|
 |
|

SOLİ ÖZEL
Düşünme zamanı
Hafta sonunda yaşanan ve Türk-Amerikan ilişkilerinde çok ciddi hasara yol açan baskın olayının çeşitli boyutları var. Bunlardan ilki iki NATO müttefiki arasında var olan bir anlaşmazlıkta çözüme yönelik olarak hangi yöntemin kullanılacağı. Bu açıdan bakıldığında Amerikan işgal gücüne bağlı askerlerin Kerkük'ten yola çıkarak şikayetleri ile ilgili olarak Ankara ile temas kurmadan Süleymaniye'ye gitmelerini, oradaki Türk askerlerini esir almalarını ve onlara reva gördükleri, kafalara çuval geçirmek türünden muameleyi mazur görmek mümkün değildir.
Şimdiye kadar yapılan yorumlarda ortak yaklaşım bu baskının ABD'nin Türkiye'ye kuzey Irak'tan çıkması için verdiği bir mesaj olduğu yönündeydi. Dünkü Sabah gazetesinde Muharrem Sarıkaya'nın Abdullah Gül ile konuşması üzerine yazdığı yazıdan Amerikan dışişleri yetkililerinin yapılan eylemden bihaber oldukları anlaşılıyordu.
Amerika ziyareti tartışılacak
Bu bağlamda yapılan eylemde kullanılan üslup Amerikan Silahlı Kuvvetlerinde, özellikle genç subaylar arasında, Türk Silahlı Kuvvetlerine 1 Mart tezkeresi nedeniyle duyulan kızgınlığın bir yansıması olarak değerlendirilebilir. İki ülke arasındaki ilişkilerin tartışmasız ana eksenini oluşturan iki ordu arasındaki ilişkinin bundan sonra aynı düzeyde ve nitelikte devam edemeyeceği de böylece anlaşılıyor.
İki ülkedeki sivil yetkililerin bu olay üzerine oluşan derin hasarı tamir edip edemeyeceklerini ise zaman gösterecektir. Ay sonuna doğru Türkiye'de Dışişleri Bakanının Amerika'ya ziyaretinin uygun olup olmayacağı tartışılacaktır. O döneme kadar ortak Komisyon çalışmalarından çıkacak sonuçlar ve ABD'nin Türkiye'ye yönelik davranışları bu tartışmanın sonucu üzerinde belirleyici olacaktır. Ancak her halükarda Türkiye-ABD ilişkilerinde Stratejik Ortaklık döneminin bittiği gerçeği kabullenilmelidir.
Krizin iki ülke ilişkilerinin ötesine geçen boyutları da olay soğumaya başladıktan sonra tartışılmaktadır ve daha tartışılacaktır. Öncelikle, Türkiye'nin kuzey Irak'ta bir askeri varlığının bulunmasının ne denli gerekli olduğu sorusu tekrar gündeme gelmiştir. Bu konunun Türkiye'nin güvenlik anlayışının, ABD'nin şu anda güney komşumuz olduğu gerçeği ışığında, gözden geçirilmesi şarttır. Görünen Türkiye'nin kuzey Irak'tan birliklerini çekmekte çıkarı olduğudur. Siyasi eğilimleri ve görüşleri itibarıyla birbirinden çok farklı konumda bulunan yazarlar son günlerde bu görüşü dile getiriyorlar. Haklıdırlar.
Tesadüf demek zor
Özel Kuvvetlerin kuzey Irak'taki her eyleminin Ankara'daki resmi yetkililerce bilinmediği giderek daha fazla dile getiriliyor. NATO kaynakları sivil kıyafetli Özel Kuvvetler yanında ülkücü militanların bölgede Türkmenler'e silahlı eğitim verdiklerini iddia ediyorlar. Genel Kurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök'ün sert olduğu ölçüde nüanslı konuşması da bu tür bir olasılığın yabana atılamayacağını düşündürüyor. Yaşanan kriz ve kuzey Irak'taki Türk askeri varlığı meselesi aynı zamanda Türkiye'nin Kürt meselesini hangi yaklaşımla çözeceği sorusuna da bağlanmaktadır. Süleymaniye olayının zamanlaması bu bakımdan da hayli dikkat çekicidir. ABD yönetimi içinde bir irade Türkiye'de pişmanlık yasasının hazırlandığı, AB üyeliği yönünde önemli adımların atıldığı bir sırada bu eylemin yapılmasına onay vermiştir. Bu türden bir olay Türkiye'de AB sürecine yönelik reformlara karşı çıkanlar ve Silahlı Kuvvetler içindeki sertlik yanlılarının da profilini yükseltecektir.
İzlenen Amerikan siyasetinin bu bağlamda Türkiye'deki iç siyasete ve Türkiye'deki siyasal iktidar ilişkilerine etkisi küçümsenemeyecek düzeydedir. Amerika ile yaşanan vahim olayın ardından Türkiye içinde KADEK kaynaklı olduğu düşünülen eylemlerin yaşanmasını da tesadüf olarak nitelendirmek zordur. Zaman, Sedat Ergin'in önerdiği gibi "Dostluğu dinlendirme zamanı" olabileceği kadar, Türkiye'nin kimliği ve çıkarları üzerinde de soğukkanlı düşünme zamanıdır.
Haberleri gazete sayfası görüntüsünde okumak için
SABAH e-Medya"ya
tıklayın
|
|
|
|