kapat
02.03.2002
 SON DAKİKA
 EDİTÖR
 YAZARLAR
 HABER İNDEKS
banner
 EKONOMİ
 FİNANS
 MARKET
Limasollu
 TÜRKİYE
 DÜNYA
 POLİTİKA
 SPOR
 GALOP
 MAGAZİN
 SAĞLIK
 KAMPUS
 HYDEPARK
 İNANÇ
 ANKETLER
 ŞAMDAN
 DİYET
 TATLILAR
 CİNSELLİK
 PAZAR SABAH
 KİTAP
 SİNEMA
 SANAT
 RENKLER
 GURME
 TARİH
 SUNNY
 HIGH-TECH
 YAT&TEKNE
 NET YORUM
 NET GÜNDEM
 MELODİ
 ASTROLOJİ
 SARI SAYFA
 METEO
 TRAFİK
 ŞANS&OYUN
 ACİL TEL
 KÜNYE
 WEB REKLAM
 ARŞİV
 

Fenerbahçe utandırıyor

Rizespor maçı, bir Fenerli olarak beni utandırdı. 2-1 galip gelmek sevinmeme yetmiyor. Geçen haftaki Denizlispor maçından da, yine galip gelmemize karşın, aynı hislerle ayrılmıştım. Üstelik bu his sadece bana ait de değil. Birçok aklı başında Fenerli aynı hissi taşıyor.

Halbuki geçen yıl, en azından benim şahit olduğum Fenerbahçe tarihinde bir ilk gerçekleşmiş ve yenildiği maçlarda dahi takım havaalanında alkışlarla karşılanmıştı. Bu çok önemli bir zihniyet değişimini ifade ediyordu.

Taraftar artık eskisi gibi yenilen takımı yuhalamıyor... "Yenilin ama yeter ki iyi oynayın" diyordu. Çünkü iyi oynayan bir takımın şanssızlığını kıracağını, yenilgilerden sonra seri galibiyetlerin geleceğini biliyordu.

İşte bu hissin tam tersi yaşanıyor bugün. Yenilmesine karşın iyi oynayan takımı bağrımıza basmıştık... Bugün ise madalyonun öteki yüzüyle karşı karşıyayız: Şimdi ise galip gelmesine karşın kötü, hatta çok kötü oynayan takımdan utanıyoruz.

Peki Fener niye kötü oynuyor?.. Defalarca belirttiğim gibi ben futbol yazarı değilim. Lorant tarafından oluşturulan 11'in, yapılan değişikliklerin, verilen taktiğin doğruluğunu ya da yanlışlığını tartışmak istemem. O ayrı bir uzmanlık alanı.

Ancak utanmamıza neden olan görüntü şu: Fenerbahçe bir "takım" değil. "Takım" oyunu oynamıyor. Bütünlüğü yok. Ayrıca o bütünlük içinde özel "ikili"ler de yok.

Eğer Fener'in bir bütünlüğü olsaydı, futbolcular top kendilerine geldiğinde arkadaşlarının nerede olduklarını daha bakmadan bilirlerdi. Örneğin Fatih Terim zamanında GS'de böyle bir bütünlük, böyle bir takım oyunu vardı.

Öte yandan, yukarıda belirttiğim gibi, her takımın içinde özel ikililer vardır. Geçen yıl Rapajc ve Andersson ilk yarıda böyle bir ikili oluşturmuştu. Andersson sakatlandıktan sonra da aynı ikiliyi Revivo ve Serhat arasında görmüştük. Biri topu aldığında, diğerinin nerede olacağını adı gibi biliyor, adeta gözleri kapalı bile olsa, topu o tarafa atıyordu.

Bugünkü Fener'de ise bu ikilileri göremiyoruz. Birlikte sürüyle maç oynamalarına karşın Andersson ile Serhat arasında böyle bir uyum yok. Revivo ile Serhat arasındaki eski uyum da bozulmuş durumda.

İşte Fener'in durumu bu ve Lorant'ın bu durumu kırmak için herhangi bir fikir geliştirdiğini de göremiyoruz. Örneğin biz seyircileri ve rakip takımı şaşırtacak hiçbir şey yapmıyor. Hatta maçtan günler önce dört forvetle çıkacağını açıklayarak rakip takımın teknik direktörlerine hazırlık yapma imkanı veriyor. Daha da vahimi: Dört forvetle maça başlamanın hiçbir özel yanı yok. Yeni, değişik, şaşırtıcı bir fikir değil.

Sonuçta da Fener'in trilyonluk ayaklarının sahada ne yapacağını bilmez halde, oradan oraya koşturduklarını, topu kazandıklarında ise kime, ve daha da önemlisi "niye" vereceklerini bilmediklerini üzülerek izliyoruz.

GS'nin ve BJK'nin son haftalarda kötü futbol oynadıklarını biliyoruz. Bu nedenle Fener'in kazanması şampiyonluk umudunu artırıyor. İyi güzel de, bu futbolla şampiyon olsak ne yazar? GS'liler ve BJK'liler üzülür de, biz Fenerliler gurur duyamayız ki! Olsa olsa buruk bir sevinç yaşarız.

Ve işin en kötü yanı: Bu gidişin değişeceğine ilişkin en küçük bir işaret bile göremiyorum!



<< Geri dön Yazıcıya yolla Favorilere Ekle Ana Sayfa Yap


Copyright © 2002, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır