|
|
MEHMET BARLAS
Atanmışlar, "Muhalefet Boşluğu"nu dolduramaz!
Türk siyaseti şu anda, muhalefet partilerinin kendilerini yeniden yapılandırma çabalarına sahne olmakta.
Hiç unutmayalım.
3 Kasım 2002 genel seçimleri, siyasal bir depremdi. Uzun yıllar seçmenin hep oy verdiği partiler, sade barajın değil, asgari ilgi çizgisinin de altına düştüler.
Düşünebiliyor musunuz?
1980 sonrası Türkiye'nin ekonomik ve sosyo-politik yapısını belirleyen Turgut Özal'ın ANAP'ı, Mesut Yılmaz'ın elinde can verdi 3 Kasım'da.
1999 seçimlerinin en büyük partisi Ecevit'in DSP'si, yüzde 2 dolayında oyu, zor alabildi.
Bu eski partilerden DYP, Mehmet Ağar'ın liderliğinde, canlılık gösteriyor. Ağar'ın çeşitli güncel konulardaki açıklamaları, önümüzdeki seçimde, AK Parti ile DYP'nin yarışacağı izlenimini veren tutarlılıkta.
MHP'nin Devlet Bahçeli yönetiminde yola devam kararı, bu partinin örgütünün kararı olsa bile, acaba MHP seçmeni için doğru bir seçim mi, bilemiyoruz.
CHP ise, yine kendine döndü ve her alanda "Kökten-Devletçi" kimliğine sarıldı 3 Kasım'dan bugüne kadar.
CHP'nin dün başlayan ve bugün bitecek olan Kurultay'ı, bu partinin kronik dertlerinin sürdüğü bir tabloyu yansıtmakta. Kemal Derviş'in bir mektupla yansıttığı "Küçük olsun-benim olsun" anlayışına eleştirisi, CHP tarafından herhalde değerlendirilmelidir.
Ama bu değerlendirmeyi Deniz Baykal'ın yapmasını beklemek de, hayal görmekten farksızdır.
Sonuç olarak, demokrasinin evrensel gerçeğini yine seslendirelim.
İktidar, her ülkede, her rejimde vardır.
Ama muhalefet, sadece demokrasilerde bulunur.
Yani, Türkiye'nin muhalefet partileri hızla toparlanmalı ve "Sadece İktidarlı Demokrasi"nin topallığı, tedavi edilmelidir.
Olmazsa ne olur?
Bugünkü gibi, muhalefet rolünü, siyaset dışı ve üstü kalmaları gereken kurum ve kişiler oynamaya başlar.
Cumhurbaşkanlığı, Genelkurmay Başkanlığı, YÖK, Yüksek Yargı gibi olgular, kamuoyunca "muhalefet odakları" biçiminde algılanır.
Modern demokrasilerde, Sivil Toplum Örgütleri, siyasi katılımın temel öğeleridir. Muhalefet, sivil toplum örgütlerinden de gelebilir.
Ama Türkiye gibi ülkelerde, kavram kargaşası, bu alana da yansımıştır.
Atanmış, kamu bütçesinden maaş alan ve güçleri, kamusal alana egemen olduklarından ötürü var olan kişi ve kurumların, kendilerini muhalefet ya da sivil toplum örgütü sanmaları, en hafifi ile tarihi yanılgıdır.
Sonuç da, bu kişi ve kurumların yıpranmaları olur.
Ya da, dış dünya Türk demokrasisini hafife alır.. Bu demokrasi, "Devlet Güdümlü" veya "Askeri Demokrasi" biçiminde algılanır.
Bu kavram kargaşasının en son örneğini, Cumhurbaşkanı Sezer'in içine düştüğü, gereksiz "Davetiye Skandalı"nda gördük.
Ülkenin seçilmişlerini, Hükümet'in Başbakanı'nı hedef almışçasına, başı örtülü hanımların Çankaya'ya giremeyeceklerini vurgulayan bir davranış, toplumun aklı başında hiçbir kişi ve kesimi tarafından onaylanmadı.
Ve bu şekilde "Kamusal Alan" kavramı da yara aldı.
Cumhurbaşkanlarının ikamet ettiği Çankaya'daki konut eğer kamusal alan ise, acaba o konuttaki duşlara da, siyah elbise ile mi girip, yıkanılır?
Demek istediğimiz şu.
Türk muhalefeti, hızla toparlanmalı.
Bu ülkenin muhalefete de ihtiyacı var.
Geçmişte, "İktidar Boşluğu"nu doldurmak için askeri darbeler yapılırdı.
Şimdi de atanmış birileri, "Muhalefet Boşluğu"nu kendilerinin dolduracağı yanılgısında.
ŞAKA
Manyetik fırtına!
Güneşteki manyetik alan bölgelerinden (lekeler) birinde, patlama olmuş.
Sonuçta, yeryüzünde şiddetli bir manyetik fırtına bekleniyormuş.
Görelim bakalım!
Bizim siyasi fırtınalarımızın yanında, bu manyetik fırtına ne yazarmış ki?
BAĞIMSIZ MEDYA
Aydın Doğan, bankasını elden çıkarmalı!
Aydın Doğan'ın dünkü basın toplantısında kendisine yöneltilen "Bankacılık sektöründen çekilmeyi düşünüyor musunuz" sorusuna verdiği cevap, samimi düşüncesini de yansıtıyor.
Ben de, geçen yaz Aydın Doğan'la yaptığım uzun sohbette aynı konuya değinmiş ve aynı cevabı almıştım
Şu cevabı veriyor Aydın Doğan
- Bugünkü aklım olsaydı, bankacılık sektörüne girmezdim. Ama dünyada medya, sektörün bağımsızlığını korumak için bu sektörden de yararlanmak yolunu seçiyor. Medya artık Nadir Nadi'nin Cumhuriyet'i, Karacanlar'ın Milliyet'i gibi değil. Ayakta kalmak için değişik sektörlerden yardım almak zorundasınız. Ben de, çocuklarım da bankacılığı sevmiyoruz, bankalara uğramıyoruz!
Doğan'la aynı fikirdeyim.
Bankası olan medyanın patronu, halk ve okuyucu değil, Başbakan'dır. BDDK Başkanıdır. Merkez Bankası Başkanı'dır.
Herhalde Aydın Doğan, Dışbank'ı elden çıkarmak için, piyasada uygun bir fiyatın oluşmasını bekliyor.
Ya bu beklenti sırasında, "Mevduat Güvencesi" kalkarsa? Ya bir iktidar, Doğan'a takıp, Dışbank'a el koyarsa?.
Bence "Bankasız Medya", basın özgürlüğü için önşarttır.
Mesajlarınız için:
mbarlas@sabah.com.tr
Haberleri gazete sayfası görüntüsünde okumak için
SABAH e-Medya"ya
tıklayın
|
|
|
|