|
|
MEHMET ALTAN
İşsizlik, yoksulluk, pahalılık ve dondurma...
Dün, resmi rakamlara göre on yedi bin insanımızı kaybettiğimiz Marmara Depremi'nin yıldönümüydü.
Radikal gazetesi, yargılanan yüzlerce müteahhidin beraat ettiğini, sadece kendi evini yapan ve o evde eşini kaybeden tek kişinin mahkum olduğunu belirtiyordu.
Yaptıkları binalar iskambil kağıtları gibi devrilip giden müteahhitler, bilirkişilerin depremle birlikte zemindeki sıvılaşmayı ve mevzuat nedeniyle yapılan binalarda zemin etüdü aranmamasını gerekçe göstermesi üzerine beraat etmişler..
Kısacası, hakların en kutsalı olan yaşam hakkı, bina sektörünün mevzuatıyla müteahhit-siyasetçi-bürokrat üçgeninde kayboldu.
Bakalım, şimdi unutulan Bingöl Depremi'nde katlettiğimiz çocuklarla ilgili gelişmeler nasıl olacak, Marmara Depremi'ndeki gibi mi yoksa ciddi bir hukuk devletine yaraşır biçimde mi?
****
San Francisco'da kimsenin burnunu kanatmayan 7.4 ölçeğinde bir deprem burada on yedi bin insanın canını alıyor. O da resmi rakamlara göre..
Bu, Türkiye'nin henüz temel sorunlarını çözemediğini gösteren en hazin örneklerden biri.. Bina üretim sürecinde can güvenliğini sağlayacak noktada değiliz..
****
Barınma, beslenme ve üreme temel güdülerini güvenceye alamayan toplumlar, bir üst basamağa geçemiyor.
Devlet zemin etüdü aramıyor, vatandaş da kaçak kat beleşçiliğinin peşinde koşuyor. Bu anlayış, doğa tarafından ağır bir ceza ile cezalandırılıyor.
Zaten gelişmiş ülkelerle aramızdaki mesafe de bu noktada belirginleşiyor.
Geçenlerde, Avrupa Birliği tarafından yapılan bir araştırma, bizim toplumun en büyük sorununun işsizlik, yoksulluk ve pahalılık üçgeninde yoğunlaştığını gösteriyordu.
****
Mesleksiz kara kalabalıkların aradığı iş ile işverenin aradığı nitelikli işgücü kesişmediği için Türkiye'de işsizlik sorunu yoğunlaşıyor.
Bir de buna Gümrük Birliği nedeniyle artan teknolojik yenilenmeyi ekleyin. Seksen yılın sonunda, eğitim fiyaskosu ağır bir toplumsal işsizlik olarak beliriyor.
Temeldeki bu çarpıklık, inanılmaz bir gelir dağılımı adaletsizliğini de ardından sürüklüyor. En fakirle en zengin arasındaki gelir dağılımı on üç misli gibi bir başka deprem görünümünde.. Bölgelerarası, hatta aynı şehirde mahallelerarası eşitsizlik de bu temel sakatlığın farklı resimleri..
Az üreten ve çok kötü paylaşan bir ülkede pahalılık da tarihsel bir figür.. Tükettiği kadar üretemeyen bir ülke, ister istemez pahalılıktan kronik olarak muzdarip..
****
Avrupa Birliği araştırmasında sorunlarını yukarıdaki gibi sıralayanlar, AB üyeliğini en çok iş bulabilecekleri için istediklerini de belirtmişler..
Günlük hayatını çaresiz bir çilenin gergefinde dokuyan birinin geleceğe dair bir öngörü yapması ya da beklenti içinde olması tabii ki beklenemez..
Halbuki, AB daha derin bir medeniyet projesi.. İnsanoğlunun, en kutsal canlı olarak, doğduğundan öleceği ana kadar yaşamına kalite ve nitelik katmasını amaçlayan bir proje..
****
Türkiye'de de faaliyet gösteren uluslararası bir firma geçenlerde yeni bir dondurma üretti.. Bu yeni dondurma İtalya'da da, Türkiye'de de tüketici tarafından beğenildi.. İtalya'da biraz daha fazla ilgi gördü.
Bunun üzerine uluslararası kuruluşun Türkiye kanadı elindekini İtalya'ya ihraç etmek istedi..
Bu istek İtalya tarafından olumlu karşılandı ve gönderilen numune incelenmeye alındı.. Süt konusunda pürüz çıktı.. İtalyanlar, sütü kullanılan ineklerin anne-baba sicilini sordu. Bu neticelenmeyince, ihracat bağlantısı yapılamadı..
****
AB süreci, artık tüketicinin yediği dondurmadaki sütü veren ineğin yedi ecdadını soruyor, biz ise on yedi bin insanı, depreme karşı hazırlanmayı anlamlı bulmadığımız için yitiriyoruz..
Aradaki farkı anlaşılan gene AB süreci kapatacak..
Haberleri gazete sayfası görüntüsünde okumak için
SABAH e-Medya"ya
tıklayın
|
|
|
|