kapat
03.02.2002
 SON DAKİKA
 EDİTÖR
 YAZARLAR
 HABER İNDEKS
banner
 EKONOMİ
 FİNANS
 MARKET
banner
 TÜRKİYE
 DÜNYA
 POLİTİKA
 SPOR
 MAGAZİN
 SAĞLIK
 KAMPUS
 HYDEPARK
 İNANÇ
 ANKETLER
 ŞAMDAN
 DİYET
 TATLILAR
 CİNSELLİK
 PAZAR SABAH
 KİTAP
 SİNEMA
 GURME
 TARİH
 SUNNY
 HİGH-TECH
 YAT&TEKNE
 NET YORUM
 NET GÜNDEM
 MELODİ
 ASTROLOJİ
 SARI SAYFA
 METEO
 TRAFİK
 ŞANS&OYUN
 ACİL TEL
 KÜNYE
 WEB REKLAM
 ARŞİV
 
Sahibinin Sesi'nde yeni solist

Türk öğün, çalış, güven. Güvendiklerimizin bize neler yaptığı ortada. Güvendiğimiz dağlara yağan karlarda hep başkaları kayak yapıyor, biz de soğukta kıkırdıyoruz.

Okullar düzene uygun kafalar yetiştirmek için kurulmuş torna tezgahlarıdır'dır. Daha ilk gün evin sıcaklığından, oyuncaklarımızdan çekilip alınınca gerçekle yüz yüze geliriz; verilen emirlere uymamız gereken, kesilip, biçilip, yontulup, toplum inşaatında kullanılacak, bir örnek keresteler haline getirileceğimiz atölyenin kapısından içeri girdiğimizi anlarız. Üstümüze giydirilen üniformada, artık farklı olamayacağımızı, kendi renklerimizi bir kenara bırakıp, bize sunulan tek rengin kölesi kokusuz, farklı özellikler göstermeyen "Ötekilerden biri" olmamız istenmektedir. Amaç "Sahibinin Sesi" plaklarına yeni bir solist daha hazırlamaktır.

Birinci sınıfta hemen "Varlığınızı Türk varlığına armağan" eder Türk'ün önce öğünmesi sonra çalışması sonra da, güvenmesi gerektiğini öğrenirsiniz. Kime, nasıl, niçin güveneceğimiz belli değildir. Güvendiklerimizin bize neler yaptığı, yapacağı da ömür boyu karşı karşıya kalacağımız ayrı bir konu. Güvendiğimiz dağlara yağan karlarda hep başkaları kayak yapar, bize de soğukta kıkırdaması kalır.

Hocalar yüksekte oturur, hep yüksektedirler, yukarıda KÜRSÜ'de. Bizi idare ederler; baş eğilmesi gereken, soru sorulmayacak otoriteyi temsil ederler. Kürsüdekiler, ömür boyu parmaklarını sallayarak konuşup, yaşamımızı bizim adımıza düzenleyerek, uymamız gereken kuralları saptayacak, herşeyi bizden daha iyi bileceklerdir. Kim kürsüdeyse mühür ondadır; boyun eğmemiz gereken otorite odur. İsterse bizi karşısına alıp hesap sorabilir, bütün sınıfın önünde dövebilir, sorguya çekip not verebilir. Ömür boyu bize not verileceği gerçeğiyle ilk karşılaşmadır, sözlüler...

KAVANOZ ÇOCUĞUYUZ
Isınma turlarından sonra hocalar bize not verirken, biz de onların hal ve gidişlerine göre onlara, lakaplar takar, etiketler, özetleriz onları. Sonra da birbirimize ömür boyu üstümüzde yapışıp kalacak lakaplar takarız. En belirgin, en göze batar, en öndeki özelliklerimize göre birer lakap sahibi olup, kavanozlanır, yaşam raflarında tozlanmaya bırakılırız.. Evet efendim kavanozlanırız... Çünkü bizden istenen kavanoz çocuğu olmamızdır. Daha doğmadan, ana karnındayken ölmüş, ortalığı karıştırmayan, hiç bir yaşam belirtisi göstermeyen insan turşuları olarak durduğumuz yerde durmamız istenir. Bir insan turşusunun yaşamı sözlülerle doludur.. İnsan dediğin yaşadığı sürece okula, işe, eşe, ülkeye, Dünya görüşüne sözlenir ve hep sözlüye çekilir. Amaç hocaların gözüne girerek, sınıfları süratle geçmek ve son sınıfa varmaktır.

Son sınıfı da başarıyla geçtiniz mi, siz de elinize birer kara kaplı alıp başkalarını imtihan etme hakkını ele geçirebilirsiniz. Öğretmenler, çobanlarımızdır. Çoban oldukları için fakirdirler. Onlar bizim sürüden ayrılmamamız için gereken herşeyi yapmakla yükümlüdürler.

Sözlüler işe yarar, ilerde derdimizi iyi anlatan insanlar olmamızı, dilimizi iyi konuşmamızı, gerekli yerde gerekli yalanı söyleyebilmemiz için dile hakim olmamızı sağlar. Niçin derse çalışmadığınızı anlattığınız, uydurma mazeretlerinizi arka arkaya sıralarken kullandığınız yalanlar ilerde de işinize yarayacaktır. İşte, askerde kaytarırken, evde karınıza, sevgilinize, patronunuza, çalışanlarınıza, çocuklarınıza, torunlarınıza ve ille de kendinize söyleyeceğiniz yalanları inanılabilir kılmanın sağlam yöntemleri sözlülerde öğrenilir. Hiçbir mazeretleri yokken öğretmenlerini, sorunları olduğu için çalışamadıklarına inandıran, sözlüye kalktıklarında iyi bir yalan kıvıran öğrenciler ilerde çok başarılı olurlar ve yükselirler. Hocayı anlattığı palavralara inandırıp ağlatan öğrencilerin geleceğin yıldızları olacağı kesindir.

Derslerde en önemli konuları fıkralarla süsleyenler, cumhurbaşkanı bile olabilirler. Fıkralar önemli dünya ve memleket meselelerine en bilimsel yorumları getirirler. Çünkü fıkralar bütün dünya bilimlerinin anasıdır! Ve de bu tip insanlara FIKRASOF denir. Eski Yunanca'da bu insanların uğraştığı işe FIKRASOPHİA, denirdi. Fıkra bildiğiniz fıkra, Sophia'da tarihte bilinen ilk fıkrayı anlatan esmer güzelinin adı.

Sözlüde, ustalaşıp, deney sahibi olan öğrenciler, KAYNATMA USTASI olurlar. Bu herhangi bir okulda, öğrencinin çıkabileceği en yüksek mertebedir. Sorulan soruyla uzaktan yakından hiçbir ilgisi olmayan şeyleri bir ders boyunca anlatıp, arkadaşlarını sözlüye kalkmaktan kurtarıp, sınıfı salimen teneffüse Ğders arası- çıkaran öğrencilere UZMAN KAYNATMA USTASI denir ki bu da karatedeki siyah kuşağa tekabül eder. Bu öğrenciler okulda büyük saygı görürler; hatta çok başarılı olanlar yüksek ücretlerle başka okullara transfer olurlar. Bu usta öğrencilerin transfer ücretini, gidecekleri okuldaki öğrenciler ve velileri aralarında toplayıp öderler.

Bu öğrenciler isterlerse okul üniformalarına reklam bile alabilirler, büyük holdingler ilerde onları kullanabilmek için sponsorluk yaparlar bu değerli uzmanlara.

KENDİ DÜŞEN AĞLAMAZ!
HOCAYI ÖTTÜRME UZMANLARI, kendileri konuşup dersi kaynatma zahmetine katlanmazlar; bu işi hocalara yaptırırlar. Bu daha üst bir mevkiidir. Bunlara ŞEYH-ÜL TALEBE adı verilir. Bu zatlar kendilerini çok iyi eğitmiş sözlü ustalarıdır. Sorulan soru ne olursa olsun, laf hocanın hassas olduğu bir konuya getirilir... Hassas nokta deşilir, hocanın lafı devralması sağlanır, dersi kaynatma işi hocaya devredilir.. Ki bu muhabbetin tadına doyum olmaz.. Tabii bunu yapabilmek için, önden bir istihbarat çalışması yapmak ve iyi bir Ş.İ.T. (Şahsi İstihbarat Teşkilatı) görevlisi gibi konuyu incelemek gerekir. Öğretmenin nereli olduğunun bilinmesi çok önemlidir... Çünkü Sıvaslı hocanın dersi başka türlü kaynatılır, Yozgatlı'nınki başka.. Hoca Kayserili olursa çok karışık teknikler gerekebilir.

Bunlar çok derin konulardır. Ayrıca hocanın nerede oturduğu, en çok hangi şairi sevdiği, kaç çocuğu olduğu, çayı kaç şekerli içtiği, hangi takımı tuttuğu, rakıyı sulu mu susuz mu içtiği de çok önemlidir. Ama bilinmesi en gerekli husus, hocanın asıl işinin olduğudur. Sözlüyü yapan hocanın geçimini nasıl temin ettiği çok önemlidir. Hocaların hiç biri bu işten geçinemediği için başka işler tutmakta, okul hocalığını, hobi olarak, yapmaktadırlar. Pazarda limon satan hocanın dersini kaynatma yöntemi, otobüs abonmanı satan hocanınkinden farklıdır. Görüldüğü gibi liberalizm öğretmenlerin yaşamına farklı boyutlar getirmiştir. Bunlar çok önemli konulardır. Bir sözlüde en kolay ele geçirebilecek hoca tipi, emekliliği yaklaşmış hocalardır. Onlara, nasıl bir konuşmayla mesleğe veda edeceklerini sormak yeter. Sınıf zil çalana kadar uykuya geçebilir.

Sistem insan oğlunu kavanoza koyup, rafa yerleştirmek isterken, akıllı ve uyanık öğrenciler onunla başa çıkabilmek için böyle yöntemler bulurlar. Bizden anlatması.. Kavanozun içinde oturup insan turşusu olmak ya da dışına atlayıp, paçayı kurtarmak size kalmış. Yok, "Beyim, sen ne karışıyorsun, niye ortalığı bulandırıyorsun, insanların kafasına niye zararlı fikirler sokuyorsun?" diyorsanız ya da "Ben bilerek ve isteyerek SAHİBİNİN SESİ plaklarında yeni bir solist olmak istiyorum" diyorsanız kendi düşen ağlamaz.

Hayırlı havlamalar...



<< Geri dön Yazıcıya yolla Favorilere Ekle Ana Sayfa Yap

Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır