kapat
19.09.2003
YAZARLAR
ATV
EKONOMİ
limasollu
TÜRKİYE
DÜNYA
POLİTİKA
SPOR
MEDYA
SERİ İLANLAR
METEO
TRAFİK
ŞANS&OYUN
ACİL TEL



GREENCARD

HINCAL ULUÇ


Bir gecekondu meydanı.. Taksim!..

Hüseyin Özer geldi, Sofra Londra.. Sofra İstanbul'da buluştuk, salı akşamı.. Sofra İstanbul, İstanbul'un en havalı restoranlarından biri.. Cartoon otelin terasını harika bir dekorla cam kafes içine almış Sevgili Funda.. İstanbul çepeçevre etrafınızda yemek yerken.. Tepenizdeki camların üzerine yağmur damlaları düşüyorsa hele, Fikret'in şiirindeki gibi, tıkır tıkır, yemeseniz de olur?.. Hele kışın lapa lapa karın altında.. Düşünemiyorum.. Fena halde acıkmıştık.. Sofra'nın o benzersiz lezzeti önümüze konunca saldırdık.. İnanın Hüseyin'e doğru dürüst bir "Hoş geldin" bile demeden saldırdık..

Midelerimiz lezzetle dolunca, keyfimiz yerine geldi.. O dünyada eşi olmayan İstanbul'a, bir gece manzarası olarak bakalım dedik.. Keşke demeseydik..

Keyfimiz nasıl kaçtı bilemezsiniz..

Böyle Taksim meydanı mı olur?..

O Taksim ki, pergelle İstanbul'un etrafına çember çizseniz, pergelin sivri ucunun konduğu yer. Tam merkez yani.. Yerli, yabancı İstanbul'a gelen herkes orda..

Ölü.. Sönük, karanlık, loş bir merkez.. Savaş çıkmış da karartma var sanki..

Atatürk Kültür Merkezi tam karşımızda.. En alttan iki katta sönük bir lamba yanıyor, gerisi karanlık. Ordan bakınca, komünist ülkelerde sosyal meskenler vardır, renksiz, ruhsuz, ışıksız dev bloklar.. Aynen öyle görünüyor Tabanlıoğlu'nun binası..

Bir de Sydney Operası'nın hem öyle 100 metreden değil, kilometrelerce uzaktan görünüşünü hatırlıyorum..

Yahu ışıldaklar koy.. Rengarenk dolaşsınlar.. Bir ışık dizaynı ile, ressam elinden çıkmış gibi olsun görüntü.. Bakan bir daha baksın..

Hayır.. Ölü.. Etraftaki öteki binaların da hepsi ölü.. Böyle meydanlarda dev, hareketli, pırıl pırıl yanıp sönen reklamlar vardır.. Onlar da yok..

Allahın unuttuğu bir kenar mahalle meydanı gibi Taksim..

Bu nasıl şehirciliktir?.. Bu nasıl Belediyeciliktir?..

Ali Müfit Gürtuna, dünyanın büyük metropollerini, büyük meydanlarını görmedi mi?..

Etoille'den, Picadilly'den, Republica'dan, Times meydanlarından diyelim geçmedi, filmlerde de mi görmedi?.. Sabaha kadar pırıl pırıl, ışıl ışıldır bu meydanlar..

Taksim'de adam öldürseniz sizi gören olmaz..

Öyle de oluyor zaten..

Belediyeciliği, trafiği akıtmak sanıp, insanı, canlıyı, gezeni, yürüyeni, dolaşanı unutanlar, bir gece Taksim'e baksanıza..

Belki utanırsınız!..

Kim bu Ersin?..
Bakın abartmıyorum, bu ülkede televizyon yayıncılığının başladığı 1969 yılından bu yana, ilk defa bir maç sonunda konuştuğu kişiye, ona özel sorular soran bir TV muhabiri ile karşılaştım. Maçı izliyor, değerlendiriyor ve en can alıcı soruları soruyor. Herkese ayrı.. Kişisel ve somut sorular..

İşte televizyon muhabirliği bu..

Star TV'de, Şampiyonlar Ligi maçlarından sonra röportaj yapan muhabirlerin genci.. İlk defa görüyorum. Sunucu, soyadını hep gargaraya getirdiği için defalarca kulak vermeme rağmen çözemedim. Bu yüzden sadece adını yazıyorum.

Ersin.. Bir harikasın.. Yürekten kutlarım.. Maç sonrası röportaj yaptığını sanan herkes seni izlesin ve bu iş nasıl yapılır öğrensin.

Rıdvan Dilmen kardeşim.. Sen de özellikle yorumladığın Fener maçlarının kasetlerini izle.. Üzerinde Fener forması ile mikrofon başına oturmak olmuyor. Kendini kontrol edemiyor, duygularına hakim olamıyorsan, Fener maçlarında yorum yapma.. Çünkü sen, sana da söyledim, Şansal'a da, yazdım da.. Dünya çapında bir TV yorumcususun.. Pozisyonları izleme ve ayıklama dikkatin, oyunu okuma ve okuduğunu doğru anlatma yeteneğinle, bu ülkede benzerin yok.

Tarafsız olmak zorundasın Rıdvan!.

Luce'yi Beşiktaş medyası yaktı!..
Lucescu'yu önce yaktılar.. Şimdi yoğun şekilde eleştiriyorlar..

