|
 |
|

EMRE AKÖZ
Palavra papağanları
Türkiye yuvarlak hesap 200 yıldır Batılılaşmaya çalışıyor. Niye? Çünkü Batı karşısında, başta askeri olmak üzere, birçok alanda yenilgiye uğradı Osmanlı. Geriledi. Sonuçta yönetici kadrolar Batı ile ancak Batılı gibi olarak baş edeceğimize karar verdi. Pek de yanlış değildi bu karar. Çünkü karşımızda ileri teknolojiyle donanmış bir güç vardı. Buna karşı ayakta durabilmek için bizim de o ileri teknolojiye sahip olmamız gerekiyordu.
Ne var ki iş bununla kalmadı. Batı'nın sadece teknolojisini değil, yaşam biçimini de almaya çalıştık. Ama olay giderek çığrından çıktı. Batılı'nın yaptığı, söylediği her şey onaylanır oldu. Kendimiz hakkında karar vereceğimiz durumlarda susup Batılıları dinledik.
Bu durumun son örneklerinden biri, kriz döneminde karşımıza çıktı. Ekonomik kriz herkesi canından bezdirmişti. Böyle bir dönemde 'aşırı' tüketim ve 'aşırı' eğlence birçok kişiyi sinir ediyordu. Bu durum yazıldı çizildi. Ancak pek de önemsenmedi.
Derken New York Times'ta Laila'yı merkeze alan bir yazı çıktı. Özetle ülke krizle inim inim inlerken, orada eğlenen insanlardan söz ediliyordu. Bu yazı olay yarattı. Herkes ondan bahseder oldu.
Buradaki tuhaflığı görüyorsunuz değil mi... Kriz var mı? Var! Millet perişan mı? Evet! Bazı kesimlerin vur patlasın, çal oynasın eğlenmesi, krizle yoksullaşan kesimleri sinir ediyor mu? Ediyor! Bütün bunlar herkes tarafından biliniyor mu? Elbette!
O halde soralım Durum böyleyse niye bir Batı gazetesinde çıkan makale olay yaratıyor? Onlar bizi, bizden daha mı iyi biliyor? Hayır! Ama biz böyleyiz işte Aramızdan birisi çıkıp temel sorunlardan söz edince önemsemiyoruz. Buna karşılık bir Batılı bizden söz edince, söyledikleri doğru da olsa, yanlış da olsa kulak kabartıyoruz. Söylediklerini geçerli, makul, doğru, gerçek sanıyoruz.
****
Peki bunu yapan sadece eğitim seviyesi düşük Türkler mi? Keşke öyle olsa! Hayır, değil. Tersine iyi eğitimli, kültürlü, aklı fikri yerinde insanlar bunu daha da çok yapıyor.
Şimdi size buna ilişkin bir örnek vereceğim.
15 Temmuz Salı günü Mehmet Ali Kışlalı, Radikal gazetesindeki köşesinde Nick Ludington adlı Amerikalı gazetecinin Türk medyası hakkındaki fikirlerini yayınladı.
Elbette iyi yaptı. Çünkü her konuda olduğu gibi medya konusunda da başkalarının ne düşündüğünü bilmek işimize yarar.
Ancak Kışlalı, Ludington'un söylediklerine herhangi bir not düşmedi. Yani ABD'li gazetecinin söylediklerini öyle bir biçimde alıntıladı ki... Sanki Ludington'un fikirlerine imzasını atarmış, baştan sona onaylarmış gibi bir durum çıktı ortaya.
Peki neydi Ludington'un söyledikleri?
Tüm yazıyı buraya alamam. Çünkü uzun. Ancak bir iki noktasına değinmek isterim.
****
Ludington Türkiye'de üç 'ciddi' gazete olduğunu belirtiyordu Cumhuriyet, Radikal ve Zaman.
