kapat
01.11.2003
YAZARLAR
ATV
EKONOMİ
limasollu
TÜRKİYE
DÜNYA
POLİTİKA
SPOR
MEDYA
SERİ İLANLAR
METEO
TRAFİK
ŞANS&OYUN
ACİL TEL



GREENCARD

EMRE AKÖZ


Tele kulak beni de dinliyor

Dört yıl öncesi... Haziran ayı olmalı... Milliyet'ten çıkarılmamın üzerinden bir hafta filan geçmiş...

Gazeteci arkadaşlarım evlerinde parti veriyordu. Beşiktaş'tan kalkıp Göztepe'ye gitmiştik.

Parti sırasında İzmir'den telefon geldi. Arayan kişi de bir gazeteciydi. Üst düzeyde bir pozisyonu yoktu. Benimkini bulamadığı için eşimin cep telefonunu aramıştı. 'Geçmiş olsun' dedi, üzüldüğünü söyledi. Beş dakika kadar konuştuk.

Derken parti bitti. Eve döndük.

****

Bizim evde telesekreterli bir sabit telefon vardı. Ama biz o telesekreteri hiç kullanmazdık. Baktık telesekreterin ışığı yanıyor. Eve temizliğe gelen hanım bazen toz alırken 'on' tuşuna dokunuyor, alet de harekete geçiyor ve gelen telefonları kayıt ediyordu. Herhalde dedik, yine aynı şey oldu. Ve gırgır olsun diye telesekreterin dinleme tuşuna bastık.

****

O da ne?

Beni İzmir'den arayan arkadaşla yaptığım tüm konuşma telesekretere kaydedilmişti!

Bir daha yazıyorum Arkadaşım İzmir'den eşimin cep telefonunu arayarak benimle konuştu. Ve bu konuşma bizim evin sabit telefonundaki telesekretere kaydedilmişti.

Önemsemedim. Belli ki birileri bizim telefonları dinliyordu. Ama tabii olayı unutmadık. Sağda sola anlatıp durduk.

Peki ama nasıl olmuştu?

****

Birkaç ay önce bu tip işlerden anlayan, eski gazeteci, bilişim uzmanı, ekonomist Dr. Şeref Oğuz ile konuşuyordum. "Yahu sen bilirsin" deyip bu abuk dinleme olayını anlattım.

Ben lafımı bitirince sırıtarak aynen şöyle dedi "İş kazası!"

Belli ki telefonlarımızı dinleyenler yanlış bir tuşa basmışlar ve kendi kayıt sistemlerine aktarmak yerine konuşmayı bizim sabit telefona yönlendirmişlerdi.

****

Bu olayı niye anlattım? Generkurmay Başkanı Org. Hilmi Özkök telefonlarının dinlendiğini, bu sebeple geniş tedbirler aldıklarını açıkladı ya... Bazı köşe yazarları da "ayıp" filan dedi ya...

Ohoooo... Bizim etimiz ne, budumuz ne? Alt tarafı Milliyet'in ek yayınlarını yönetiyordum. Eşim de gazeteciydi ama o sıralarda çalışmıyordu. Ancak adamlar yine de dinliyorlardı.

Beni dinleyen zihniyet... Org. Özkök gibi üst düzey bir bürokratı haydi haydi dinlemeye çalışır.

****

Şeref Oğuz şöyle demişti "Bizim şirketin yurt dışındaki ortağına sadece iki paragraf uzunluğunda ama çok çok önemli bir bilgiyi aktarmamız gerekiyordu. Hiçbir iletişim aracına güvenmedik. Ben uçağa atlayıp gittim, bilgiyi elden teslim ettim."

İşte böyle bir çağda yaşıyoruz. Ayıbı mayıbı yok Bileceksin ve ona göre davranacaksın. Eminim şimdi de dinliyorlardır.

20.000'inci sayı öyle mi kutlanır?
Hürriyet gazetesi, 1 Mayıs 1948'den bu yana çıkan 20 bininci sayısının dün yayınlandığını duyurdu. Biz de kendilerini yürekten kutluyoruz.

