kapat
07.11.2003
YAZARLAR
ATV
EKONOMİ
limasollu
TÜRKİYE
DÜNYA
POLİTİKA
SPOR
MEDYA
SERİ İLANLAR
METEO
TRAFİK
ŞANS&OYUN
ACİL TEL



GREENCARD

MUHARREM SARIKAYA


AB'den sonra ABD de bastıracak

Kıbrıs sorununun Türkiye'nin AB ile tam üyelik müzakerelerinin önünde bir engel oluşturduğu Ankara'da bilinmeyen bir konu değildi.

Her ne kadar 1999 Helsinki Zirvesi öncesi Kıbrıs sorununun "Türkiye'nin tam üyelik süreci açısından bir kriter olmadığı" belirtilse de sonuçta bunun dönüp dolaşıp Türkiye'nin önüne konulacağını bilmeyen yoktu.

Bundan dolayı, AB İlerleme Raporu'nun Strateji Belgesi'nde yer alan ifade "malumun ilanından" başka bir şey değildi.

Başbakanlık'ta da Dışişleri Bakanlığı'nda da Belge'de yer alan ifadenin okunuşu da bu şekilde oldu.

Üst düzey bir diplomatın da söylemiyle; "Her ne kadar Kıbrıs sorunu bir kriter olarak gösterilmese de engel olduğu zaten AB yetkililerinin söylemlerinde bugüne kadar bir gerçek olarak var olageldi..."

Zor olan
Kıbrıs sorununun nasıl çözümleneceğine gelince. Ankara'da bu konuda her kurum, hatta etkin ve yetkin her kişinin ayrı bir planı var. Sorunun çözümünün nasıl olacağı, hangi düzlemde ele alınıp sonuca kavuşturulacağı sorusu yöneltildiğinde, önce dudaklar bükülüyor, ardından "Ama, ancak, bununla birlikte, filhakika..." ile başlayan cümleler geliyor.

Dışişleri Bakanlığı bünyesinde dahi sorunun çözümü konusunda iki farklı görüş çarpışıyor. Hem de kıyasıya...

Bir taraf, KKTC Cumhurbaşkanı'nın da vurguladığı gibi "Annan Planı'nın tamamen yok sayılması gerektiği" görüşünü dile getiriyor.

Diğer taraf ise Annan Planı'nın da bazı düzenlemelerle bir müzakere zemini olduğu noktasından hareket ediyor.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın soruna bakışı ise ikinci görüşle aynı paralelde.

Erdoğan da Dışişleri Bakanı Abdullah Gül de Annan Planı'nı müzakere zemini olarak kabul ediyor.

Hükümet, aralık ayında KKTC'de yapılacak seçimler sonrasında sorunun çözümüne dönük bir adım atılması yönünde hazırlık yapıyor.

AB'nin labil tavrı
Bununla birlikte hükümetin ve diplomasinin kafasını şu soru kurcalıyor

"AB, Türkiye ile tam üyelik müzakerelerine Aralık 2004'te başlama konusunda samimi mi? Kıbrıs sorunu çözüldükten ve uyum yasalarının uygulamaları başladıktan sonra Türkiye yeni bir sorunla daha yüz yüze kalacak mı?"

Daha doğrusu, AB'nin Türkiye'yi sınırları içine alma gibi bir niyeti var mı?

Bu sorunun sorulmasına neden de AB'nin "Labil (oynak) merkezli" hareket tarzından kaynaklanıyor. Bir yandan açıkça Türkiye'yi reddetmeyen, diğer yandan bahane arayan AB, "Topu taca atmanın formülünü arayan" görüntü çiziyor.

Hatta, Brüksel'den gelen haberlere bakıldığında, Türkiye'nin tam üyelik müzakerelerinin ele alınacağı 2004 sonbaharını kendisi açısından bir felaket dönemi olarak görüyor. Kültürel farklılık, kalabalık nüfus ve üzerine yüklenecek mali külfetin hesaplarını yapıyor. AB'den yansıyan bu ruh hali, Ankara'nın Kıbrıs ve Ege sorununun çözümü konusunda cesaretli adım atmasını engelliyor.

Hükümet her ne kadar KKTC'deki seçim sonrası bazı yaptırımlarla sorunun çözümü yolunu seçme planları yapsa da "Bu konuda atılacak adımlar sonrasında AB'den gereken sonucu alamazsam ne olur?" sorusuna da yanıtı arıyor.

Weston da geliyor
Ankara'nın sıkıntısı Kıbrıs sorununun çözümü konusunda sadece AB merkezli bir baskının olmaması, ABD'nin de aynı davranışı sergiliyor olması.

Washington da Kıbrıs sorununun Annan Planı çerçevesinde çözülmesi konusundaki kararlılığını daha önce Ankara'ya iletmişti.

Washington yönetiminin tutumunda bir değişiklik olmadığı görüşünü 17 Kasım'da bir günlüğüne Ankara'ya gelecek olan ABD'nin Kıbrıs Özel Temsilcisi Thomas Weston'un da tekrar etmesi bekleniyor.

Ankara ise kendi iç çelişkilerini aşamamanın yarattığı açmazlar içinde, başı iki elinin arasında formül arıyor.


Haberleri gazete sayfası görüntüsünde okumak için
SABAH e-Medya"ya tıklayın

<< Geri dön Yazıcıya yolla Favorilere Ekle Ana Sayfa Yap
hibe destekler
omer celik

Sarı Sayfalar
GreenCard
TEMA

Copyright © 2003, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır