kapat
09.07.2003
YAZARLAR
ATV
EKONOMİ


TÜRKİYE
DÜNYA
POLİTİKA
SPOR
MEDYA
SERİ İLANLAR
METEO
TRAFİK
ŞANS&OYUN
ACİL TEL

REFİK DURBAŞ


Yaşam önceliği

Türkiye'nin kalkınmasının eğitimden geçtiği herkesin üstünde birleştiği bir düşüncedir. Ama eğitimi temelde yalnızca din eğitimi olarak algılayanların, İmam Hatip Okulları sayısını artırmaları sonucu, Türk eğitimi yeterince okullaştırılamadan, imamlaştırılmaya başladı.

Sağlık ve eğitim konusunda yeterli hizmet yokken bu liselerden mezun olanları Diyanet kadrosundan devlet hizmetine alanlar, "Bu kadar imama ihtiyaç var mı?" sorusunu da karşıladıklarını düşünüyor olmalılar. Dini bilgileri ve ölümünde cenaze merasiminin yapılması, teminat altına alınan insanımızın, "Yaşarken eğitimli ve sağlıklı olması gerekmez" diye düşünüyor gibiler. Bu davranışı "İmamlar, dini bilgilerin doğrusunu öğretip ölenlerin cenazelerini kaldırarak, insanların irticaya yönelmelerini önleyecek" diye açıklamaya kalkanlar, yaşam için eğitilmiş ve sağlığı temin edilmiş insanların varlığını, halledilmesi gereken acil bir sorun olarak görmüyor olmalılar.

Müslümanlığın, bu dünya değerleriyle ilgilenmediği düşünülemez. Bu tavır, Müslümanlığı böyle yorumlayan bazı kafaların, dünyayı nasıl algıladıklarını ve her hareketleriyle bu anlayışı yansıttıklarını gösteriyor. Dini eğitimi baz alan bazı yurttaşların, sahip oldukları bu dar vizyonlu yaşam görüşü, onların bu dünyada yaşamak üzere yeterince eğitilmediklerini göstermesi açısından çok önemli.

Okuldan önce ve daha çok cami yapmaya öncelik veren kafalar, yaşamdan çok, ölümü ciddiye alıyor olmalılar. On beş bin imam kadrosunun gerekliliğini ileri sürenlere itiraz edenler, işin asıl bu yanını düşünüp sıkılıyorlar... Yaşam öncelikleri açısından "öbür dünya", "bu dünya"dan hep önce mi gelecek? İşte bu nedenle, bu kadrolaşma durumunu "gericilik" olarak nitelendirmek pek de haksız sayılmaz.

SEVGİ ÖZKAN (Sosyolog) - İSTANBUL

Yine 'Hıristiyan' sorunu...
17.06.2003 tarihli "SABAH Posta Kutusu"nda yer alan "Çifte standart Hıristiyanlar..." başlıklı yazısında Dr. Fatih Güneren beni "Çifte standart uygulamakla" suçluyor. Ben sadece Hıristiyanlık ve İslam konusunda değil, her konuda söylenen yalan ve iftiralara karşıyım. Ancak İslam konusunda yapılan yanlışlara -bu konuda uzmanlar varken- benim yanıt vermem doğru olur mu? Ben yaklaşık 20 yıldır Hıristiyanlık konusunda yapılan yanlışları düzeltmeye çalışıyorum. Yalan, yanlış ve iftiralara verdiğim yanıtların bir kısmını "Gerçekleri Saptıranlar" ve "Ağacı Yaşken Eğdiler!" kitaplarımda topladım. Benim uzmanlık alanım Hıristiyanlıktır, bu konuda yapılan eleştiriler benim alanıma girer ve -zaman buldukça- yanıt vermeye çalışırım. Acaba Sayın Dr. Güneren şimdiye kadar Hıristiyanlık konusundaki yalan-yanlış haberlerden kaçına yanıt verdi? Eminim ki buna verecekleri yanıt "hiç" olacaktır. Başkasının yanlış yapması bizim de yanlış yapmamızı gerektirmediği gibi, Batılı "Hıristiyanların" İslam hakkında yalan yanlış bilgiler yazması, Müslümanların da Hıristiyanlık hakkında yalan yanlış bilgiler yazmasını haklı hale getirmez!

İSA KARATAŞ (Türkiye Protestan Kiliseler Birliği Basın Danışmanı) İSTANBUL


Haberleri gazete sayfası görüntüsünde okumak için
SABAH e-Medya"ya tıklayın

<< Geri dön Yazıcıya yolla Favorilere Ekle Ana Sayfa Yap
TEMA
Sarı Sayfalar


Sizinkiler
ArboMedia

Copyright © 2002, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır