|
 |
|

HINCAL ULUÇ
Gurbetçi gözüyle Miniatürk izlenimleri..
Gazeteci ağabeylerimden ve ustalarımdan Nuyan Yiğit, yıllardır Amerika ve İngiltere'de yaşar. Yazları da birkaç hafta Türkiye'ye gelip hasret giderir. Geçen akşam onu aldım, Miniatürk'e götürdüm ve dedim ki, "Al bakalım kalemi kağıdı eline Nuyan Ağbi uzaklarda yaşayan ve dünyayı bilen biri olarak, bu geceyi bir yaz."
Nuyan Ağbi de yazdı. Buyrun..
****
Geçen cuma akşamı eşim Fatoş ile İstanbul'u gezdik. Hızımızı almayıp bütün Türkiyeyi dolaştık. Hatta, Selanik'ten, Budapeşte'den Şam'a Kudüs'e kadar yolu uzattık.
Ziya Paşa'nın ünlü beytini tekzip edercesine diyar-ı Türkü ve İslamı gezdik. Ne kaşaneler, ne saraylar, ne yalılar, ne camiler, türbeler, ne kaleler, kuleler gördük. Ne köprülerden, ne kemerlerden geçtik. Zamana ve mekana meydan okuduk.
Her gördüğümüz ölümsüz ve eşsiz yapıtın öyküsünü, elimizdeki kartı yuvasına sokup dört dilde dinledik.
Sanmayın havaalanına uğramadık, sanmayın Boğaz köprüsü'nde yürümedik, bunları da yaptık eşimle beraber.
Bizim yaptığımız bu geziyi her cumartesi 7-8 bin, her pazar günü 13 bin kişi de yapıyor. Eğer siz yapmadıysanız çok ayıp. Hele İstanbul'da olup da...
Gidin Haliç'e bataklığı yepyeni bir dünyaya dönüştüren Cengiz Özdemir'in yarattığı Miniatürk'ü görün, gezin, kültürünüz artsın.
Artık ne Londra'da, ne Amsterdam'da ne de dünyada mevcut 34 minyatür kent modelini beğenirsiniz, benim gibi Haliç'tekini gördükten sonra hepsine en az 5 basan bir kültür hazinemiz olduğunu gözlerinizle görüp inanırsınız.
Cengiz'in bulduğu birtakım sihirbaz eller, her dev eseri 25'de bire küçültüp aynen dizmiş o parkın içine.
Atatürk'ü mü anlatıyorsunuz yavrunuza, başlayın O'nun Selanik'te doğduğu evi göstermeye, nerelerde savaştığını mı söylüyorsunuz, Şam'a Kudüs'e, Çanakkale'ye götürüp Şehitler Anıtının önünde anlatın. Devlet kurmak için nerelerde mi çırpınmış, gösterin Amasya, Erzurum, Sivas'ı; O'nun yattığı Anıtkabir'e götürün.
Büyük ustalardan mı bahsedeceksiniz Sinan, Balyan gibi; atın birkaç adım, Sinan'ın yaptığı Mağlova Kemeri, Süleymaniye, Selimiye camilerini, Balyan'ın Çırağan Sarayı'nı doyasıya seyredin, seyrettirin.
Gündüzü başka güzel, geceleri daha muhteşem görünen bu parkı, hele o cuma gecesi dolaştıysanız bizimle beraber, gözlerinize çektiğiniz ziyafete, kulaklarınızı da katmışsınız demektir.
Fahir Atakoğlu adlı genç bestekar, geçmiş piyanosunun başına, buram buram Anadolu melodilerinden modern parçalar yaratmış. Minyatürk koymuş adını. Gündüzleri hoparlörden band yayını ile dinleye dinleye dolaşabilirsiniz. O cuma oturduk anfinin sıralarına, canlı dinleyip coştuk.
Karnınız mı acıktı, sıcaktan terleyip susadınız mı, çıkın yelken tenteli kafeteryaya, damaklarınız da bu ziyafetten yararlansın.
Parktan çıkarken hatıra almak istemez misiniz? Uğrayın, gördükleriniz ilelebet sizin olsun. Minyatürk her ay daha büyüyor. Yılda birkaç kez gitmek gerek. Yeni gelenler var. Haydarpaşa Garı, Selimiye Kışlası yolda, geliyorlar, Peşlerinde daha başkaları. Görmek istemez misiniz?