Bunu okuyan birisi "Vay..." der, "Eğer ciddi gazete okumak istiyorsam üçünden birini tercih etmeliyim." Halbuki örneğin Cumhuriyet, AKP hakkında son derece yanlı ve kasıtlı bir yayın politikası yürütüyor. Bazen apaçık yanlış, uyduruk, çarpıtılmış haber yayınlıyor. Yani sayfalarında magazin haberlerine, cıbıl yavrulara yer vermemesi Cumhuriyet'i "ciddi gazete" yapmıyor.
Ancak Mehmet Ali Kışlalı, Nick Ludington'u bize bir uzman, bir otorite gibi sunuyor.
Devam edelim... Ludington demiş ki "Eğer sadece bir Türk gazetesi okusaydım; bu Radikal olurdu." Bu laf da sorgusuz sualsiz Kışlalı'nın sütununda yer alıyor. Belli ki Kışlalı bu cümleleri ayıla bayıla yazısına almış. Çünkü kendisi de Radikal'de yazıyor.
Halbuki Radikal'in haber yarışında son derece zayıf bir gazete olduğunu dünya alem biliyor. Evet, Radikal'de çok sayıda 'sözü önemsenir' köşe yazarı var. Ancak çeşitli nedenler yüzünden Radikal'in haberleri zayıftır, eskidir, güçsüzdür. Dolayısıyla Türkiye'de olup bitenleri anlamak istiyorsanız Sabah gibi, Hürriyet gibi büyük halk gazetelerini takip etmeniz gerekir. Sabah ve Hürriyet gibi gazeteler Türkiye'yi; Radikal, Cumhuriyet ve Zaman gibi gazetelerden çok daha iyi yansıtır. Ülkedeki değişimi, gelişimi, yeni bakış açılarını bu 3 'ciddi' gazeteyi okuyarak yakalayamazsınız. Yani Ludington'un (ve dolayısıyla Kışlalı'nın) 'ciddi' bulmadığı gazeteler, ülkemizin halini çok daha iyi yansıtır.
Kışlalı, Ludington'u "Çok iyi Türkçe bilen bir Türkiye uzmanı" olarak sunuyor. Yanlış bir iddia bu. Türkçe bilse dahi, Türkiye'yi tanımamış adamcağız.
Ancak yazının başında belirttiğim gibi... Batılı'nın dediklerini tartışmasız doğru kabul edenler... Ki gördüğünüz gibi bunlara Kışlalı da dahil... Kafalarına göre alıntı yapıyorlar...
****
Tabii başka ülkelerde olduğu gibi Türkiye'de de "alıntılama" faaliyeti kendi görüşünü, ideolojisini desteklemek için yürütülüyor. Bir düşünün Hiç Kışlalı, "En önemli gazeteler Sabah ve Hürriyet'tir. Cumhuriyet ve Radikal ise 'ciddi' gazete gibi görünürler ama haberleri eksik ya da taraflıdır" diyen bir Batılı gazeteciyi sütünuna konuk eder mi? Mümkün değil!
Bir vakitler Kışlalı'nın yanında çalışmış olanlar, onu övüp göklere çıkarırlar. Şöyle gazeteciymiş, böyle yöneticiymiş... Eh, görüyoruz işte nasıl bir gazeteci olduğunu Apoletli bürokrasinin sözcüsü olmayı ve Türkiye'den bihaber Batılılar'dan alıntılar yapmayı marifet sanıyor.
Kadınların evrensel karakteri
Geçenlerde çok ünlü, çok esprili bir tarihçimizle birlikteydim. Çevresine şöyle bir baktı ve konuştu "Kadınların iki evrensel karakteri vardır. 1) Bütün kadınlar nişan, nikah, düğün gibi etkinliklerden acayip hoşlanırlar. 2) Bütün kadınlar aynı lisede okudukları hemcinslerini kıskanıp dedikodusunu yapar." Sahi niye böyle? Entelinden cahiline; nikah mikah söz konusu oldu mu bütün kadınları bir telaş, bir heyecan kaplıyor. Liseyi okumamış olanlar da ömürleri boyunca mahalle arkadaşlarını çekiştiriyor. Genetik midir nedir?
Haberleri gazete sayfası görüntüsünde okumak için
SABAH e-Medya"ya
tıklayın
|
|
|
|