G.Saray ve Beşiktaş olmazsa nasıl Fenerliliğin pek bir anlamı kalmazsa, Hürriyet olmadan da rekabetin zevki çıkmaz.

Ancak bence Hürriyetçiler bu anlamlı sayıyı yeteri kadar görkemli bir biçimde kutlamadılar. Sefa Kaplan arkadaşımızın üç sütunluk bir derlemesiyle yetindiler.

Gazetenin birinci sayısının ilk sayfası ben de var. Size oradan bir haberi aynen, kelimesi kelimesine vermek istiyorum. Şöyle

****

Ankara'da bir cinayet

Bir terzi, karısını ile komşusunu öldürdü

Ankara 30 (Telefonla)- Bu sabahın erken saatlerinde, İsmet Paşa mahallesinde Poyraz sokağındaki 2 numaralı evde feci bir cinayet işlenmiştir. Bu evde oturmakta olan terzi Emin Zambak adında bir genç, karısiyle uzun zamandanberi kavga etmekte, ikisi arasında bir geçimsizlik hüküm sürmektedir. Karı koca bu sabah yine kavga etmişler, Emin Zambak karısının üzerine hücum etmiş, kavganın büyüdüğünü gören komşulardan Makbule bunları ayırmak üzere eve gelmiştir. Bu müdahale üzerine büsbütün kızan Emin Zambak eline geçirdiği bir ekmek bıçağiyle hem karısı Nuran'ı, hem de komşusu Makbule'yi muhtelif yerlerinden yaralıyarak öldürmüştür. Etraftan yetişen komşular her iki kadının cesetleriyle karşılaşmışlardır. O arada vak'a yerinden kaçan kaatil, bir otomobile atlıyarak Mamak istikametine kaçmış, alınan tedbirler sayesinde akşama doğru yakalanmıştır.

Buna ve sayfadaki diğer haberlere baktığımızda dikkatimizi çekenler

* Başlıklar son derece 'düz'.

* Haberin ilk cümlesi dahil, birçok cümle düşüklükleri göze çarpıyor.

* Cinayet haberleri daima ilgi çekiyor İki ölüm haberi daha var ilk sayfada.

* Biz bugün, örneğin 'bıçağıyla' diye yazıyoruz, o vakitler 'bıçağiyle' denirmiş.

* Harfler küçük. Satır araları dar. O zamanın gazetelerini şimdi okumak zor.

* Kıssadan hisse Hürriyet'in, döneminin iyi gazetelerinden olduğunu biliyoruz. Ancak aynı gazete şimdi yayınlansa kimse yüzüne bakmaz. Demek ki bir ürünü çağına göre değerlendirmek gerek. "O zaman çok iyi gazete yapılıyordu, şimdikiler bir şeye benzemiyor" demek anlamsız.

ÖYLE DEĞİL BÖYLE!
İnsan zihninin çalışması ne tuhaf! Bazen bakıyoruz bakmasına ama görmüyoruz. Örneğin dün 'İstanbul Life' dergisi için Kasımpaşa'da kurulan 'Kastamonu Pazarı'nı kaleme alan Changa restoranın ortağı Tarık beyden söz ettim. Ve Zevcenur hanımdan fırçayı yedim! Niye? Çünkü soyadını Beyazıt diye yazmışım. Peki ne olmalıydı? "Yahu görmüyor musun, dergide apaçık yazıyor Bayazıt... Beyazıt değil B-a-y-a-z-ı-t! Üstelik senin gibi, benim gibi, herkes gibi, o da isminin doğru yazılmasını ister." Haklı. Ne diyeyim Pardon!


Haberleri gazete sayfası görüntüsünde okumak için
SABAH e-Medya"ya tıklayın

<< Geri dön Yazıcıya yolla Favorilere Ekle Ana Sayfa Yap
hibe destekler

sizinkiler
Sarı Sayfalar
GreenCard
TEMA

Copyright © 2003, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır