|
|
REFİK DURBAŞ
'Ölüm'ü resminde öldürmüştü...
Cumhuriyet dönemi Türk resim sanatının ustalarından Avni Arbaş'ın aramızdan ayrılışının haberini, Türkçe'nin 5. Uluslararası Şiir Şöleni için Türkiye Yazarlar Birliği'nin davetlisi olarak gittiğim Strasbourg gezisi sonrasında aldım.
Arbaş, geçen yılın başlarında altmış yılın birikimi ürünlerini Türkiye İş Bankası Kibele Sanat Galerisi'nde sergilemiş, metinlerini Ferit Edgü'nün yazdığı ve ustanın tüm bir sanat yaşamını belgeleyen "Avni Arbaş" adlı bir kitap da yine bu sergi nedeniyle Türkiye İş Bankası tarafından yayımlanmıştı.
****
Arbaş, 1937'de Galatasaray Lisesi'den ayrılarak Güzel Sanatlar Akademisi'ne girecektir. 1946 yılına kadar bu okulda kalır. Bu arada CHP'nin Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel'in çabalarıyla düzenlenen yurt gezilerine katılır. Arbaş'ın şansına Siirt ili düşmüştür. O yıllarını şöyle anlatacaktır daha sonra "Müthiş bir yoksulluk içindeydi Siirt. İki atlı jandarma ile köylere gidiyorduk, tabii ben de atla... Ama köye girdiğimizde, köy sanki boşalıyordu, kimse bizimle konuşmak dahi istemiyordu. Çünkü jandarmadan kaçıyorlardı."
****
Arbaş, 1966 yılında Paris'te Henry Montherlant'ın toplu oyunlarının üçüncü cildini resimleme işini üstlenir. Büyük ve sorumluluk gerektiren bir iştir. Bu sırada devlet, Avni Arbaş'ın farkına varır Askerliğini yapmamıştır çünkü. İzin ister devletten işi bitirmesi için... Çünkü bitiremezse büyük bir tazminat ödeyecektir. Ve dönmez Türkiye'ye. Karşılığında ise yurttaşlıktan çıkarılarak 1977'ye kadar vatansız yaşayacaktır. Sonrasını anlatıyor Arbaş
"Neyse İstanbul'a geldim. Bir soğuk gün kapı çalındı. Kapıda iki adam. Beni arıyorlar. Üşümesinler diye içeri buyur ettim. Askere almaya gelmişler beni... Yaşım altmışa gelmiş... O sırada dayımı aradım, eski bir asker, ne yapayım diye... Dayım ne dedi bilir misiniz? Alt tarafı dört ay, gidip yaparsın askerliğini..."
****
Bir süre, insanların hayal kurmaya zamanları yok diye düşünür. Öyle resimler yapmak ister ki, bakanlar hayal kursunlar... Ve öteki resimlerinden daha çok uğraşıp çok sade resimler yapar.
Bir gün Kabataş Setüstü'ndeki atölyesine hikayeci Zeyyat Selimoğlu gelir, bu resimlere bakarak şöyle der
- Yahu, bunları satamazsın, çünkü bitmemiş sanacaklar...
Arbaş, bir süre sonra bu resimleri sergileyecek ve bunlara uzun uzun bakan bir vatandaş şöyle diyecektir
- Avni Bey, bu resim bitmiş mi?
****
Arbaş'ın kimi resimleri de "rüya" üzerinedir, anlatıyor
"Bir gün rüyamda mahzene kapatılmışım. Telefon kulübesi gibi bir kabin... 'Buradan çıkma, bekle, ölüm gelecek' dediler. Beklemekten pek hoşlanmam. Kabinden çıkarak bağırmaya başladım, 'Neredesin ölüm, çık ortaya' diye... Karşıma üçgen giysileri ile ölüm çıktı. 'Şimdi seni öldüreceğim' diye üzerine atladım. O önde, ben arkada koşmaya başladık. Bir yandan da korkuyorum ölümü öldürürsem ben de öleceğim diye... Ter içinde uyandım, sonra da eskizini çizerek resmini yaptım."
1919'da İstanbul'da açmıştı dünyaya gözlerini, 84. yaşının baharında ayrıldı aramızdan... Şimdi düşünüyorum da resmettiği o "ölüm", acaba kendi ölümü mü idi?
Neden olmasın...
Haberleri gazete sayfası görüntüsünde okumak için
SABAH e-Medya"ya
tıklayın
|
|
|
|