Beşiktaş medyasından söz ediyorum.. Lazio maçı sonrası, ben iki yıldır Lucescu hakkında ne dedi isem, hepsini "Şimdi" diyor, bana "Luce takıntılı" diyenler..

Neden diyorlar?.. Yenildi de ondan.

Peki niye yenildi?.. Korkak oynadı da ondan..

Niye korkak oynadı.. Geçen yıl Lazio'ya karşı cesur oynadığı için, bugün ona "Korkak" diyenler tarafından yerin dibine sokuldu da ondan..

Beşiktaş o gün, hücum futbolu ile 30'a yakın gol akını ve sekiz net gol pozisyonu bulmuşken, kazanmaya mecbur olduğu bir maçta (İlkini kaybetmişti) hücum oynadı diye yerin dibine sokuldu. Hücum ederken kontratak golü yersen, bu iddialar haklı görünebilir. Oysa Beşiktaş'ın yediği iki gol de duran toplardan gelmişti. Hücum futbolu ile ilgisi yoktu. Ama adamlar tabela yazarı ya..

Luce, geçen yıl yazılanları iyi bilen Luce bu yıl çok forvetle hücum etmekten korktu ve kaybetti.

Geçen yıl aslanlar gibi oynayıp kaybetmişken, bu yıl, korkak, pısırık oynayıp yenildi.

Yarın ayni futbolla kazanır, gene "Yılın Teknik Direktörü" olur merak etmeyin.

****

İlhan Mansız'ın görüşlerini, uygar bir Batı insanı olarak açıklaması da, bizim şarklı kafamıza ters geldi.. En sevdiğimiz lafı haykırdık

"Sus!.."

Susturun insanları.. Susturun.. Herkes susunca, ortalık süt liman, herkes susunca herkes mutlu, herkes susunca işler yolunda sananlar.. Susturmaya devam edin..

Yahu İlhan milyonlara tercüman olup "Tek forvetle oynamamız bence yanlıştı" dediyse, ne oldu?.. Ne olur?.

Fikirlerden ve fikirlerin açıklanmasından niye bu kadar korkuyorsunuz beyler?.. Siz dışardan bakıp, her türlü fikri(!) açıklıyorsunuz da, içerdekinin düşüncelerini söylemesinden niye korkuyor, niye rahatsız oluyorsunuz..

Şundan..

Fikirsizlerde, standart yoktur.. Herkes sussun ki, onların fikirsiz fikirleri ciddiye alınsın..

Bu nasıl hukuk?..
Mustafa Yıldırım'ın Türkiye Turizm Yatırım ve Dış Ticaret Bankası'nda ana para 10 bin 600, faiz 1500, toplam 12 bin Alman Markı hesabı varmış, banka 1996'da, iflas ettiğinde..

Tüm alacaklılarla iflas masasına gitmişler. Aradan geçen yedi yıl sonunda, 2003 eylülünde nihayet karar çıkmış.. Bakın nasıl çıkmış..

12 bin Alman markı, 1996 döviz alış kurundan Türk Lirası'na çevrilmiş. Bankanın varlıkları borçların yüzde 67'sini karşılayabildiğinden, bu alacağın da yüzde 67'sinin ödenmesine karar verilmiş. İflas masası masrafları da düşülmüş ve Mustafa Yıldırım'a 12 bin markının karşılığı "Gel 289 milyon liranı al" demişler.. 289 milyon lira ile bugün 20 dolar alırsınız. Olsaydı da, 30 mark..

Hadi, 1996'dan 2003'e yedi yılın faizinden de vazgeçtik..

Adamın parası mark iken, bunu 1996 hesabı ile Türk Lirası'na çevirip, 2003'te o rayiçten ödemenin "Hukuk" ile ne alakası olabilir?.

Yasa ise, yasa yanlış.. Karar ise, karar yanlış..

"Vermiyorum.. Veremiyorum. Battım" de anlarım.. Ama 12 bin markı 30 mark etmenin adına, Hotonto'da bile "Hukuk" demezler..

Dün bizim gazetenin ekonomi sayfasında okudum. Mustafa Yıldırım tek değil..

Hepsi birleşmeli.. İyi bir avukat bulmalı ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne gitmeliler.

Lisedeki biyoloji hocam Salih Pala "Hakkını aramayan köpektir" derdi.

O zamandan beri aklımdan çıkmaz.

Susup oturmayın.. Hakkınızı arayın.

Böyle haksızlık olur mu?..

Harika tavla..
Harika tavlayı anlatınca, Yasemin'in başına iş açtık gene. Bir de internet adresini yanlış yazınca hele..

Servet Yazıcı'nın aslında ihraç etmek için ürettiği, batı standartlarında tavla hakkında geniş bilgi almak istiyorsanız, işte ulaşım yolları

internet: www.sy-game.com

tel 0242 462 12 10

faks0 242 464 12 11

e-mail: infoi@yazici.com.tr

SEVDİĞİM LAFLAR
"Zihninizde başarabileceğinize inandıktan sonra elde edemeyeceğiniz hiçbir şey yoktur."

Robert Collier


Haberleri gazete sayfası görüntüsünde okumak için
SABAH e-Medya"ya tıklayın

<< Geri dön Yazıcıya yolla Favorilere Ekle Ana Sayfa Yap
Destek Paketi
Sarı Sayfalar
GreenCard


Sizinkiler
TEMA

Copyright © 2003, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır