kapat
09.07.2003
YAZARLAR
ATV
EKONOMİ


TÜRKİYE
DÜNYA
POLİTİKA
SPOR
MEDYA
SERİ İLANLAR
METEO
TRAFİK
ŞANS&OYUN
ACİL TEL

MEHMET BARLAS


Silahlı kuvvetlerin rolü, siyasi kuvvetlere geçiyor

Amerika'nın, hiper gücünden kaynaklanan kural tanımazlığını cezalandırmak veya şu andaki Amerikan yönetiminin kafa yapısını değiştirmek, bizim elimizde değil.

Aslında, dış politika alanında neleri değiştirebiliriz ki?

Saddam'ı değiştirebildik mi ki, Bush'u değiştirebilelim?

Veya, İran'daki teokratik rejimi laikleştirmeye mi gücümüz yetti?

Amerika ağırlığını koymasaydı, Abdullah Öcalan'ın Suriye'de başlayıp Kenya'da noktalanan yolculuğu, İmralı'daki müebbed ikamete dayanır mıydı?

Özetle, devletin egemenlik hakkını kullanması, sınırlar içinde tartışılamıyor.

Herhangi bir ülkenin topraklarında, devletten güçlü bir kişi ya da kurum olamaz. En büyük kabadayı, her zaman devlettir.

Eğer hukukun üstünlüğünü, çoğulcu demokrasiyi, çoksesliliği, şeffaflığı sağlamışsanız, insan hak ve özgürlüklerine, mülkiyet hakkına, serbest rekabete saygılı iseniz, egemenlik, bir ulus için nimet olur.

Aksi halde, egemenlik hakkını, kendi halklarını ezmek veya soymak için kullanır despotik rejimler, oligarşiler.

Uluslararası alanda ise, hukuk ile güç, sürekli çatışır.

Güçlüler yenildikleri veya zayıfladıkları zaman, uluslararası hukukun da, "Hukukun Üstünlüğü kurumu içinde yer almasının önemini anlarlar.

Amerika, şu anda bunu anlayacak durumda değil. Çünkü rekabet kabul etmeyen, üstün bir askeri ve ekonomik gücü var.

Amerika'yı zaman (veya tarih) elbet hizaya getirecektir.

Ya da, Amerikalı seçmenler, dünyada itildikleri yalnızlığı ve kuşatıldıkları öfke çemberini hissedip, Başkan'ı ve çevresini değiştireceklerdir.

Türkiye'ye bu süreçte düşen en akılcı görev, "Kendini değiştirmek"tir.

Eksiksiz bir demokrasiye ve hukukun üstün olduğu, şeffaf, özgürlükçü bir düzene sahip olmak için, mümkün olan her şeyi yapmalıyız.

Çünkü anlaşılıyor ki, bölgede de, dünyada da askeri kuvvet, artık dış politikada çok fazla etkili değil.

Neticede, dünyanın en büyük askeri gücüne sahip olan ABD, Irak'ta komşumuz.

Sınır dışında fazla etkili olamayan bir askeri gücü, iç politikada bir aktörmüş gibi değerlendirmek ise, en azından ayıp olur.

Bölgemizde güç kullanımı, artık Amerika'nın tekeline geçtiğine göre, sözü silahlı kuvvetlerden, siyasi kuvvetlere aktarmak, aklın ve hesabın gereğidir.

Türkiye artık, dünyanın en akılcı, en faydacı, en hesaplı siyasetini (veya politikalarını) üreterek, Amerika ile rekabet edebilmelidir.

Bunun için öncelikle, her kesimin (Derin Devlet'in de) "Değişim"i kabul etmesi bir ön-şarttır.

Kıbrıs'ta çözümsüzlüğe oynamak, Avrupa Birliği'nin hukuk ve demokrasi kriterlerini "tehdit" olarak algılamak, Türkiye'nin ikili ilişkilerini sürekli "Ulusal Davalar"a (mesela Ermeni Soykırım tasarıları) ipotek etmek, akıl karı değildir.

"Değişim"i, bazı kesimlerin istemesi yeterli değildir.

Değişim, sistemi "dışarıdan" eleştirenlerin söylemleri ile zor gerçekleşir.

Yevgeni Primakov'un "Kapalı Kutu Rusya" kitabını okuyanlar görmüşlerdir.

Sovyetler'i sadece, Saharov, Soljenitsin, Rostropoviç gibi, muhaliflerin eleştirisi değiştirmedi. 1950'ler ve 1960'lardan başlayarak, Komünist Parti içinde Stalin dönemi tartışıldı. Pravda Başyazarı Rumyantsev, Politbüro'yu eleştirdi.

Çeşitli Sovyet enstitülerinde, "Değişimciler", her konuda düşüncelerini söylediler. Yani Gorbaçev'in "Perestroika"sı, dışarıdan veya gökten gelmedi Kremlin'e..

Şovenist söylemleri, yabancı düşmanlığını, darbe kışkırtıcılığını, sade Liberal Demokratlar'ın kınaması yetmiyor.

Artık Derin Devlet de, derin olmayan devlete dayalı kesimler de, "politika"ya nefes aldıracak ve Türkiye'ye AB yolunu açacak "Değişim projesi"ne sahip çıkmalıdır.

ŞAKA

Next Time!
Jak Kamhi aradı. "ABD Büyükelçisi Pearson için verilen veda yemeğinde, Büyükelçi konuşmasında Irak'taki olaya değinmedi. Ama bütün gece, masada sadece bu konu konuşuldu" dedi.

Jak Kamhi'nin, Türk Amerikan ilişkileri konusundaki çabalarını biliyoruz..

Dileriz yeni Büyükelçi'nin hoşgeldin yemeğinde, bu konu, mikrofondan da konuşulur.

İRAN'LI İKİZLER

Tek başına olmak için ölmek!
Yeryüzünde insan olup, gazete ve televizyon haberlerinde "İran'lı ikizler" Laleh ve Ladan'ın gözyaşartıcı serüvenlerine takılmayan yoktur herhalde..

29 yaşındaki beyinlerinden yapışık ikizler, birlikteliklerinden öylesine bıktılar ki, bile bile ölümü göze alıp, Singapur'da ameliyat masasına yattılar.

Ayrılma operasyonu öncesinde, Ladan Bijani şöyle demişti gazetecilere

- Eğer Allah, ikimizin birer ayrı kişi olarak yaşamamızı istiyorsa, biz bu ameliyatı atlatır ve yaşarız.

Üç günü aşkın süren ameliyatta, önce Laleh, sonra da Ladan öldü.

28 doktor ve 100 asistan, 21 saatte iki kardeşin beyinlerini ayırabildiler.. Ama başaramadılar sonuçta.

Beraber yaşamaktansa ölmeyi göze almak, nasıl bir duygu olmalı?

Demek, sadece nefes almak, hareket etmek yetmiyor. Beyinden yapışık ikiz olsanız bile, "tek başına" olabilmek, ölümü göze aldırabiliyor.

Mesajlarınız için: mbarlas@sabah.com.tr


Haberleri gazete sayfası görüntüsünde okumak için
SABAH e-Medya"ya tıklayın

<< Geri dön Yazıcıya yolla Favorilere Ekle Ana Sayfa Yap
TEMA
Sarı Sayfalar


Sizinkiler
ArboMedia

Copyright © 2002, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır