Kütüphaneleri koruyalım, içeri kimseyi sokmayalım..
Kitaptan kıllanmamız "kütüphanecilik haftasını" kutlamamıza engel teşkil etmez.. Bu ahali kitaba değer vermese "Sesi gelir takır tukur.. Ben de sandım kilim dokur.. Bir de baktım kitap okur.. Alim olmuş bir sıçan.." diye türküsünü yakmazdı..
Nevroz'du, bahardı, mantardan zehirlenme mevsimiydi derken gerçekten anlamlı bir haftaya girdik..
Kutlanmasına dünden itibaren başladığımız "Kütüphanecilik Haftası" vatanımıza, milletimize ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ne hayırlı uğurlu olsun..
Olmasına olsun da kütüphanecilik bayramının coşkusuna kapılıp, gerçekleri göz ardı etmeyelim..
Kitapçı dükkanlarına saldırıp, deli gibi kitap alışverişi yaparak gayri safi milli hasıladan payımıza düşeni çarçur etmeyelim..
***
Milletçe kitaba düşkünüzdür.. Dolayısı ile kütüphanelere..
Ahalimizin kütüphanelere olan büyük ilgisinin ne zaman başladığı bilinmemektedir.. Eldeki verilere göre bu müthiş ilginin binikiyüzlü yıllarda başladığını söylemek mümkündür..
Cengiz Hanımız'ın torunu Hülagu Han, Bağdat'ı fetheylediğinde ilk iş olarak Bağdat Kütüphanesi'ni ateşe vermiştir..
O çağın en büyük kütüphanesini barındıran Bağdat'ta yaklaşık birmilyon ikiyüzellibin yazılı metin vardı.. Cümlesinin ateşe verilmesi ile çağın en büyük "kültür meşalesi" yakılmış oldu..
Bugün Galatasaray'ın Avrupa maçlarından sonra kütüphaneleri basıp, kitapları yakmıyorsak geleneklerimizi yavaş yavaş kaybettiğimizdendir..
Isınma enerjisi..
Ahalimiz kitapların sadece bilgi kaynağı olmadığını, ısınma enerjisi açısından da kok kömürü kadar değerli olduğunu dosta düşmana göstermiştir..
Bilen bilir, bilmeyen aslı yok sanır..
Kitaptan ısınma enerjisi üretmeyi ilk akıl eden cumhuriyet büyükleri, 12 Mart paşalarıdır..
Bu paşaların çoğu şimdi aramızda yok, ancak görevlerinin başındayken kitap konusuna aşırı hassasiyet gösterirlerdi.. O devrin başbakanı Demirel'den de fena halde kıllanırlardı..
Bir muhtıra verip çarşıyı karıştırdıktan sonra cumhuriyet tarihinin en büyük kitap avını başlattılar..
Bizim ahali zaten kitap okuyana iyi gözle bakmaz.. Paşaların kitap avını başlatmasıyla birlikte ahalimizin de evlerindeki kitapları teker teker yakmaya başlaması bir oldu..
O kışı evdeki kitapları yaka yaka geçirdik..
Mecburen yakıyorduk çünkü televizyondan, radyodan sürekli olarak "evinde zararlı kitaplarla yakalanan" kişilerin isimleri açıklanıyordu.. İşinde gücünde vatandaşların hangi kitabın zararlı, hangisinin faydalı olduğunu çözmesi zaman alacaktı..
O kitapları okumak gerekirdi..
Okumaktansa hepsini birden sobaya tıkmak daha doğru olurdu.. Öyle yaptık.. Felsefenin temel ilkeleri gibi zararlı kitapların yanında "Modern Tavukçuluk Teknikleri" gibi yararlı kitaplarda gitti..
***
Özetle kurunun yanında yaş da yandı ama "enerji açığı" sıkıntısı çekmeden geçirdiğimiz tek kış da bu oldu.. Ayrıca zihnimiz ısındı..
Allah razı olsun büyüklerimizden..
Ellerinde öyle bir teknik var ki neye ihtiyacımız varsa o saat gideriyorlar.. Ekonominin turizm gelirlerine mi ihtiyacı var hemen "Turizm Haftası" yapılıyor..
İçki tüketimi endişe yaratıyorsa "Yeşilay Haftası" tüberküloz yeniden hortlamışsa "Veremle Mücadele Haftası" ilan ediliyor.. Böylece vatandaşın o konudaki gazı alınıyor..
Diyelim ki travestiler azıttı.. Kadın kılığına girmiş ne kadar yiğidimiz varsa çevre yollarda iş tutmaktan vazgeçip, kentin ana arterlerine taşındı.. Tabii böyle bir durum çoluk çocuğa kötü örnek olacağından iyi olmaz..
Haftasını yapın!
Bu durumda ne yapmak lazım?
Ya travestileri zaptiye marifetiyle toplayıp saçlarını sıfır numaraya vurduracaksın.. (ki peruk sayesinde bu tedbir artık işe yaramıyor) Ya da "Erkeklik Haftası" düzenleyip, yiğitlerimizi bilinçlendireceksin..
Büyüklerimiz, bilimadamlarımız radyolarda, televizyonlarda konuşacak; gazetelere yazı yazacak; herkesin şeyine sahip olmasının önemini anlatacak.. Bu bir haftada bilinci verdin, verdin..
Haaa! Bazı bilinçsiz insanlar hala "kestanenin çizilmişi iyidir.." fikrinde ısrar ediyorlarsa artık yapacak birşey yok demektir.. Bundan gerisi kişinin şeyinin keyfine kalmış..
Ancak kimse çıkıp da memleket büyüklerini böyle bir konuda suçlayamaz.. Konuşmaya kalkanın ağzına "haftasını kutladık ya!" der lafı tıkarsın..
***
"Kütüphanecilik Haftası" da böyle birşey işte..
Vatandaşın travesti olan zihnini doğru yola getirme çabasının kültürel karşılığı..
Televizyonda izlediğim kadarı ile "Kütüphanecilik Haftası" biraz zayıf başladı.. Dört yıl yüksek öğrenimden sonra bir de lisans yapıp 295 milyon lira maaşla kütüphaneci olarak atanan memurların itirazı da olmasa ne haftasını kutladığımız belli olmayacaktı..
Sayın Milli Eğitim Bakanımız "kütüphaneciliğin çok önemli birşey olduğunu" anlattı.. Allah razı olsun ondan.. Sayın Tarım Bakanımız olsa anlatmazdı.. Yalnız Sayın Adalet Bakanı'nı törende göremedim..
Bu memleketin ne kadar eser üretmiş bilinen yazarı varsa Adalet Bakanlığı'nın üzerlerinde emeği vardır.. Bakanlığa bağlı cezaevlerini Turban tesisleri gibi kullanmış, senelerce oralarda yan gelip yatmışlardır..
En güzel romanlar, hikayeler, senaryolar, şiirler bu cezaevlerinde yattıkları günlerde akıllarına gelmiştir..
Milli Eğitim Bakanlığı'nın da buna karşılık bir kadirşinaslık yapması, sayın Adalet Bakanı'nı törene çağırıp ağırlaması gerekirdi..
Olaya sayın Turizm Bakanı'nın da el atması iyi olurdu.. Kılıç kalkan ekibimiz orada olsaydı, kılıçlarını kalkanlarına vura vura zıplasalardı "milletçe kitabın önemini idrak ettiğimiz" bu anlamlı günlerde daha iyi olmaz mıydı?
Kıssadan Hisse: Kitap varken oduncuyla kömürcüye rahmet boşuna..
|
