kapat
02.03.2002
 SON DAKİKA
 EDİTÖR
 YAZARLAR
 HABER İNDEKS
banner
 EKONOMİ
 FİNANS
 MARKET
Limasollu
 TÜRKİYE
 DÜNYA
 POLİTİKA
 SPOR
 GALOP
 MAGAZİN
 SAĞLIK
 KAMPUS
 HYDEPARK
 İNANÇ
 ANKETLER
 ŞAMDAN
 DİYET
 TATLILAR
 CİNSELLİK
 PAZAR SABAH
 KİTAP
 SİNEMA
 SANAT
 RENKLER
 GURME
 TARİH
 SUNNY
 HİGH-TECH
 YAT&TEKNE
 NET YORUM
 NET GÜNDEM
 MELODİ
 ASTROLOJİ
 SARI SAYFA
 METEO
 TRAFİK
 ŞANS&OYUN
 ACİL TEL
 KÜNYE
 WEB REKLAM
 ARŞİV
 
Menekşe gözlerin 70 yılı

Liz Taylor'ı ilk kez Kleopatra filminde seyretmiştim. Moda'da Reks sinemasındaydı sanırım.

Küçüktüm.

Hıncahınç dolu pazar matinelerinde peygamberler tarihine ilişkin filmler seyretmeyi sevdiğim bir çağda, Kleopatra'yla tanışmıştım.

Uzun süre zihnimde Taylor'la Kleopatra'yı birbirinden ayıramadım.

O bir aktris miydi? Hadi canım siz de! O Mısır Kraliçesiydi!

İnsan şeklinde bir tanrıçaydı!

Başka bir Taylor'ın (minyon vücutlu, hırçın ifadeli, tedirgin ve kırgın bir kadının) da varolduğuna inanmam için, epey sonraları TRT'nin gösterdiği "Geçen Yaz Birdenbire"de; "Kızgın Damdaki Kedi"de ve "Kim Korkar Hain Kurttan"da onu izlemem gerekti...

Kleopatra'dan zihnime kazınıp kalmış bir inanç da vardı, doğrusu. Küçücük bir oğlan çocuğunu şuna inandırmıştı Taylor: Bir kadının asıl bedeni, asıl varlığı gözleridir... Dil, kalça, bacak; onlar dokunulabilir hayaletlerdir! Gerçekte seven ve sevişen ise gözlerdir...

Bu erken etkisine girilmiş "Liz Taylor hipnozu" acaba sonraki yıllarda başıma ne işler açtı; nasıl kurtuldum bu hipnozdan, şimdi orayı kurcalamayacağım; bana kalsın!

***
Öylesine farklı, tarifi bu kadar güç güzellikteki gözlerle seyircinin karşısında yıllar boyu ayakta kalmak zordur. (Örnekse, Jacqueline Bisset beceremedi; hem yıldızlıktan hem de oyunculuktan düştü sonunda. Çok güzel gözler, ona sahip olanları eskitir!)

"Bitch/Kaltak" adlı kitabında durumu iyi anlatmış E. Wurtzel: "Kimse daha önce böyle mor, böyle mavi, böyle menekşe rengi gözler görmemişti. Taylor dünya dışı bir yaratık gibiydi. Güç ve önemli roller üstlenmeseydi, belki de herkesin ürktüğü, dokunmaya bile çekindiği, nadide bir kristali andıran o kızlardan biri olurdu."

En çok bu yüzden seviyorum Taylor'ı: Sinemada "kartondan" bir yıldız olmayı değil, iyi bir oyuncu olmayı istemişti hep. Hayatta da nadide bir kristal olmayı değil, inatla kanlı canlı; aşklı meşkli, patırtılı gürültülü bir kadın olmayı seçmişti.

Olağanüstü güzel bir kadın olup da güçlü erkeklerin entrikalarının kurbanı (M. Monroe) olmamak kolay mıydı?

Olağanüstü güzel bir kadın olup da, yıllar geçince sahne ışıklarından Garbo gibi kaçıp inzivaya çekilme arzusuna karşı direnmek kolay mıydı?

Sert depresyonları; bağımlılıkları yenmek; onu sürekli ölümün kıyısına taşıyan hastalıklar ve kazaların, uzmanlar defalarca "bu kez hiç şansı yok" demesine karşın üstesinden gelmek, kaybolup giden güzelliğin yerine "Hepinizin soylu ablasıyım" edasını zarafetle ikame edebilmek... Kolay mıydı?

Ve gün gelmiş; şu geçtiğimiz 27 Şubat günü, 70 yaşına girmişTaylor...

Onun kolayı zoru yok işte!

Vakit (o büyük öğretmen!) herkes için akıp geçiyor.

Ve vakti geldiğinde Liz Taylor da olsa, başkası da olsa, yaşarsa 70'lerine giriveriyor.

Peki, ya Kleopatra yaşasaydı?

O da bir gün 70'ine girer miydi?

Onu kestiremiyorum, hayal edemiyorum işte!

Dünyada ikinciyiz
Kişi başına düşen gelirde dünya sıralamasında sürekli geriliyoruz. İnsan ve yaşam kalitesi sıralamasında da fena halde aşağılarda seyrediyoruz. Bugün not defterlerimi şöyle bir karıştırdım: Dünyada üstlerde olduğumuz bir sıralamayı kaydetmiş miyim, diye.

Buldum. UNESCO'nun haberleşme raporuna göre televizyon izlemede ABD'den sonra dünya ikincisiyiz. ABD'de günde ortalama 3,59 saat, bizde 3,36 saat TV izleniyormuş. (Almanya'da 3,03, Kanada'da 3,12 saat.) Ne dersiniz? Bu ikinciliği neye yormalı? Hayra mı, şerre mi?



<< Geri dön Yazıcıya yolla Favorilere Ekle Ana Sayfa Yap

Copyright © 2002, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır