kapat
17.07.2003
YAZARLAR
ATV
EKONOMİ


TÜRKİYE
DÜNYA
POLİTİKA
SPOR
MEDYA
SERİ İLANLAR
METEO
TRAFİK
ŞANS&OYUN
ACİL TEL

VEDAT SBAYRAM


Hooijdonk'un transferi

Gerek yerli, gerek yabancı, "kıymetinin üzerinde" astronomik rakamlı transferlere karşı olduğumuzu, her vesile ile yazıyor ve söylüyoruz.

Birkaç gün önce, bu husus; Galatasaray'ın hocası Fatih Terim tarafından da dile getiriliyor ve "Kimse bizden yüksek ücretli transferler beklemesin" diye takdir edilecek bir tavır olarak vurgulanıyor.

Bravo Terim'e ve Terim gibi düşünenlere!

Bu memlekette, tüm sosyal grupların ciddi ücret problemleri varken, uçuk veya şişirilmiş suni kıymetlerle transferler yapmak akıl işi değil.

"Ezeli rekabet dahil" her ne gerekçe ile olursa olsun, Avrupa'daki kulüplerinden yılda 750 bin ile 1 milyon euro ücret alan futbolcuların Türkiye'deki değerini birden bire 2 milyon 250 bin eurolara fırlaması akıl alacak bir durum değildir.

Bu, milli mesuliyetten uzak durmak ve memleketimizde yapılacak bir sportif yatırımı ertelemek anlamına gelir.

Yazıktır, değmez!

Sayın Mahmut Uslu, bu gerçekleri kendine özgü üslubu ile dile getirmektedir.

Yani Sayın Terim de, Sayın Uslu da aklı başında, mesuliyet sahibi çoğunluk gibi bu ana fikirde mutabıktır.

Hiçbir surette, bu piyasaların şişirilmesine vesile olunmamalıdır.

Bununla beraber, Galatasaray Kulübü Başkanı, böyle bir strateji uyguladı ve piyasayı yükselterek, 5 Temmuz'da ön anlaşması yapılan Hooijdonk transferinde 1 milyon 750 bin euro pey sürerek Fenerbahçe'nin kesesine zarar verdi ise;

Fenerbahçe Kulübü Başkanı da, bunu kabullenmek zorunda değildir.

Yani Sayın Yıldırım; Sayın Canaydın'ın talebi üzerine, yıllığı 750 bin eurodan, 2 milyon 250 bin euroya fırlayan Van Hooijdonk'un transfer ücreti için, Galatasaray Kulübü Başkanına;

"Alın, Hayrını görün diyebilir" ve bundan da zararlı çıkmazdı.

Formula1 organizasyonu
Ülkemiz gençleri son dönemlerde futbolun yanında, önemli bir heyecan çemberine daha iştirak ediyor ve ilgi duyuyor.

1950 yılında, İngiltere'de start alan F1 bu yıl 53. yılını kutladı.

Formula 1, iki milyona yakın izleyicisi ile dünyada gençlerin yeni tutku alanı haline gelirken, Türkiye de dahil bir çok gelişmekte olan ülke, F1'in sportif ve ekonomik getirileriyle ilgilenmeye başlamıştır.

Bu ülkeleri, milyonlarca euro sabit yatırım maliyetine yönelten güdü, bu branşın dayanılmaz sportif heyecanı yanı sıra, ülkeye ekonomik getirisidir.

F1, tüm Amerikan Motor Sporları organizasyonlarına oranla yüzde 96 daha fazla yatırım gerektirirken, yüzde 150 oranında da gelir getirmektedir.

Kendisini 3-4 yıl içerisinde amorti eden bu projeler, özellikle iki milyona yakın izleyici kitlesi ile ülke tanıtımında da, "büyük rol" oynar.

Avrupa'da gerçekleşen 11 yarışı, iki milyondan fazla seyirci, toplam 500 milyon $ harcayarak izlerken, ülke başına yaklaşık 50 bin kişilik yeni istihdam yaratılmıştır.

Ayrıca, F1'i televizyondan takip eden kitlenin yaklaşık yüzde 0.2'sinin o ülkeye ileride turist olarak geldiği düşünülürse, 3.5-4 milyonluk turist artışı önemli ölçüde artı gelir demektir.

Türkiye'de, bir ilki gerçekleştirmenin onuru ile birlikte Formula 1 demek; Aş, İş, İstihdam ve Tanıtım demektir.

Ayrıca, F1'den sonra da bu muhteşem pist, diğer otomobil sporları organizasyonunda ve ünlü otomobil firmalarınca kullanılabilecek, ekstra bir gelir kaynağı olacaktır.

Ülkemizde buna vesile olan, İTO Başkanı Sayın Mehmet Yıldırım ve ekibine Türk halkı mutlaka bir gün minnet duyacaktır.

Kaybedilen şampiyonlar
Eski Avrupa şampiyonu ve dünya ikincisi boksörümüz, Sydney Olimpiyatlar'ın da çeyrek finalde mücadele eden Agasi Agagüloğlu "Boksu bırakıyorum" diye 2 yıl önce ülkemizden ayrılıyor.

Bir süre sonra Tayland'ın başkenti Bankong'ta yapılan Dünya Boks Şampiyonası'ndan ortaya çıkıyor ve daha önce dünya şampiyonası finalinde, şampiyonluğu kaybettiği Kübalı'yı deviriyor.

Buraya kadar bir anormallik yok. Şampiyon boksörümüz, 2 yıl boyunca iyi çalışmış ve rakibini yenmiş.

İlginç taraf; Agassi bu maçlara, Türk forması ile değil kardeş Azeri forması ile çıkıyor.

Yani şampiyon boksörümüz Agasi, Türkiye için dövüşmüyor.

2000 yılında dünya şampiyonumuz Ramazan Paliani ise ödülünü aldıktan sonra, şu veya bu gerekçe ile Türkiye'den ayrılıyor ve bir daha da dönmüyor.

2000-2001 yılında Dünya ve Avrupa Şampiyonu olan, bu şampiyon boksörlerimiz 2003 yılında tek tek düşüyor.

Rahmetli Özal zamanında, federasyonlarımızın başlattığı, "Soydaş sporcularımızı Milli forma altında toplama" harekati ve rüzgarı, 2003 yılında yerini sakin rüzgarlara bırakmıştır.

Oysa, Amatör branşlarda yakalanan başarı ve şampiyonluklarda, yukarıda açıkladığımız organize hareketin rolü çok büyüktür.

Kaldı ki, sevgili Caner Doğaneli, şu ana kadar ki performansı ile bu işleri en iyi organize edebilen bir vizyona sahip idi!

AIBA'da görev aldıktan sonra kendisini Türkiye'de görmek güçleşti.

NOT: Şimdi ilk akla gelen; "Uzun yıllar verilen hizmetlerden sonra, federasyon başkanlıklarında konsantrasyon mu azalıyor acaba?" şeklindedir. Söyle bakalım Sevgili Doğaneli, yıllar mı eskitti, bizler mi yaşlandık?


Haberleri gazete sayfası görüntüsünde okumak için
SABAH e-Medya"ya tıklayın

<< Geri dön Yazıcıya yolla Favorilere Ekle Ana Sayfa Yap
TEMA
Sarı Sayfalar


Sizinkiler

Copyright © 2002, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır