Redd-i miras
İkİ küçük yeğenim var: Murat'la, Defne. Görseniz içinize sokasınız gelir; öyle şirin, öyle sevimli, öyle canayakın ve öyle masumlar ki!
Önlerinde uzanan hayatın kendilerine neler getireceğinden habersiz, neşe içinde oynayıp duruyorlar, kıkır kıkır gülüyorlar.
Yarın bu çocuklara, hiç duymadıkları kavramlar sorulacak. Büyüdükleri zaman karşılarına Ermeni meselesi çıkacak, Kürt sorunu, Kıbrıs sorunu çıkacak; önce şaşıracaklar, hiçbir şey anlamayacaklar; sonra bu kelimelerin ne anlama geldiğini öğrenecekler.
Yurt dışına okumaya giderlerse, sırf Türk oldukları için düşmanlıkla karşılaşacaklar.
Burada doğmuş oldukları için yadırganacaklar. Uluslararası alanda yolları kesilmeye çalışılacak.
O aydınlık gülümsemelerinin yerini sorular, analizler, mücadeleler alacak.
Bütün bunların bir tek nedeni var: Çünkü bu çocukların ülkelerini yönetenler, görevlerini yapamadılar.
Devlet adamı gibi davranıp sorunlarımızı çözemediler.
Bunun yerine ucuz bir hamaset babalanmasıyla, sorunları gelecek kuşakların sırtına yıkmayı tercih ettiler.
***
Oysa Murat'la Defne'nin dedeleri bile doğmadan bu sorunlar vardı. Aradan geçen yüz yılda hiçbir şey çözülmedi.
Bu arada dünyada neler oldu neler: Savaşlar yaşandı; dünya kamplara bölündü. Sonra birbiriyle savaşmış olan Fransa, Almanya gibi ülkeler yan yana geldi; birleşme yolunda adımlar attılar. Sovyetler Birliği yıkıldı, Rusya ile Amerika işbirliği içine girdi.
Ama dünyanın bu bölgesinde zaman donup kaldı sanki: Kürt meselesi, Ermeni meselesi, Kıbrıs meselesi vs.
Şimdi bu lanetli miras, 21. yüzyılda benim pırıl pırıl masum yeğenlerimin sırtına yükleniyor. Sonra sıra onların çocuklarına gelecek, daha sonra da torunlarına.
Bunun neresi milliyetçilik?
Bunun neresi vatan sevgisi?
Yüz yıllık sorunları çözemeyen ve gelecekteki kuşaklarının hayatını karartan politikanın adı milliyetçilik olabilir mi hiç?
***
Aslında Murat'ların ve Defne'lerin geleceğini gölgeleyen lanetli mirasın sorumlusu Osmanlı yönetimi de değil.
Osmanlı sarayı bütün hatalarına rağmen yüzyılların yarattığı imparatorluk deneyimine dayanarak bu etnik sorunları bir dengede tutmayı başarmış.
İşi yüzüne gözüne bulaştıran ise İttihat idaresi. Gerçekçi olmayan kararlarla ülkelerini mahveden, Almanlar'dan ithal ettikleri ırkçılık düşünceleri ile toplumun gerçek dengelerini bozan, tetikçilik yaparak vatanı kurtaracağını zanneden ve Mustafa Kemal gibi bir dahiyi İstanbul'dan uzak tutmak için binbir fırıldak çeviren bir kadro!
İşte 21. yüzyılımızı da bu miras karartıyor.
Oysa biz İttihatçılar'ın değil, onların can düşmanı Mustafa Kemal'in kurduğu bir Cumhuriyette yaşıyoruz.
O'nun gerçekçi, mantıklı, soğukkanlı, savaş içinde bile Batı uygarlığı aleyhine tek söz etmemeye dikkat eden tavrını benimsememiz daha doğru olmaz mı? Ermeni tehciri kararını biz mi verdik? O dönemde bile basın tarafından "facia" olarak anılan ve sorumluların İstanbul'da "çadır mahkemesi"nde yargılandığı Ermeni trajedisini biz mi yarattık?
Ayrıca bu olayların geçtiği yıllarda Osmanlı Ordusu'na Alman general ve mareşaller komuta ediyordu.
Onların hiç mi sorumluluğu yok?
Uzun sözün kısası; yeğenlerim adına İttihat mirasını reddetmek gerektiğini düşünüyorum.
Hiç olmazsa onlar normal bir ülkede yaşama mutluluğuna kavuşsunlar.
|