kapat
17.03.2002
 SON DAKİKA
 EDİTÖR
 YAZARLAR
 HABER İNDEKS
banner
 EKONOMİ
 FİNANS
 MARKET
banner
 TÜRKİYE
 DÜNYA
 POLİTİKA
 SPOR
 GALOP
 MAGAZİN
 SAĞLIK
 KAMPUS
 HYDEPARK
 İNANÇ
 ANKETLER
 SABAH
 FOTOMAÇ
 ŞAMDAN
 CİNSELLİK
 EMİNE BEDER
 SABAH PAZAR
 KİTAP
 SİNEMA
 SANAT
 RENKLER
 GURME
 TARİH
 SUNNY
 HIGH-TECH
 YAT&TEKNE
 NET YORUM
 NET GÜNDEM
 MELODİ
 ASTROLOJİ
 SARI SAYFA
 METEO
 TRAFİK
 ŞANS&OYUN
 ACİL TEL
 KÜNYE
 WEB REKLAM
 ARŞİV
 

Kaş yapayım derken göz çıktı

Cem Boyner'in itirafını duymuşsunuzdur: "Beymen'in Osmanbey mağazasından iç çamaşırı ve parfüm alan müşterilerimizin adresine teşekkür mektubu gönderdik. Üç gün sonra adamın karısı bize geldi. 'Bana olmadığına göre bunlar kime alındı' diye soruyor... Benzeri olaylar başka yerlerde de tekrarlanınca uygulamadan vazgeçtik.''

Almanlar'ın dediği gibi: Cehennemin yolları iyi niyet taşlarıyla döşelidir. Siz olumlu bir şey yapmaya kalkışırsınız ama yeteri kadar 'derin' düşünmediğiniz için karşı tarafın canını sıkarsınız. Kent adabı ilişkilere incelikli bakmayı gerektiriyor.

SAHNE 1: Geçenlerde bir kafede oturuyordum. Lüks değil, ucuzcu bir yerdi. Yediklerini bitiren iki adam kasanın başına geldi. Garson yanlarında belirip önde durana, "Birlikte mi efendim" diye sordu. Adam da yarım ağız, "Evet, evet" dedi. Garsonun kötü niyeti yoktu elbette. Sanırım tek derdi iki pusula yazmak yerine işi bir kerede bitirmekti. Ne var ki müşterilerin ilişkisini bilmeden müdahale etmesi hoş olmadı: Belki, "Ayrı yaz" demeyi gururuna yediremeyip hasabı kerhen çeken adamın bütçesi kısıtlıydı... Belki de geride duran diğer adam, hesabı başkalarına ödetmeyi alışkanlık haline getiren bir bedavacıydı. (Cebinde akrep olan böyle arkadaşlarımız vardır ve bir punduna getirip onlara hesabı ödetmek büyük zevktir: Nasıl da kıvranırlar!)

SAHNE 2: Şu olay telefonda çoğumuzun başına gelmiştir... Yıllardır konuşamadığınız arkadaşınızı bayram vesilesiyle ararsınız. O anda yerinde değildir. Bir iş arkadaşı açar telefonu ve aynen şöyle der: "Şu anda yok... Kim arar?"

Telefonu edenin kendini tanıtması gerektiğini ben de biliyorum elbette. Ancak sizin derdiniz sürpriz yapmaktır. Adınızı verseniz; esprinin gazozu kaçacak. Vermeseniz; gereksiz ve manasız bir 'gizemli durum' çıkacak ortaya. Hele siz erkek, arkadaşınız da kadınsa; al başına belayı. Yardımsever ama meraklı dost, onu 22 sorudan önce rahat bırakmaz.

SAHNE 3: Bunların bir benzeri doğum günlerinde yaşanır. Meyhanede yer ayırtılmıştır. Davetliler hediyelerle gelir. Buraya kadar pek bir sorun yoktur. (Tabii ki Vakko poşetiyle YKM poşeti fark yaratacaktır ama o kadarı olur.)

Derken 'iyi ki doğdun' kızımız sevinç çığlıkları atarak her hediyeyi paldır küldür açıp masadakilere gösterir. Hadi buyrun buradan yakın:

Para sıkıntısı çeken Ahmet ancak bir çiçek alabilmiştir... Mehmet'in ısmarladığı hediye zamanında yetişmemiştir... Nilüfer'in verdiği oyuncak ayı şirindir ama Burcu'nun aldığı kaşmir şalın yanında pek sönük kalmaktadır...

Kent adabında hediye almak kadar vermenin de incelikleri vardır. Ancak onu başka sefere konuşuruz. Şimdilik şununla idare edelim: "Çok duyarlı bir karım vardır. Mesela 1997'deki doğum gününde ona aldığım hediyeyi hiç unutmadı. İkide bir, 'Yüzüğün içinde 'Made in Taiwan' yazıyordu, der..."