Gördükçe bu vatanı daha fazla tanıyacak, daha fazla aşk ile bağlanıp seveceksiniz.
Vay benim Hava Yollarım..
"Bir dokun bin ah dinle kase-i fağfurdan.." demiş eskiler.. Meğer yeni THY'den ne kadar çok şikayet varmış.. Yağmur gibi yağdı..
Gazeteci dostum Mithat Topaç arayanlardan biri..
"Bir saat 40 dakika bir şey mi?.. Ben İzmir'e giderken tam 2.5 saat bekledim" diyor.. Son yarım saati uçağın içinde, kan ter.. 45 dakikalık yola, 145 dakika rötar..
Yetmemiş.. İzmir Hava Alanı'na binlerce uçak iniyor ya.. Tam 45 dakika da bavul beklemişler..
THY Genel Müdürü ve Basın Halkla İlişkiler Dairesi Başkanlarına bir kez daha duyurulur..
Her kimlerse..
Hala sesleri çıkmıyor, hala kendilerini tanıtmıyorlar.
"Utanıyorlardır zahir!.." derken Yasemin bir faks getirdi.
Tanıtma ve Halkla İlişkiler Başkan Vekili Zeki Çukur ve Basın Reklam Müdürü Ali Fırat imzalı.
Meğer göreve başlayınca gazeteyi ziyaret etmişler. Ben yokmuşum. Tanışamamışız..
Vallahi iyi.. Bir de ayrılırken vedaya gelirler. Gene olmam.. Biter..
Etmeyin dostlar..
Ben bu ülkenin önde gelen PR uzmanlarındanım. Bu işi bilirim. Yıllarca Lufthansa'nın Türkiye basın işlerini yönettim. Sizin işinizi özellikle bilirim.
"Geldik, yoktunuz" bürokrat lafıdır.
Basın, halkla ilişkiler danışmanı, kapıdan kovulsa bacadan girer.
Bunca zamandır Hıncal Uluç'la bir telefonla olsun tanışamamış olmanız, benim değil, sizin ayıbınız dostlarım..
Faik Akın'ı ararsanız, tüm bilgi ve görgülerini size nakleder, merak etmeyin.
Bilmemek ayıp değil.. Ama THY'nin başında devlet kafası ile bürokrat gibi oturmayı iş yapma sanmak çok ayıp..
Yazışmayalım, artık tanışalım, dostlar..
Altın Yunus'u sevdirenler..
Kapının önünde altın renkli bir heykel.. Bir yunus, üzerinde bir oğlan çocuğu..
"Boy on a Dolphin" diye bir film, dünyayı dolaşıyordu o yıllar.. Sophia Loren ile Alan Ladd Yunan adalarında geçen bir aşk hikayesinde oynuyorlardı..
"Sagapo" diye bir şarkısı vardı, Türkiye'de dillere dolanan ilk Yunan şarkısı odur. Sadece Türkiye'de değil, dünyada popüler olmuştu. Kim söyler, Atilla Dorsay bilir.. Filmin bizdeki adını adını da Atilla bilir ya.. Şarkıyı filmde Sophia söylüyordu, kendi sesi ile.. Nasıl kısık, nasıl seksi sesi vardı.. Daha doğrusu Sophia'nın film boyu ıslak, vücuduna yapışık yırtık pırtık elbisesi içindeki muhteşem görünüşü seksi idi de, biz şarkıyı da öyle dinlerdik.. Kaç kez izledim filmi o şarkı uğruna.. Gene oynatsın Atilla o klasikler programında gene izlerim..
İşte bana o filmi, o Sophia'yı, o şarkıyı hatırlatan yunusun üzerindeki çocuk heykelini girişte görünce bir ısındım Altın Yunus'a ilk adımda..
İçerde yaşadıklarımla, daha da ısındım..
Böylesi tatil yörelerinde benim oda mızmızlığım yoktur. Odada kalmaya gelmedim ki..
Ama odamı sevdim.. Bir suit ayırmışlar.. Her şey fevkalade.. Tek şikayetim.. TV izleme yeri ayrı.. Oysa televizyon benim uyku ilacım.. Yatarım, iki dakika bakarım. İlaç almış gibi olurum.. Yatak odasında TV izlemek pek çokları için keyiftir üstelik..
Sabah kalktım.. Günay'dan dönüp beşte yatınca, öğleye doğru kalktım..
Kahvaltı onda bitiyor.. Olmaz.. Tatil köyünde askeri tarife gibi, yeme, yatma olmaz. Günümüzde çözmüşler.. Masaları öğle yemeğine hazırlamak zorunlu.. Bu yüzden kahvaltı erken toplanır, tamam.. Ama günümüzde tatil köyleri "Geç kahvaltı" diye daha ufak bir yerde sorunu çözmüşler, buraya da lazım. Geç kahvaltı, geç yemek, ki kimse koşuşturmasın. Tatil özgür olursa tatil olur, tarife ile olmaz..
Biz de kalktık, Sir Winston Tea House diye bir yer var, oraya gittik, kifaf-ı nefs için.. Altın Yunus'un içindeki bir sürü, kafe, bar, restorandan biri..
Sir Winston dedikleri Churchill tabii..
"Bizim askerlerimiz için çay cephanelikten önemlidir" diyen Sir Winston.
Az ilerde bir koca pano var.. Üzerinde başka çay lafları..
"İngilizler tanrıya sadece pazar günleri, çaya hergün inanırlar.."
"Bir cinayet bağışlanabilir, ama çay servisinde kusur asla bağışlanamaz." Diyenler de Çinliler..
Cennete giden yol çaydanlığın yanından geçer" İngilizlerin lafı.
Daha bir sürü..
Altında iyi çay yapmanın tarifi.. Sir Winston usulü..
Çay koymadan demliği sıcak suyun altına tutup ısıtacaksınız.. Ya da sıcak suya batırıp..
Çeşme suyu kullanıyorsanız, suyu iki üç dakika kaynatın, ama en iyisi, porselen demlikte memba suyu.
Çay suyu uzun süre kaynatılmayacak ve yüksek ateş olmayacak. Böyle su demlediği çayı acılaştırır, içindeki kafeini artırır, suyun içindeki oksijeni azaltırmış.
Demlik ise asla kaynatılmayacak. Çay 10-15 dakika demlenecek ve yarım saat içinde de içilecek.
Böyle yaptığınız çay, kansere iyi gelirmiş. B vitamini deposu olurmuş, ağız sağlığına yardım edermiş, damar sertliğini önlermiş.
Kadını güzelleştirir, insanın yorgunluğunu alırmış..
Bir yeşil çay var.. Siyahla ayni bitkiden. Fark yaprakların işlenişinden. Yeşil çay fermantasyondan geçmez, özel fırınlama yöntemi ile kurutulurmuş. Günde 3-4 fincan yeşil çay kalp hastalıklarına karşı koruyucu olur, kansere iyi gelir, vücut direncini artırırmış.
Bütün bunları kahvemi beklerken öğrendim.. Bunca zamandır çayhanede oturup çay anlatırken kahve nerden çıktı..
Orda Cenk diye bir delikanlı var, dünyanın en iyi Türk kahvesini yapıyor da ondan.. Her sabah Cenk'in kahvesini içmeden güne başlamadım.
O gün de öyle oldu ve yerimiz bitti.
Devamı salıya..
Kaktüs
Eğer bir gül isen,
Kendini rüzgara karşı koru.
Eğer bir papatya isen,
Çoktan dağılmışsındır,
Rüzgarın nefesinde.
Ama bir kaktüs isen,
Sana ne rüzgar işler,
Ne kurşun.
Bu şirin dizeler için Aycan Ergün'e teşekkürlerimle..
TEBESSÜM
Soru- Cinderella masalını bir kadının yazdığını nereden anlarız?
Cevap- Eğer yazarı bir erkek olsaydı, Prens gece 12'ye kadar Cinderella'yı becerir, tam saat 12'de Cinderella dumanı tüten mis gibi bir işkembe çorbasına dönüşürdü.
SEVDİĞİM LAFLAR
Attan düşene eşek, eşekten düşene kanlı döşek.
Kilis deyişi
BİZİM DUVAR
Dünyadaki her üç VCD'den biri korsan.
Demek o yüzden dürbünle seyretmek gerekiyor.
Haberleri gazete sayfası görüntüsünde okumak için
SABAH e-Medya"ya
tıklayın
|
|
|
|