|
|
ERGUN BABAHAN
Gerçek demokrasi
1946'dan bu yana yakın geçmişi zihnimizden bir film şeridi gibi geçirdiğimizde, dönemsel öcülerle yönetilen bir ülke canlanıyor hayali beyaz perdemizde. Her dönemin kendi öcüsü var Komünizm, irtica, bölücülük..
Bir ülkede serbest seçimlerin olması, iktidarın seçimle el değiştirmesi o ülkeyi demokratik yapmaya yeter mi?
Yetmediği kesin.
Bu ölçüt yeterli görülseydi Avrupa Birliği Kopenhag Kriterleri diye yeni bir kavram yaratmazdı.
Türkiye 1946'dan bu yana çok partili bir seçim sistemine geçmiş olmasına rağmen, bu kriterleri tutturma yolunda henüz çaba harcamaya başladı. Üstelik bunları gerçekten yaşama geçirip geçiremediğimiz bile tartışmalı.
1946'dan bu yana yakın geçmişi zihnimizden bir film şeridi gibi geçirdiğimizde, dönemsel öcülerle yönetilen bir ülke canlanıyor hayali beyaz perdemizde.
Her dönemin kendi öcüsü var Komünizm, irtica, bölücülük.
Bu tehdit ve tehlikelerle mücadele için de her dönem, adalet sistemi bir araç. Hukuk bir silah sanki.
Türk Ceza Yasası'nın 141 ve 142'nci maddeleri, yine aynı yasanın 163'üncü maddesi, ardından Terörle Mücadele Yasası. Her döneme uygun yasa çıkarmakta üstümüze yok.
Bunu yaparken gerektiğinde hukukun en temel ilkelerini çiğnemekten bile geri kalmıyoruz.
Bu dönemin öcüsü de hortum. Ona karşı da yeni bir yasa çıkarmaya hazırlanıyoruz, bu uğurda yine hukukun en temel değerlerini çiğnemeyi göze alıyoruz.
Niye böyle oluyor?
Çünkü, sadece serbest seçim bir ülkeyi "Batılı liberal bir demokrasi" yapmaya yetmiyor.
İngiltere'den Amerika'ya yayılan, oradan da tüm kıta Avrupası'nda yerleşen bu sistemin belli temel değerleri var. Bunlar hukuk yönetimi, kuvvetlerin ayrımı, konuşma, toplantı, din ve vicdan özgürlüğü ile mülkiyet hakkı gibi temel hakların tanınmasını içeriyor.
Türkiye "kuvvetler ayrılığı" ilkesini kabul ediyor ama bir gazete çıkıp "Zana'ya karşı KADEK" manşeti atıp hükümetin yargıya müdahalesini konu ettiğinde bir Allah'ın kulu çıkıp tepki göstermiyor.
Çünkü bu bizim içimize sindirdiğimiz, yaşamımızın bir parçası haline getirdiğimiz bir değer değil. Bizim demokrasi anlayışımız, devletin yargıya müdahalesini normal karşılayacak şekilde geliştirilmiş.
Aynı şekilde yasaların geçmişe yürümeyeceği ilkesi bütün dünyada kabul görmüş bir kural. Ama bunu da kolaylıkla çiğneyebiliyoruz.
Liberal içeriğinden soyunmuş bir demokrasi, "gibi demokrasi" oluyor.
Sınıf mücadelesiyle burjuvazisini geliştirmemiş, bir hak için çatışıp kan dökmemiş bir ülke, temel değerleri oturtamıyor.
Avrupa kilise-din çatışması, lord-monark çatışması, Katolik-Protestan çatışması derken, devletin gücünü sınırlandırıcı, bireyin temel haklarını geliştirici bir sistem oluştururken Türkiye, devleti en temel değer görmeyi sürdürmüş.
Bugün temel hak ve özgürlükleri savunma iddiasıyla iktidara gelen AK Parti de bu anlayışın bir yansıması aslında.
Muhalefetteyken kendisini ezen gücü iktidara geldiğinde "belli ölçüde" olsa da yönlendirebilmek işine geliyor.
Bu durumda da ilkeler değil, günlük çıkarlar göz önünde tutuluyor. Hukukun temel değerleri değil, yasalarda yapılacak düzenlemeler öne çıkıyor.
Sonuçta da Türkiye yaklaştığını sandığı Avrupa düzeninden adım adım uzaklaşıyor aslında.
Haberleri gazete sayfası görüntüsünde okumak için
SABAH e-Medya"ya
tıklayın
|
|
|
|