
Terörist Mahir Çayan'la İstanbul turu yaptık
Anarşi ve terörün kol gezdiği 1971 yılında terörist Mahir Çayan ve arkadaşları, Kadir Has'la birlikte 7 kişiyi Mete Has'ın Suadiye'deki evinde silah zoru ile rehin aldı. Teröristler, Kadir Has'tan yüklü bir para istiyordu
Kadir Has, geceyi silahların gölgesinde geçirdi. Ertesi sabah Mahir Çayan'la birlikte elini kolunu sallayarak Suadiye'den Şişli'ye gitti. Araba vapurundaki polisler Kadir Has'a selâm veriyor, Mahir Çayan ise bu durumdan rahatsız oluyordu... Dile kolay, 80 yıllık bir ömrü geride bıraktım. İyi günler gördüm, kötü günleri ise hâtıralarımın derinliklerine attım. Dolu dolu yaşadığım bir ömrün hikâyesini beraberimde götürmek istemiyordum. Onun için, anılar dağarcığımı açtım. 20. Asır'da yaşadığım 79 yılın mutluluk ve çilesini, sağlık içinde yeni bir yüzyıla taşıdım. Şimdi, bunları sizlerle paylaşmak istiyorum.
Takvim yaprakları, 4 Nisan 1971 pazar gününü gösteriyordu. Eşim Rezan'ı, Akdeniz seferine çıkan bir gemi ile, yurtdışına yolcu ettim. Daha sonra, yeğenim Mete'nin, Suadiye, Bağdat Caddesi üzerindeki evlerine doğru yola koyulduk.
Eve ulaştık, işte bundan sonra, nefes kesen saatler başladı. Zile bastık, kapı açıldı. Karşımızda, gelinimiz Fezal'i beklerken, yabancı bir erkekle karşılaştık. Mete ile birlikte eve girdikten sonra, bu kişi derhal kapıyı kapadı; ardından da silahını alnıma dayayıp, "Hiç konuşma!" dedi.
Evin içinde, eli silahlı insanlar dolaşıyordu. Anladığım kadarıyla bu kişiler, bizden bir süre önce eve gelip, silah tehdidiyle zorla içeri girmişler. O sırada, evde sadece hizmetçi Müyesser bulunuyormuş.
Gelinimiz Fezal ve 8 yaşındaki yeğenimiz Berna, bu olaydan hemen sonra eve gelmiş; onlara kapıyı, teröristler açmış. Bir süre sonra, ben de Mete ile eve ulaştım. Bizi, kızkardeşlerim Yıldız ve Fazilet'le, eniştem Tâlip takip etti. Böylelikle, evdeki rehine sayısı 8'e yükseldi.
TERÖRİSTLER, 6 KİŞİYDİ
Herbirimizi bir odaya kapattılar. Ben, salonda oturuyordum. Bu silahlı kişilerin kimliği ve kişiliği hakkında hiç bilgim yoktu. Ama, o dönemde anarşi ve terör kol geziyordu. Ülkede, 20 gün önce Komutanlar'ın vermiş olduğu bir Muhtıra ile, siyas” iktidar görevden ayrılmış; Silahlı Kuvvetler'in yönlendirdiği sivil bir kadro, memleketi idare etmeye başlamıştı. Türkiye genelinde uygulanan sıkıyönetime rağmen, terör bir türlü önlenemiyordu.
Teröristlerin sayısı, bir süre sonra 6 kişiye çıktı, gecenin ilerleyen saatlerinde de niyetleri belli oldu. Benden, 400 bin lira istiyorlardı.
Bu arada, Mete'nin evindeki kasayı açtırdılar. Kasada bulunan yaklaşık 1,5 milyon lira değerindeki mücevherlere dokunmadılar. Kasadan sadece rahmetli babam Nuri Has'ın, eski başbakanlardan merhum Adnan Menderes'le; Mete'nin de AP Genel Başkanı ve eski Başbakan Sayın Süleyman Demirel'le birlikte çekilmiş fotoğraflarını aldılar.
Bu olayların cereyan ettiği yıllarda, teröristlerin benden istedikleri 400 bin lira fidye, çok büyük bir para idi. Bu para ile, tanesi 133 liradan 3007 adet Cumhuriyet altını almak mümkündü. 1971'in 400 bin lirası, günümüzün yaklaşık 200 bin dolarına eşdeğerdi.
POLİSE HABER VERMEDİK
Gecenin ilerleyen saatlerinde, beni evden götürmek istediklerini söylediler. Bu arada, 400 bin liranın da kısa sürede hazırlanması için gözdağı verdiler.
Mes'elenin, kan dökülmeden çözülmesinden yana idim. Teröristlere, "Beni buradan kaçırırsanız, istediğiniz parayı size kim temin edecek?" diye sordum. Onlar da, "Öyle ise, sen parayı bul. Ama, biz bu arada Tâlip Aksoy'la, Mete'yi beraberimizde götüreceğiz. İsteğimiz yerine gelmezse, bunları öldürürüz" dediler.
Fazla bir seçeneğimiz ve direnme gücümüz yoktu. Emniyet kuvvetleri, olaydan haberdar değildi. Çünkü, herşey bir apartman dairesinin içerisinde cereyan ediyordu.
Bir süre önce, by-pass ameliyatı geçirmiştim. Bu olay karşısında, ister istemez sağlığım bozuldu. Mete'nin evini işgal eden teröristler, çok teşkilâtlı idi. Beraberlerinde, bir sürü tıbbi alet taşıyorlardı. Tansiyonumu ölçtüler. Daha sonra Tâlip'le Mete'yi alıp götürdüler.
Sabah saat 8'de, adının Mahir Çayan olduğunu öğrendiğim teröristle birlikte, evden çıktık. Şişli'deki yazıhaneme gitmek üzere yola koyulduk. Bu arada Mahir Çayan, evden çıkarken, Mete'nin eşi Fezal'den, 200 lira ödünç para ile bir de eldiven istemiş; o da vermiş. Ben, bunun farkında değildim.
Mahir'le birlikte bir taksi çevirdik. Üsküdar'daki araba vapuru iskelesine ulaştık. Araba vapuruna binip, güverteye çıktık. Mahir, yol boyunca benimle sohbet ediyor, "Kadir Bey, sizinle bir film çeviriyoruz. Bu film, yazıhanede bitecek. Sonra sahneye polis çıkacak." diyordu. Ben de kendisine, "Polis, sizin peşinizi bırakmaz ama..." dediğim zaman, şu cevabı vermişti: "Yaptığımız işin sonunda, polisle karşı karşıya geleceğimizi biliyoruz."
MAHİR'LE YOLDA ROL YAPTIK
Vapurda karşılaştığım dostlarla, tanıyan polisler, bana selâm veriyorlardı. Mahir ise, bu durumdan çok rahatsız olacak ki; "Kadir Bey, birbirimize samimi davranalım, sohbet edelim. Konuşmasak dahi, ağzınızı oynatın. Bana gülün. Kimse bir şey hissetmesin. Çünkü, herkes sizi tanıyor" diyordu. Bu uyarı üzerine, rol yapmaya başladım. "Mevsim ilkbahar, hava güzel, deniz güzel, deniz masmavi..." dedikçe; Mahir Çayan, "Bravo, bravo..." çekiyordu.
Kabataş'a ulaştık. Oradan bir taksi çevirip, Şişli'deki yazıhaneye doğru gidiyorduk. Mahir, Şişli'de ayakkabısını boyattı. Kısacası, o tarihlerde Türkiye'nin en azılı teröristleri arasında yer alan bir kişiyle birlikte, elimizi kolumuzu sallayarak sokaklarda yürüyorduk.
Pilavcı Pasajı'ndaki işyerimde, kayınbiraderim Ali Germirli'ye durumu anlattım. Bana, "Ağabey, bu çok büyük para" dedi. Ali, işin dehşetini anlamamış olacak ki, "Burası dağbaşı mı? Ne parası?" şeklinde konuştu. Anında, teröristten cevabını aldı: "O lâfı tekrar edersen, kurşunu yersin." Ali bu defa, Kayserililik içgüdüsüyle, "250 bin versek olmaz mı?" diye teklifte bulundu. Bu pazarlık ortamından rahatsız olan Mahir ise, "Olmaz" cevabını verdi.
FİDYE VERDİM, SUÇLU OLDUM
İşyerimdeki çalışma odası, Halaskârgazi Caddesi'ne bakıyordu. Bu sırada Mahir, pencerenin önüne doğru gidip, bana, caddede dolaşan birkaç genci göstererek, şunları söyledi: "Bak Kadir Bey, aşağıdaki gençler, benim adamlarım. Eğer, istediğim parayı vermezseniz; elimizdeki akrabalarınızı öldüreceğiz."
200 bin lira parayı kısa zamanda tedarik edip, Mahir Çayan'a verdim. Paranın ikinci yarısını ise, akşamüstü teslim ettik. Teröristler, paranın bakiyesini alırken, Fezal'den istedikleri 200 lira ile eldiveni iade etmişler. Gece yarısı, Tâlip'le Mete'yi kurtardıktan sonra, polisi haberdar ettik. Polis şefleri, "Niçin, daha önceden haber vermediniz?" dedi. Çok büyük bir riskle karşı karşıya kaldığımız için, bu yolu seçmiştik. Doğru da yaptık.
Bu arada, bize bir sürü fotoğraf gösterdiler. Bunların arasından bir teşhis yapamadık. Teröristlere fidye verdiğimiz için, mahkemeye düştük. Yargılandık, beraat ettik.
Mete Has'tan dehşet anı
4 Nİsan 1971 pazar günü, Kadir amcamla evimize ulaştık. Kapıyı, eli silahlı 3 kişi açtı. Hemen ardından, üzerimi aradılar. 'Silahın nerede?' dediler. Olmadığını söyledim. 'Biz, silah taşıdığını biliyoruz. Onun için bu aramayı yaptık' cevabını verdiler.
Kendilerini Dev-Genç üyesi olarak tanıtan teröristler, bizden 400 bin lira fidye istiyorlardı. Bu rakam, o tarihlerde çok büyük bir servetti. Hemen tedarik edilmesi mümkün değildi. Ama, eli silahlılar, bu parayı almadan gitmek istemiyorlardı. Saatler ilerledikçe, ortam gerginleşiyordu. Eniştem Tâlip Bey'le, bana doğru bakıp, 'Hadi' dediler, o anda enişteme baktım; gözlerini önüne eğmiş, dudaklarını ısırıyordu.
Teröristler, birbirlerine 'Osman 1, Osman 2' şeklinde hitap ediyorlardı. Elinde sten tabanca olan 'Osman 1' kod adlı terörist, ayaklandı. Evden çıkmaya hazırlandı. Kendisini takip etmemizi söyledi. 'Osman 1'in peşinden yürümeye başladım. Benim ardımdan, eniştem geliyordu. Onun da arkasında 'Osman 2' kod adlı terörist vardı.
MEÇHULE DOĞRU GİDİYORUZ
Boynumuz bükük, evden çıktık. Kapıda duran lacivert Mercedes otomobilimle gitmeye karar verdiler. Arabam, o ana kadar hiç böylesine kara yüzlü, hatta azrail kılıklı bir hayâlet gibi görünmemişti. Eniştemle, beni arkaya oturttular. 'Osman 1' direksiyona geçti; 'Osman 2' de yine arka koltukta yanımıza oturdu.
Evin dışında nöbette bekleyen 'Osman 3' ise, ön koltuğa yerleşti. Teröristler, birbirleriyle konuşurken, kod adları olan numaralarını söylüyorlardı.
Direksiyondaki terörist, arabayı nasıl çalıştıracağını sordu. Târif ettim. Hemen ardından, gözlerimize flaster yapıştırıp, üstüne de gözlük taktılar. Mercedes, büyük bir gürültüyle çalıştı. Yola koyulduk. Lastik seslerinden, yolun asfalt olduğunu anlayabiliyordum. Fakat, çok dönüp dolaştık. Hangi istikamete gittiğimizi kestiremiyordum.
Araba, bir meçhulde durdu. Bizi indirdiler. Kolumuza girip, birkaç adım yürüttüler. Birkaç basamak merdiven çıktıktan sonra, sağdaki bir kapıdan içeri girdik. Orada, gözlerimizi açtılar. Odada tek kişilik bir somya vardı. Yatağın üzerinde de bir battaniye seriliydi. Perdeler ise, sıkı sıkıya kapatılmıştı. Zaten, tüm eşyalar da bundan ibaretti.
Teröristler, karşımıza geçip dikildiler. Silahları, sürekli ellerindeydi. Aralarından, başkanları olduğunu zannettiğim birisi, 'İkiniz de yatağa oturun.' dedi. Sözlerini şöyle sürdürdü: 'Sakın bir yanlışlık yapmayın, kurşunu yersiniz.'
'Osman 2' kod adlı terörist de karşımıza oturup, kucağına sten tabancayı yerleştirdi. Gözünü kırpmadan bize bakıyordu. Hiç konuşmuyorduk. Saatler böyle ilerlemeye başladı. Daha sonra, bir bavul getirip, ortaya yere koydular. 'İsterseniz, ayaklarınızı bunun üzerine uzatın.' dediler.
Sabaha karşı eniştemle birlikte biraz kestirmişiz. Gözümüzü açtığımız zaman, sabahın 7'si olmuştu. Kapalı perdelerin aralığından, soluk bir ışık görünüyordu.
Akşam üstü saat 17.00 civarında, yüzlerinin gülmekte olduğunu farkettik. Biraz sonra, bize şunları söylediler: 'Bu dakikadan itibaren, artık misafirimizsiniz. Çünkü, fidye elimize ulaştı. Kadir Bey'in, 1 günlük kârına el koyduk.'
PARAYLA CANIMIZ KURTULDU
Bunun üzerine şu soruyu yönelttim: 'Eğer para gelmeseydi, bizi gerçekten öldürecek miydiniz?' Karşımdaki genç cevap verdi: 'Evet. Ne yazık ki, öldürecektik. Çünkü, sizi vurmazsak; bir daha kimseden para alamayız. Bu para, bizim ideallerimiz için şart. Herkes, bu parayı, Rusya'dan aldığımızı sanıyor; halbuki biz, bu yolla temin ediyoruz.'
Teröristlere 'Peki, niyetiniz ne?' diye soracak oldum. İçlerinden biri yüzünü astı ve sert bir dille, 'Soru sormak yok' dedi.
Vakit geceyarısı olmuştu. Bir gece önce söyledikleri komutu tekrarladılar: 'Haydi, gidiyoruz.'
Kurtulduktan sonra Mahir Çayan, Ulaş Bardakçı, Oktay Etiman, Kamil Dede ile bayan terörist Rüçhan Manas tarafından kaçırıldığımızı öğrendik.
"Rekortmen Hayırsever"in AnIları...
Kamuoyunda "Rekortmen Hayırsever" olarak tanınan ünlü işadamı Sayın Kadir Has, 80 yıllık anılarını "Vatan Borcu Ödüyorum" isimli bir kitapta topladı. Sayın Has'ın anıları, arkadaşımız Hulsi Turgut tarafından hazırlandı.
Sayın Kadir Has, son 20 yılda büyük bağışlarla eğitim ve sağlık hizmetleri için çok sayıda kalıcı esere ismini yazdırdı. Bugün sayıları 15'i bulan ilk ve orta öğretim okullarının yanı sıra, Erciyes Üniversitesi'ne görkemli üç bina armağan etti.
Eğitim alanındaki bağışlarını, İstanbul'da kurduğu "Kadir Has Üniversitesi" ile taçlandıran Sayın Kadir Has, bu eserlerin yanı sıra, İstanbul'da çok sayıda sağlık kuruluşu da yaptırıp, Türk halkının hizmetine sundu. Türk Devleti de, Sayın Kadir Has'ı "Devlet Üstün Hizmet Madalyası" ile ödüllendirdi.
Ülkemizin tanınmış işadamlarından olan Sayın Kadir Has, bu alanda da pek çok "ilk"e imzasını atıp, dünyanın en ünlü meşrubatları arasında yer alan "Coca Cola"yı, Türkiye'ye getirdi. Bununla da kalmayıp, yine dünya devlerinden "Mercedes"in, ülkemizde fabrika kurmasına öncülük eden Sayın Has, 80 yıllık yaşamını kamuoyuna açarken, şunları söylüyordu:
"Dostunuzun kalmadığını hissederseniz, kitaplığınıza başvurun, derler. Belki başvurulacak kitaplardan birisi olur diye, ben de anılarımı bir kitapta toplamaya karar verdim. Öldükten sonra, hatırlanmak istiyordum. Onun için, okunacak bir şeyler bırakma çabası içinde oldum. Ve nihayet, bugün SABAH Gazetesi aracılığı ile sizlere sunduğum anılarımı, beraberimde taşımaktan kurtuldum."
YARIN
* Kasap çırağı Nuri Has, nasıl ünlü bir işadamı oldu
* Kadir Has, babasından niçin dayak yedi
Hulusi TURGUT
|