|
|
KEMAL DİNÇER
Başlangıcın ardından
Gazete ve TV'lerdeki yorumları takip ettiğimizde üç aylık futbolsuz dönemde yorumcularımızın canlarının sıkılmış, işlerini özlemiş olduklarını anlamak mümkün. İstanbulspor maçından sonra müthiş bir şevk ve dolu dolu duygularla en sert eleştiriler sıralanmakta. Daha başlangıçta infazlar yapılmakta. Ortada beklenmedik bir mağlubiyet var ve tabii ki eksikler, yanlışlar eleştirilecek. Ama daha ligin ilk haftasında bu kadar dolu dizgin gitmeyi de anlayabilmiş değilim.
Bence hataları çok fazla teknik detaya inerek yapmaya da gerek yok. Normal şartlarda F.Bahçe nasıl bir kurguyla oynarsa oynasın, kendi sahasında, kadro olarak kendinden daha zayıf İstanbulspor'u yenerdi. Burada altı çizilmesi gereken konular teknik detaydan çok kavramlarla ilgili.
Öncelikle bir takımın 14 oyuncusunun birden değiştirilmesi bu sonucu getiren faktörlerin başında. Geçen sene büyük bir başarısızlık olduğu kesin ancak bunun yalnız bunun tüm suçlusu futbolcular değildi. Bir nevi intikam duygusuyla bu sezon faydalı olabilecek oyuncular da dahil olmak üzere 14 oyuncuyu değiştirmek de çözüm değil. Bu yanlışın üzerine yapılan yanlış da F.Bahçe seyircisine ve stadın atmosferine alışık olmayan oyunculara direkt olarak lig maçı oynatmaktı. Halbuki bir hafta öncesinden bu sahada dolu tribünler önünde Avrupa'nın güçlü takımlarından biriyle puan hesapsız oynanacak özel bir karşılaşma oyuncuların üzerindeki stresi alacak, ortama alışmalarını sağlayacaktı. Bunu yapmayınca sezon başı uyumsuzluğuna tedirginlik de eklenince hatalar, becerisizlikler peşisıra gelmeye başladı.
Takımda lider oyuncu olmamasının hem saha içi hem de saha dışı önemli bir handikap olduğunu daha önceki yazılarımda belirtmiştim. Hepimiz maçın 90 dakikasıyla ilgiliyiz ama maç başlayana kadar kamp ve antrenmanlardaki hazırlık ve moral motivasyonla maç başlamadan maçtaki performansın önemli bir kısmı belirleniyor. Zaten yabancı, yeni bir antrenör ve farklı uluslardan yepyeni oyuncularla bir mozaik özelliğindeki F.Bahçe bu eksikliği bir müddet daha yaşayacak. Özellikle de deplasmanlarda. Şu anda takımın tek lideri var. O da Daum. Daum'un teknik bilgisi ve kariyerine kimsenin diyeceği yok ama onun yanına takımın birlik ve bütünlüğünü sağlayacak, destek olacak profesyonel veya fahri birinin olmaması takıma zarar veriyor. Oyuncuların atmosfere alışık olmamasından dolayı hata yaptıklarını maçtan sonra söylemek fayda getirmiyor. Bunu maçtan önce görüp, önlemini alacak tecrübeli bir idareci lazım.
Ayrıca; en büyük silahı Rüştü'yü Barcelona'ya kaptırdıktan sonra ne yetenekte olursa olsun, onun ıskartaya çıkardığı kaleciyi almanın seyirci üzerindeki psikolojisini ve hiç tölerans gösterilmeyeceğini Daum anlayamaz. Bunu hissedecek ve de Daum'a anlatacak bir idarecimiz de yok muydu?
Taraftar geçmiş senenin başarısızlığıyla sabırsız, bunu biliyorum. Ama kimse Daum'un 'şapkadan tavşan çıkartmasını' da beklemesin. Takım olmak bir süreç alıyor. Bu süreçte de takıma destek olmaktan başka bir çözüm de yok.
Haberleri gazete sayfası görüntüsünde okumak için
SABAH e-Medya"ya
tıklayın
|
|
|
|