kapat
18.08.2003
YAZARLAR
ATV
EKONOMİ


TÜRKİYE
DÜNYA
POLİTİKA
SPOR
MEDYA
SERİ İLANLAR
METEO
TRAFİK
ŞANS&OYUN
ACİL TEL

GREENCARD

EMRE AKÖZ


Formalite bataklığı Türkiye

Bilirsiniz bizde zengin düşmanı çoktur. Sadece solun önemli bir kesiminde değil, memur ve işçi takımı arasında da bolca bulunur işadamlarına diş bileyenler.

Mizah dergileri başta olmak üzere birçok yayında, işadamları; kötüniyetli, para kazanmaktan başka bir şey düşünmeyen, ahlaksız, günü gün eden kişiler olarak gösterilir.

Bir başka önyargı da işadamlarının her istediklerini yapabileceğine ilişkindir. Nasıl? Paraları var ya... Güçlüler ya... O halde dilediklerini yaparlar. Örneğin sen devletteki en küçük işini halledemezken, onlar deveye hendek atlatırlar.

Peki gerçek böyle mi?

Hayır! Bizdeki bürokrasi canavarı buna kesinlikle izin vermez. İstihdam yaratacak, işsizliği azaltacak, ekonomiye katkıda bulunacak nice yatırım, bürokrasi yüzünden ya iptal edilir ya da gecikir.

İşte size örnek...

Doğuş Grubu, Türkiye'nin önde gelen holdinglerindendir. Ne beklersiniz böyle bir gruptan? Bir işe el attı mı, kısa sürede bitirmesini... Öyle değil mi? Ama ne mümkün!

TV'de izlemişsinizdir Bodrum Turgutreis'te 30 milyon dolar harcayarak 550 yat kapasiteli modern bir marina yaptı Doğuş Grubu. Bu önemli bir girişim. Güngür Uras'ın açıkladığı verilere göre yabancı bir yat Türkiye'ye, yabancı bir turistten 30 kat daha fazla döviz bırakıyor (Milliyet, 17 Ağustos). Akdeniz'de dolaşan bir milyon tekneyi ülkemize çekmek için daha çok marina yapılması gerekiyor.

Peki bu hayırlı girişim nasıl başarılmış? Bakın grubun turizm yatırımlarından sorumlu Filiz Şahenk ne diyor "1998'de, yap-işlet-devlet modeliyle, marina alanını 25 yıllığına kiraladık. 12 bakanlık ve 40 devlet kuruluşundan izinler alınması gerekti. Bu formaliteler yüzünden yapımı 30 ay süren marina ancak 60 ay sonra açılabildi."

Vaziyete bakar mısınız Adamlar yatırım yapacak, ülkeye döviz kazandıracak, iş sahası açacak ama ne mümkün! 12 bakanlıkla ayrı ayrı uğraşmayı düşünebiliyor musunuz?

Hani işadamları çok güçlüydü? Hani her dilediklerini yaparlardı? Doğuş Grubu istemez miydi, yatırımı bir an önce tamamlayıp para kazanmaya başlamayı? İşte rakamlar ortada En az iki yıl gecikmeyle açıldı marina.

Peki gecikti de ne oldu? İşlerin uzaması kime yaradı? Doğuş Grubu kazanmadı... Vergi alacak devlet kazanmadı... Orada çalışacak insanlar kazanmadı... Evet söyleyin bakalım Kim kazandı?

'Rahatı kaçan ağaç'
Bu köşede sık sık hatalardan söz ediyoruz Dil hataları, bilgi hataları, tutarsız yorumlar...

Bazı hatalar sinirimizi zıplatır. Beyaz bir masa örtüsünün üzerine yemeğin salçası damladığında nasıl rahatsızlık duyarsak, kimi hatalar karşısında da aynı tepkiyi veririz.

Ancak her hata, her bozukluk aynı etkiyi yaratmaz. Yıllar önce bir arkadaşımla elle ve bilgisayarda yapılan çizimler üzerine konuşuyorduk. Karikatürcü arkadaşım elle çizmekten yanaydı ve şöyle demişti "Hatanın da bir güzelliği vardır..."

Tam da böyle, insanın canını sıkan değil de, tersine neşe veren, şirin bir hataya geçen gün Türker Alkan'ın köşesinde rast geldim. (Radikal, 15 Ağustos)

'Çorak Topraklar' başlıklı yazısının bir bölümünde eski bir haberden söz ediyordu Alkan. Yıllar önce İzmir'de bir genç kendini denize atarak intihara kalkışmış. Kurtarmışlar. Sebebini sormuşlar. Anlatmış...

Alkan gencin söylediklerini alıntılamış. 'Tırnağı' açmış ve gencin dediklerini yazmış. Söylenenler bitince de tırnağı kapamış. Yazı devam edecek, değil mi? Evet, etmiş de zaten. Ancak araya, yani alıntının bitip Türker Alkan'ın sazı yine eline aldığı paragraf arasına şöyle bir cümle girmişti "Rahatı kaçan ağaç."

Neydi bu böyle? Bir kez daha okudum. Önceki ve sonraki cümlelerle karşılaştırdım. Hiçbir bağ yoktu. Cümle kendi başına, orada öylece duruyordu 'Rahatı kaçan ağaç.'

Herhalde bu cümleyi Alkan yazısına başlık olarak koyacaktı. Aklına geldi, not etti. Ama sonra unuttu.

Hata mı? Hata... Ama ne kadar şirin değil mi? Yazının bir yerinde kendi başına öylece duran, belki keşfedilmeyi bekleyen, biraz utangaç, biraz gizemli, fark edenin hoşuna giden, düşündüren bir yalnız cümle Rahatı kaçan ağaç. Çok sevdim!

Aysberg meselesi
Bir okurumuz, "Niye 'aysberg'i kullanıyorsunuz, şunun Türkçesi yok mu" diyor.

Bu yazıyı yazarken elimin altında bulunan TDK Sözlüğü bu kelimeyi 'aysberk' (yani 'g' ile değil 'k' ile) olarak geçiriyor ve karşılık olarak da, "Norveç dilinde buzdağı" diyor.

İyi güzel de denizde yüzen, büyük bölümü su altında kalan, Titanik filan gibi gemilerin batmasına neden olan o kütleye "Buzdağı" demek yeterli mi? Bence karadaki bir buz kütlesine de buzdağı denebilir. Aysberg ise bize hemen denizde yüzen dev buz parçasını çağrıştırıyor. İşte o yüzden buzdağını değil aysbergi kullandım.

Milli Marş ne zaman okunur?
Güneydoğu'da 15 yıl boyunca 'düşük yoğunlukta' bir savaş oldu. Toplam 30 bin kişi öldü. Çatışmalar sürerken halk PKK'ya büyük tepki duyuyordu. Bu tepki statlara da yansıdı. Maçtan önce İstiklal Marşı okunur oldu. Peki ama bu uygulama neden hala sürüyor? Süper Lig maçı 'milli' (uluslararası) bir olay değil ki... Şampiyonlar Ligi maçlarında böyle bir şey yapabilir misiniz? UEFA, "Hop kardeşim, n'oluyoruz" diye karşınıza dikilir. Bakalım bizim Futbol Federasyonu artık tuhaflaşan bu adete son verme cesaretini ne zaman gösterecek?


Haberleri gazete sayfası görüntüsünde okumak için
SABAH e-Medya"ya tıklayın

<< Geri dön Yazıcıya yolla Favorilere Ekle Ana Sayfa Yap
Sarı Sayfalar
GreenCard


Sizinkiler
TEMA

Copyright © 2002, Bilgin Elektronik Yayıncılık ve İletişim A.Ş. - Tüm hakları saklıdır