YERİM SENİ KAZANDİBİ

Bizim gazetenin geçmişi İzmir'e dayanır. O yüzden birçok İzmirli dostum var. Öğle saatlerinde yeme-içme hayalleri kurarız. Çorbayı, kebabı geçip tatlılara geldiğimizde bölgecilik katsayıları artar: "Sen kazandibini Hasan Usta'dan ya da Sefer Usta'dan yemelisin." Bense Kapalıçarşı'daki Çukur Muhallebici'de tavukgöğüsü yeme zevkini tatmış bir İstanbullu olarak, bu sözleri müstehzi bir ifadeyle dinlerdim.

Derken Nedim Saban, İzmir kökenli 'Bolulu Hasan Usta'nın İstanbul şubesini açtı. Bakalım nasıl bir şeymiş, yiyeyim de konu açıldığında burun kıvırıp ukalalık edeyim diye sabahın köründe dükkandan içeri daldım. Bir kazandibi söyledim. Ve olaylar gelişti...

O yediğim kazandibi ile diğer muhallebicilerde yediklerim arasındaki fark, eski kaşarla taze kaşar arasındaki gibiydi. Vay anam! Gazeteye geldiğimde arkadaşımız Bülent Peker sayesinde telefon zinciri kuruldu. İzmir'deki dostumuz Nadide Özceyhan'a meramımızı aktarırken, ben 'Yahu ayıp olmaz mı' diye fısıldıyordum.

Ertesi gün postadan yılbaşı hediyeleri gibi kitaplar çıktı: İzmir'in dününü ve bugünü anlatan birbirinden güzel eserler... Konumuz yemek olduğu için beni en çok Nedim Atilla'nın yazdığı Tarihten Günümüze İzmir Mutfağı heyecanlandırdı. 127'inci sayfadaki "1938'den beri İzmir'de tatlıcılık yapan rahmetli Sefer Usta'nın ismini Özsüt'te yaşatanların tarifi" ibaresi bile yeterdi ağız şapırtdatmaya. Belediye Başkanı Ahmet Piriştina kültürel açıdan da olağanüstü işler yapmış.

Neyse... Olayımız yemeği yapmak değil mideye indirmek olduğu için geçiyor ve raporumu veriyorum: Kazandibinin İstanbul çıkartmasından İzmirliler son derece memnun... Ancak kendi aralarından Hasancılar ve Seferciler diye bölünmüşler... Saray'ın su muhallebisine, Zeynel'in tavukgöğüsüne henüz bir alternatif bulamadım ama kazandibi için istikamet Hasan Usta... Bu kadar!

Kadınların gizli mabedi
Fi tarihinde, Esquire'ı çıkarırken, erkeklere bir hizmetimiz dokunsun, cahil kalmasınlar deyip arkadaşımız Nora Romi'yi görevlendirmiştik: Bir kadının çantasında neler bulunur; kuaför ve tuvalet muhabbeti nasıldır? Gayet aydınlatıcı bir yazı dizisi çıkmıştı ortaya. Ama nedense ağdacıyı es geçmiştik. Kısmet bugüneymiş. Bir İtiraf.com erkeği bu önemli eksiğimizi tamamladı:

"Güzellik salonunda çalışan bir ağdacı kızın ağzından aktarıyorum: 16 yaşımdan beri bu işi yapıyorum. Hani kocası tarafından aldatılan kadınlar, 'Sanki aldattığı kadınınki farklı. Hepsi aynı işte. Niye yapıyor anlamıyorum' der ya... Bu işe başlamadan önce ben de böyle düşünüyordum ama artık biliyorum ki, gerçekten de herkesinki 'farklı'. Burada cinsel organa yapılan ağda, dekolte diye adlandırılır. Müşterilerin bir bölümü 'şekilli' yaptırmak ister. Benim şansıma mı bilmem ama bunların çoğu türbanlı. En çok istenen şekiller: Yıldız, papatya, kalp, gece gündüz (sadece bir tarafı alınır) ve top sakal. (...) Bir de 'bikini bölgesi' deyimi vardır. Bu ise bikiniden gözükecek tüylerin alınmasıdır. Bazı yerlerde bu işleme 'kasık ağdası' da denir. En komiği de popodaki tüylerin alınmasıdır. Koca koca kadınlar önümde eğilip, tüyleri rahat alabilmem için elleriyle iki yana açarlar." Gece gündüz ha!

AYKIRI LAKIRDI

Bana hakikati değil, muradını ver. Olmak istediğin gibi görün, olduğun gibi değil. (Cemil Meriç)

İŞTE NEDEN

Erkek: Kadınları niye bu kadar güzel yarattın?

Tanrı: Aşık olasınız diye.

Erkek: Peki niye bazen aptal oluyorlar?

Tanrı: Onlar da size aşık olabilsin diye.



<< Geri dön Yazıcıya yolla Favorilere Ekle Ana Sayfa Yap


Copyright © 2002, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır