kapat
13.09.2003
YAZARLAR
ATV
EKONOMİ
limasollu
TÜRKİYE
DÜNYA
POLİTİKA
SPOR
MEDYA
SERİ İLANLAR
METEO
TRAFİK
ŞANS&OYUN
ACİL TEL

GREENCARD

EMRE AKÖZ


Ev yapımı reçel istiyoruz!

Hani hep diyoruz ya... Önemli olan bakış açısı. Algılama hiçbir zaman saf olmuyor.

Neşe Düzel'in Korkut Özal ile yaptığı röportaja bakarken başıma gelen tam da buydu (Radikal, 8 Eylül). Dikkat edin, 'okurken' demedim; 'bakarken' dedim.

O fotoğrafa göz attığında... Kimi Neşe Düzel'in hoş görüntüsüne sabitlenir. Kimi Korkut Özal'ın sakalına bakar. Ben de yemeklere takıldım işte.

Yedikleri içtikleri onların olsun ben gördüğümü anlatayım size...

Bu, bu, nedir bu?
Söyleşi kahvaltı sofrasında yapılıyordu. Bir tabakta dört adet kaynatılmış yumurta duruyordu. Bir başka tabakta zeytinler. Karpuz ve kavun da vardı. Düzel ve Özal'ın tabaklarına gözleme konmuştu. Hemen yanlarında da birer bardak çay.

Buraya kadar tipik bir Türk kahvaltısı. Ancak tuhafıma giden bir şey daha vardı masada İki tabak dolusu reçel. 'Eee, ne olmuş' diyeceksiniz. İyi de bu reçeller hazırdı. Hani küçük plastik kutularda bir öğünlük hazır reçeller vardır ya... İşte onlardan.

Bu görüntü bence garipti Nasıl olur da gelenekleri ve inançları terk etmeden modernleşmeye çalışan ve bence bunu başaran Korkut Özal gibi birisi hazır, 'sanayi' reçeli yerdi?

Yanlış anlaşılmak istemem, son derece lezzetli hazır reçeller yapılıyor Türkiye'de. Burada da yazmıştım. Hele 'ekstra geleneksel' denilen tiptekini alırsanız; tanesi de bol oluyor. Gayet güzel.

Ama yine de ben bu masaya hazır reçelleri yakıştıramadım. Korkut Özal'ın evinde reçelin hası yapılmalıydı; değil mi?

Derken içime bir kurt düştü. Yoksa burası Özal'ın evi değil miydi? Neşe Düzel'i aradım. Gerçekten de orası Korkut Özal'ın evi değil vakfıymış. Fotoğrafta görünmüyormuş ama diğer masalarda da kahvaltı ediliyormuş. Eh o zaman normal Birçok kişiye kahvaltı çıkıyorsa ister istemez hazır reçel kullanılır.

'Tatlıcıbaşı' diyor ki...

Reçel yapmak aslında zor bir iş değil. Mesela benim çok sevdiğim çilek reçeli... Bakın Hadiye Fahriye hanım 1924 yılında yayımlanan 'Tatlıcıbaşı' adlı kitabında çilek reçeli için neler demiş

"Çilek reçeli için yarı yarıya Osmanlı ve frenk çileği almak münasiptir. Çünkü Osmanlı çileğindeki güzel rayihaya (kokuya) frenk çileğindeki mayhoşi taam inzimam edeceğinden (katılacağından) pek nefis olur.

Çilek reçeli için çileklerin yağmur ile ıslanmazdan evvel alınması dikkate şayandır. Çünkü yağmur yağdığı zaman suların sürüklediği ince kum ve topraklar meyvenin arasına girerek ekl olunduğu zaman dişlere dokunur ve lezzeti bozar. Bir kıyye (okka 1283 gr.) şekere yüz elli dirhem (yaklaşık 3 gr.) çilek kafidir. Çileklerin birer birer saplarını ayırmalı, sonra kıvama gelmiş şekere atarak matlup olan katılığı tekrar iktisap edinceye kadar kaynatmalıdır.

Bunun da köpüğü alınmak iktiza eder. Ateşten indirilip soğuyunca kavanozlara doldurulur."

Diş kiramızı aldık!
Tabii artık geçmişin o nefis ev yapımı çilek reçelleri kalmadı. Mesela ben Bolu Dağı civarında yetişen kokulu, küçük çileklerden yapılmış reçelleri tatma imkanı bulmuş... Ve taze kaymakla birlikte kahvaltıda mideye indirmiş bir insanım. Bu yüzden kendimi şanslı sayarım. (Hoş o küçük çileklerin şahane bir kokusu vardır ama lezzeti aynı derecede değildir.)

Aslına bakılırsa hala da şanslıyım. Geçenlerde ilk kez akşam sularında Nişantaşı'ndaki Hünkar Lokantası'na gittik. Daha önce hep öğlenleri uğrardık. Hava kararmıştı. Vakti keraat gelmişti. Rakısız olmazdı...

Derken Hünkar'ın sahibi ve başaşçısı Feridun Ügümü de gelip bize katıldı. Sohbet, muhabbet derken laf döndü dolaştı çilek reçeline geldi. Feridun Bey de bizimle birlikte 'anasonun' tadına baktı ya... Türklüğü tuttu! (İyi ki de tuttu.) Uludağ çileğinden kendi yaptığı bir kavanoz çilek reçelini hediye etti! Diş kirası niyetine... Tabii pek makbule geçti.

Erkekler olaya el koysun
Neyse... Böyle nostalji filan yapıyoruz ama çalışan kadınlara hak (ve omuz) vermek gerek. Yorgun argın işten geldikten sonra bir de oturup reçel mi yapacak?

Gelin olaya öbür açıdan bakalım Bütün kral aşçılar erkek değil mi? O halde neden erkekler de mutfağa girmesin? Bir yandan çalışma hayatı, bir yandan feminizm; tarihçi İlber Ortaylı'nın dediği gibi anadan kıza geçen yemek zincirinin bazı halkalarını kopardı. Bence artık vakti olan erkekler kolları sıvamalı. Ne yani, kadınlar çilek reçeli yapar da biz yapamaz mıyız?

'Acıperestlerin' tatlı muhabbeti
Bir süre önce Günaydın Extra'ya Meksika acı biber turşusu jalapeno ('halapenyo' diye okunur) hakkında yazmıştım. Okurlarımızdan 'acıperest' Ali Kozanoğlu bir mektup göndermiş. Özetliyorum

"Jalapeno biber turşusu bazı 'Real' marketlerde de (en azından Ankara'da) bulunuyor. Yabancı soslar ve Taco sosları arasında. Geçenlerde 'Metro' markette 'Yonca' marka Meksika biber turşusu diye buldum. Hem dilimlisi, hem de bütün olanı var. Real'den aldığım Texas (?) veya New Mexico (?) mamulü turşulardan biraz daha az acı. Fakat aynı koku, taam ve sizin tabirinizce 'vın gelen, vın giden acı' aynen mevcut. Ayrıca eğer 'Vınnn gelen ve yatıya kalan' fecaat bir acı isterseniz, geçen yıl kurduğum Arnavut biberi turşusundan gönderebilirim. Evvelki yaz (2001) tanıdığım bir pazarcı 'Abi bak bunlar mideye hiç dokunmayan acı' diye bir biberler verdi. Eskişehir'den almış güya. Şekil şemail halapenyo. Turşu kurdum, lezzet de halapenyo. Bir daha da bulamadım..."

(Not Teşekkür ederim. Göndermeyin. Yazınızı okunca ağzım yeteri kadar tatlandı!)


Haberleri gazete sayfası görüntüsünde okumak için
SABAH e-Medya"ya tıklayın

<< Geri dön Yazıcıya yolla Favorilere Ekle Ana Sayfa Yap
Destek Paketi
Sarı Sayfalar
GreenCard


Sizinkiler
TEMA

Copyright © 2003, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır