|
 |
|

Yakınız, bekliyoruz, gelmek istiyoruz...
Özellikle Beşar Esad iktidarından beri büyük bir gelişim içinde Suriye. Sanayicisi, Türk işadamlarını bekliyor. Daha iyi giyinmek isteyen gençleri ise tekstilcileri "durmayIn haydi gidin hemen!" dediğimi sanmayın tabii. Ama düşünün ve gitmekten de çekinmeyin. Suriyeliler, yakınlar, bekliyorlar ve gelmek istiyorlar
Artık toparlamanın zamanı geldi... Suriye izlenimlerini "pehlivan tefrikası"na dönüştürmemek gerek... Eğer ki sıkılma sınırına gelirseniz, bunca satır, bunca emek boşa gider bilirim!
"Uzaktaki komşu"yu yakına alalım, mercek altına yatırıp renklerini bulalım derken... Daha bir uzaklaştırmanın, karartmanın manası yok!
Yazı yolculuğuna başlarken, "Bizimkisi minik bir pencere açmak, hoş bir sada bırakmak" demiştim;
Suriye'nin gayri safi milli hasılasının sübjektif değerleri ve yarım asırlık tarihinin izdüşümü (!) üzerine doktora tezi hazırlamak değil!
Yıllardır uzak kalan iki komşunun aslında birbirine yakın durması gerektiğini söylemek gerek evvel-emirde.. (adet yerini bulsun diye eski dil kullandım, yani, öncelikle demek istiyorum!) Düşünsenize, 98 yılına değin birbirini boğazlamaya çalışan iki ülke konumundaydık... Bunalım üstüne bunalım yaşıyorduk...
BEŞAR ESAD'LA YENİ DÖNEM
Sonra.. Düğmeye basıldı....
Adana Anlaşması, Güvenlik Anlaşması derken, Suriye ve Türkiye arasındaki güven, her geçen gün pekişti..
Zaten yeryüzünün her bölgesinde olduğu gibi "halklar arasında sorun" yok gibiydi...
Hele hele "akrabalık derecesinde" birbirine yakınken...
Ve 2000'lerin ortalarında Devlet Başkanı olan Beşar Esad'la, Suriye'de de yeni bir dönem başladı. Londra'da tıp eğitimi görmüş, "Başkanlık Katı'na çıkana kadar, Şam hastanelerinde "göz doktorluğu" yapmış, "Suriye yurttaşı"nın deyimiyle, yeniliklerin ve çağdaşlığın izini süren genç bir adam..
Evet, 30'larında bir başkan, Beşar Esad... Hatta, daha üç yıl önce, (üstelik kendi mezhebinden olmayan biriyle evlilik yapmış, Esad Ailesi Alevi, eşiyse Sünni, böylece değişimi kendi evinden başlatmış), Doğulu karakterini korurken, modern hayatı da ülkesinin topraklarına, damarlarına zerketmeye uğraşan bir Başkan olarak tarif ediliyor..
Şam'da, Lazkiye'de, Halep'te de gördüm ki Beşar Esad döneminden bu yana gözle görülür bir değişim var..
GİTMEKTEN ÇEKİNMEYİN
Baba Esad döneminde...
İnternet kullanımının yasak olduğu...
Özel üniversitenin "Ö"sünden bahsetmenin "zinhar yasak" sayıldığı...
Tüm basın yayın organlarının "devlet"e ait olduğu...
Üretilen her satırın, her şarkının, her filmin sansür edildiği..
Eğitim ve ekonominin Baas Partisi kurmaylarınca bilinçli olarak "hantal" bırakıldığı...
Polis ve istihbaratçı baskısının derin derin sürdüğü..
Daha önceki satırlarda da sözünü ettiğim gibi, "Esad putlaştırması"nın, heykellerin, adım başı posterlerin zirveye tırmandığı..
Düşünüldüğünde... Beşar Esad Suriyesi'nin, üç yılda büyük ilerleme ve değişim içinde olduğunu söylememek haksızlık olur... Ama belli oluyor, elli yıllık Baas anlayışını, yani tek parti, tek devlet, hep baskı temeline dayanan zihniyeti tarumar edemez hemen.. Edemez de kanımca etmeye de uğraşıyor..
Bürokrasinin, demokrasinin önünü açıyor sıklıkla...Böylece toplumun da..
Sakın bu satırlardan her şeyi "toz pembe" gördüğümü, "orada bir cennet var, keyfiyle, neşesiyle, dinamizmiyle sizi bekliyor, durmayın, haydi gidin hemen!" dediğimi düşünmeyin tabii... Güzelliğin merdivenlerini tırmanan bir ülkeden sözediyorum, düşünün ve ama gitmekten de çekinmeyin tabii diyorum sadece...
Elbette tüm "Doğu ülkeleri"ndeki zaafiyet, Suriye topraklarında da var...
Tembellik gibi... Atalet gibi... Zevksizlik gibi... Deneysizlik gibi... Kapalı kalmanın ürk
BİLLUR KUMSALl
Vergilerinin gaddarlaşması nedeniyle, konforsuzluğun, bakımsızlığın ve hurdalığın dibine vurmuş ve yolları çirkinleştiren otomobiller gibi..
Ama işte orada duruyor...
Uçsuz bucaksız Lazkiye sahilleri...
Mediterrane kıyıları..
"Sanayileşme" patlamadığı için tertemiz kalan, "koli basili"yle tanışmayan masmavi deniz....
Billur kumsallar... Beş yıldızlı oteller...
Otellerin "night clup"ları, diskoları, havuzları..
Masanıza gelen balık için şef garsona, "Kültür ürünü mü, deniz mi?" diye sorulmayan muhteşem balık lokantaları; muhteşem sofralar... Tatilciler için de, turizm yatırımcıları için de büyük imkanlar, büyük kolaylıklar..
Ve denizden sıkıldığında, dağ ve yayla evlerine, yayla evinden sıkıldığında denize inen turistler.. Bir kısmı, "Tanrı'nın bir lütfu", devamında da "kulun emeği"yle patlayan uçsuz bucaksız ormanlar, yeşil alanlar, meyve bahçeleri...
Lazkiye'den Halep'e uzanan...
Kirazdan cevize, zeytinden elmaya, "cennet topraklar", amber kokulu meyve ülkesi Suriye... Akasyalar diyarı Şam..
"Uzak komşu" sesleniyor; yakınız, bekliyoruz, gelmek istiyoruz....
İşte orada duruyor..
Tüm kentlerde cıvıl cıvıl insan kalabalıkları... Tüketmek isteyen, dinamikleşen genç, yaşlı insanlar.. Daha çok giyinmek isteyen, "ithal ürün" bekleyen yurttaşlar.. Sinemaya, konsere, piyasaya açık gençler... Ama görgüsüzleşmek istemeyen, ayağını yorganına göre uzatmak isteyen Şam ülkesi çocukları!
Üretmek, iç dinamiğiyle yabancı teknolojiyi bütünleştirmek isteyen ekonomik ve teknik adamlar... El atılmamış, iş ve sanayi alanları... Fuarlarda buluşmak isteyen, Suriyeli işadamları.. Türkiyeli işadamlarını bekleyen Ticaret Bakanlığı kurmayları...
Türkçe öğrenme hevesindeki gençler...
Türkiye'nin Şam Büyükelçisi Oğuz Çelikkol'un deyimiyle, "Suriye halkından, Türkiye'ye karşı sıcak ilgi ve sevgi mevcudiyeti" ve "sınır illerimizden, Suriye ile ekonomik ilişkileri geliştirme hissiyatı"....
Evet, evet "uzak komşu" sesleniyor; yakınız, bekliyoruz, gelmek istiyoruz..
Sözün kaldığı yerde aktarmak zorundayım ki, görüştüğüm, karşılaştığım Suriyeli gençlerin, aydınların, yazarların, bana rehberlik, yol arkadaşlığı yapan dostların şöyle bir keyfi de vardı üstelik..
Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin, Amerika'ya karşı aldığı "tezkere kararı" sanki kendi "Meclis"lerinden çıkmış kadar sevindirmiş herkesi...
AŞAĞI MAHALLELİ ÇOCUKLAR
Tüm, "gizlenen, açığa çıkmayan" yakınlığa yakınlık katmış...(Ben de bundan gurur duymadım desem hainlik olur!)
"Böyle olur komşunun kararı" misali çok mutlular açıkçası.. Ve böylece, Türkiye'yi bir "ağabey" gibi görme eğilimleri dahi var...
Şimdi son söz..
Daha ilkokul çağında öğretmeye çalışırlardı bize.. Türkiye'nin komşularını sayın bakalım!
Batısında Yunanistan, Doğusunda İran, Güneydoğusunda Irak... Güneyinde Suriye.... Evet, Güneyinde Suriye! Kuzeyden bakardık Suriye'ye, onlara göre de "Kuzeyli"ydik... İşte, tüm bu satırlar, yıllar boyu "Kuzey'den ya da Güney'den esen sert rüzgarları artık unutmak isteyen bir mahalle çocuğu" duygusuyla yazıldı..
Yukarı mahalleden aşağı mahalleye inen ve günlerce dolaşıp, aşağı mahallenin çocuklarıyla yarenlik eden ve de iyi karşılanan, dönüşünde ardından sular dökülen bir çocuk..
Hem de sele dönüşmeyen sular...
-BİTTİ-
Haberleri gazete sayfası görüntüsünde okumak için
SABAH e-Medya"ya
tıklayın
|
|
|
|