Karşıda çınar ağacı, narı kendinden acı..
Hafta sonlarında kedi, köpek yazısı şıfttırma adeti vardı.. Başımıza bir de "sevgi yazıları" çıktı.. İş bu yazı böyle bir mecburiyetten kaleme alınmamıştır.. Erkek milletini koruma ve kollama gayesiyle yazılmıştır..
Kadın milletine manalı laf söyleme merakı erkeğin başını belaya sokar..
Çünkü nisa taifesi hem manalı sözleri sever, hem de manasını bir seferde söktüremediğinden huylanır..
Boş konuşmuyorum.. Elimde belgesi var.. Biri Bizi Gözetliyor'da seyrettim.. Daha yeni dönem yarışmasının ikinci günü müydü neydi, oğlan kızın yanına uzanmış birşeyler fısıldıyor..
Fikrince güzel şeyler söylüyor ki kızın tesbih boncuğu kadar olan beyni iyice karışsın.. Yarışmanın önemli bir kuralı daha ilk günlerden ihlal edilsin.. Kız da yarı baygın vaziyette dinlemekte..
***
Oğlan bir ara "Gülcemalini görmek istiyorum.." deyiverdi.. Kız o ana kadar oğlana uykulu uykulu bakıyordu.. "Gülcemal.." lafı üzerine kızın mahmurluktan "Kapağı bozulmuş köstekli Serkisof marka cep saatine" dönen gözleri birden açıldı:
- "O ne yaa!" diye sordu..
Hiç duymamış "Gülcemal" lafını.. Osmanlıcada kullanılan "Cemal" sözcüğünün surat anlamına geldiğini bilse işi çözecek.. Ne böyle bir kelimeden haberi var ne de tarihi Gülcemal vapurundan..
Haliyle tepkisi "O ne yaaa!" olacak.. Kıllanmışsa "Ben de senin gülcemalini.." diyecek..
Boş laf daha iyi..
Gerçi kadınlar iyi niyetle "Güzellik olsun" diye söylenmiş sözleri severler ama içine ille de mana katmak şart değildir.. Çünkü ayrıntıya girmek; lafı Amerikan bezinden yapılma ev imalatı donun lastiği gibi çekiştirmek bela getirir..
Baştan hoş karşılansa bile sonunda maraza çıkarır.. Ne kadar iyi niyetli olursanız olun, söylediğiniz bir söz yüzünden başınıza gelecekleri kestiremezsiniz..
Diyelim ki karşınızdaki hanıma iltifat etmek istediniz ve "Çok güzel gözleriniz var.." dediniz..
Daha da ileri götürelim olayı.. Dilerseniz, kadının gözüne olan muhabbetinizi en okkalı sözlerle ifade edin.. Mutlaka hoşuna gidecektir..
Zaten gözüne iltifat alıp da inanmayan kadın yoktur.. Bir gözü kör olsa bile "Çok güzel sağ gözün var.." dediğinizde, zevkten dağılır.. Çünkü sağlam gözünde benzersiz anlamlar taşıdığına inanır..
Gözlerine methiye dinleyen kadın eninde sonunda kendi başına kaldığında "Neden gözlerimi övdü de başka bir yerimi övmedi?" diye düşünmeye başlar.. Saçlarını veya endamını övdüğünüz zaman da aynı soru gecikmeli olarak gündeme gelecektir..
Kadın bu kez de "Neden saçlarım?" diye takacak, ardından diğer organlarının beğenilmediği vehmini yaşayacaktır.. Sonuç kaçınılmaz olarak size hınç duymasına sebep olur ve fırsat bulur da acısını çıkarır..
***
Lafın burasında bir teknik ayrıntının üzerinde durmak istiyorum..
Bir kadını övmek zorunda kaldığınızda önceliği gözlerine verin.. En güvenlisi yine de budur.. Çünkü dünyanın en güzel kadını bile, kendi kendine kaldığında, kendine bir sürü kusur bulur..
Kadınlar güzelliği bir bütün olarak algılamadıkları, bütünün parçalarına tek tek baktıkları için bu böyledir.. Sadece gözler bunun istisnasıdır..
Göz güzel olmayabilir ama anlamlıdır.. Göz güzel olmayabilir ama sempatik bakıyordur.. Göz küçüktür, sevimlidir.. Göz iridir, zaten iyidir..
Kadınlar ergenlik çağında zamanlarının yüzde 75'ini aynanın karşısında geçirdiklerinden ve en çok da kendileri ile gözgöze geldiklerinden eninde sonunda bu sonuca varırlar..
Mecburiyet varsa!!
Gözü şaşı olan bir kadın bile "bakışı sürprizlerle dolu" olarak tanımlar.. Ayrıca diğer organlara övgü risk taşır.. Sevdiğiniz kadına:
- "Maşallah, sende bir kasnak var, değirmen taşı gibi.." diye iltifat edemezsiniz..
O zaten kalçasının çok geniş olduğunu, hayatı boyunca da bir koltuk parası ödeyip birbuçuk kişilik yer işgal edeceğini biliyordur..
Buna rağmen kızar, kinlenir, hınçlanır.. O sebepten övme mecburiyeti varsa siz gözden şaşmayın, derim..
Aslında bu mecburiyetleri icat edenler şehirliler.. Köylerde böyle bir zaruret yok.. Köyün delikanlısı kızlardan birini kafaya taktı mı ne istediğini lafı dolandırmadan ortaya koyuyor..
Yüzyüze konuşmaktan utanıyorsa ardından manisiyle, türküsüyle dile getiriyor..
Sırtında koca bohça
Yürüyor saça saça
Yaktın beni kül ettin
Koca göbekli Hatça..
***
Bakın mesela.. Sevgiliye hitaben söylenen bu manide ne bir iltifat kaygusu, ne de güzel söz söyleme merakı var.. Hatça belli ki şeyi, göbeği yerinde bir kız..
Üstelik de bohçayı dağıtmasından çıkardığımıza göre pasaklı, dağınık.. Lakin koca göbeği oğlanın hayal dünyasında tetikleyici rol oynamış.. O da zaten bunu söylüyor..
Köy yerinde bu ilişkilerin daha gerçekçi olmasının sebebi var tabii.. Onların "Sevgililer Günü geldi" diye ortalığı birbirine katan tahrikçileri yok.. Yaş günü, kuru günü, evlilik yıldönümü neyim bilinmez..
Yani günlere, olaylara "karşı cinsle ilişki açısından" özel bir mana vermezler.. Haaa! Koç katma mevsimi vardır, doğru.. Kasım ayı geldi mi koçları koyunların arasına katarlar ki baharda kuzu alınabilsin..
Ama sevgililer günü geldi diye, köyün oğlanlarını çeşme başında biriken kızların üzerine salmazlar..
İltifatları da gerçekçidir.. "Kız sana üzüm leblebi alayım mı?" teklifinin taşıdığı mana, en fiyakalı aşk şiiri kadar yüklüdür.. Söyleyecek laf bulamıyorsan eline bir ayna alır, kızın gözüne tutarsın..
Eğer kız gözüne güneş ışığı girdiğinde kişner gibi hareketler yapıp cilveleniyorsa mesele çözülmüş demektir.. Geriye babası ile başlık pazarlığı kalır..
Oradaki tek sorun da kız babalarının fiş vermemesi.. Özetle bu konuya fena takığım.. Fırsat bulur bulmaz devam edeceğim..
Kıssadan Hisse: Ay doğar aşmak ister.. Köy kızı yaşmak ister..
|
