. Fiyata takılı kalan bir özelleştirme başarısız olmaya mahkum. Geçmiş deneyimler bunu ortaya koyuyor. Yıllık programlara da özelleştirme tutarı hedefi koymak bu açıdan sakıncalı. Yani kamu kesimi satacağı malı ve fiyatını önceden belirlemekte, sonra umduğu bu fiyat oluşmayınca da hayal kırıklığına uğrayıp satışı iptal edebilmektedir.
Bunun yerine yıllık programlara satılacak KİT'lerin adlarını koymak, sonra şirketi en iyi yönetecek, çalıştıracak ve ekonomiye kazandıracak gruba veya kişiye satmak en doğrusu. En yüksek fiyata satmak ise yanlış. En yüksek fiyatı verene satışın anlamsızlığı geçmiş örneklerde yatıyor.
* İptal çözüm mü?- Birinci yılına giren AKP hükümetinin ilk büyük özelleştirme hamlesi hayal kırıklığına yol açtı. Satışa çıkarılanlar Türkiye'nin en iyi satılabilecek iki KİT'iydi. Biri, Türkiye'nin 500 Büyük Sanayi Kuruluşu içinde her yıl açık ara birinci sırada yer alan Tüpraş, diğeri içki ve sigara üreticisi ve Türkiye'nin 9'uncu büyük şirketi Tekel. Özelleştirme İdaresi'nin açıkladığı Tekel'e ait teklifler yaklaşık 3 milyar dolar beklenirken içki ve sigara olmak üzere iki ayrı bölüme gelen tekliflerin toplamı 1.5 milyar doları bile bulmuyor. Özelleştirme İdaresi Başkanı Metin Kilci, "Beklentilerimizi karşılayacak düzeyde değil" diyerek ihalenin iptal edilmesi yönünde beyanı oldu. Dün de Maliye Bakanı'nın bu yönde açıklamaları vardı.
Eğer hükümet gelecek yıllarda Tekel'i daha yüksek fiyata satabilecekse sorun yok. İhaleyi iptal edebilir. Acak geçmişteki deneyimler, verilen ilk fiyatların daha sonraki yıllarda yakalanamadığına işaret ediyor.
* Başka ne satılacak?- Türkiye özelleştirme trenini 1990'lı yıllarda kaçırdı. Sermaye hareketlerini serbestleştirdiğinde uluslararası konjonktür de uygundu, Türkiye'deki ortam da. Şimdi ise ne Türkiye'deki ortam, ne de uluslararası ortam uygun. Türkiye'ye dışarıdan ilgi yok. Yabancı sermaye gelmiyor. Gelen de, durumundan memnun değil. Yerli ortaklarından kazık yememek için uğraşıyor. Yerli girişimcilerin de hevesi kırık.
Aslında hükümet ve özelleştirme yetkilileri satış ihalesine düşük veya yüksek bir teklif geldiğine sevinilebilirler de. Eğer hükümet özelleştirmede kararlılığını göstermek istiyorsa, mantalite değişikliğine gitmeli, fiyata bakmadan satışı yapmalı. Çünkü bu gidişle daha çok trenler kaçacak gibi.
En gözde ve en büyük ilk 10 şirket arasında yer alan, pazarı sağlam, geleceği olan şirketler dahi satılamıyorsa, Türkiye'de başka ne satılacak?
* Sonuç- "Bugünü değiştir, böylece yarın da değişsin" John Hoover
Mesajlarınız için:
ayildirim@sabah.com.tr
Haberleri gazete sayfası görüntüsünde okumak için
SABAH e-Medya"ya
tıklayın
|
|
|
|