Sistemin intiharı!
Eminim ki yüz binlerce anne ve baba çocuğuna şüphe ve korku ile bakıyordur; acaba arkadaşları arasında Satanist var mı?
Ya da birçok aile çocuğunun internete girmesini yasak etmiştir... Hatta o yokken odasına girip her yeri didik didik etmiştir; acaba satanistlikle ilgili bir şey bulabilirmiyim diye...
Hepsine hak veriyorum... Lara olayından sonra yazılıp çizilenleri, hele Emniyet Genel Müdürlüğü'nün "Satanistler Sultanahmet Camii'ni yıkacaklar" yazılı raporuyla ilgili haberleri okuduktan sonra her anne ve baba panikler, endişelenir...
Peki; neden herkes korkutulur da, sistem tartışılmaz?
Neden bizler; yani anne ve babalar, okullar ve hatta medya çocuklarımıza karşı görevlerimiz konusunda kendimizi sorgulamayız?
Anne ve babalar olarak neden çocuklarımızın başarılarını sınav sonuçlarına veya ÖSS başarısına endeksleriz?
Eğitimciler olarak neden, sevgiyi, saygıyı, sorumluluğu, yardımlaşmayı, iyi ahlakı, iyi birey olmayı değil de, amipin üremesini ezberletiriz?
Öğretmen olarak neden not defterini, takip edilen müfredatı, mevzuatı bir kenara bırakıp öğrencimizle 3-5 dakika sohbet etmeyiz...
Neden toplum olarak iyi ve kötü öğrenci değil, iyi ve kötü sistem olduğunu kabul etmeyiz?
İzmir Özel Çakabey Okulları Kurucusu Önder Esen'in dediği gibi; Evlatlarımızın hayallerini, sorunlarını onlarla yüz yüze arkadaş gibi konuşmayı öğrenmedikçe... Okulları zorla değil, keyifle ve koşar adım gidilen kurumlar haline dönüştürmedikçe...
Korkuyorum ki; daha çok Lara haberleri okuyacağız... Çünkü; Lara'nın intiharı daha çok yeni... Ama sistem çoktan intihar etti...
Saygısızlık eden saygıdeğer beyler!
Tarih; 13 Ekim 2001... Gaziantep Devlet Büyüklerini Koruma Şube Müdürlüğü'nde görevli polis memuru A. Sinan Şirinoğlu, Kredi Yurtlar Kurumu Genel Müdürü ile beraberindeki YÖK heyetini korumakla görevlendirilmiş. Heyeti takip ederken meydana gelen kazada şehit oluyor... Korunan seçkin(!) heyetten bir tek kişi bile durma gereğini duymayıp yollarına devam ediyor... Aradan yaklaşık 110 gün geçiyor... Ama ne Kredi Yurtlar Kurumu Genel Müdürü, ne de o günkü YÖK heyetinde bulunanlardan bir tek kişi şehit polisin ailesine başsağlığı diliyor!...
3.5 ay sonra ben bu olayı neden mi yazıyorum? İki sebebi var...
Birincisi; şehidin babası Ökkeş Şirinoğlu'na söz verdim...
İkincisi; "Kredi Yurtlar Kurumu Genel Müdürü ile o gün beraberindeki YÖK heyetinde bulunanlar belki utanırlar da Şirinoğlu ailesine bir telgraf gönderip bağsağlığı dilerler" dedim..
Karı koca yaşlı köylüler!
Soluk, yıpranmış giysiler içindeki yaşlı çift, rektörün bürosundan içeri girer girmez, sekreter masasından fırlayarak önlerini kesti... Öyle ya, bunlar gibi ne idüğü belirsiz taşralıların Harvard gibi üniversitede ne işleri olabilirdi? Adam yavaşca rektörü görmek istediklerini söyledi. İşte bu imkansızdı... Rektörün onlara ayıracak saniyesi yoktu... Yaşlı kadın, çekingen bir tavırla; "Bekleriz" diye mırıldandı... Nasıl olsa bir süre sonra sıkılıp gideceklerdi... Sekreter sesini çıkarmadan masasına döndü... Saatler geçti, yaşlı çift pes etmedi... Sonunda sekreter, dayanamayarak yerinden kalktı, odaya girip, "Sadece birkaç dakika görüşseniz, yoksa gidecekleri yok" diyerek rektörü iknaya çalıştı...
Genç rektör kapıyı açtı... Sekreterin anlattığı tablo içini bulandırmıştı... Zaten taşralılardan nefret ederdi... Suratı asılmış, sinirleri gerilmişti...
Yaşlı kadın hemen söze başladı. Harvard'da okuyan oğullarını bir yıl önce bir kazada kaybetmişlerdi... Oğulları, burada öyle mutlu olmuştu ki, onun anısına okul sınırları içerisinde bir yere, bir anıt dikmek istiyorlardı...
Rektör, bu dokunaklı öyküden duygulanmak yerine öfkelendi. "Madam" dedi, sert bir sesle, "Biz Harvard'da okuyan ve ölen herkes için bir anıt dikecek olsak, burası mezarlığa döner" dedi..
Yaşlı kadın ürkerek, "Belki bir bina yaptırabiliriz" teklifini getirdi..
Rektör, yıpranmış giysilere nefret dolu bir nazar fırlatarak, "Bina mı?" diyerek tekrarladı: "Siz bir binanın kaça mal olduğunu biliyor musunuz? Sadece son yaptırdığımız bölüm 7,5 milyon dolardan fazlasına çıktı..."
Tartışmayı noktaladığını düşünüyordu. Artık bu ihtiyar bunaklardan kurtulabilirdi... Yaşlı kadın, sessizce kocasına döndü: "Üniversite inşaatına başlamak için gereken para bu muymuş? Peki, biz niçin kendi üniversitemizi kurmuyoruz o halde?"
Bay ve bayan Stanford dışarı çıktılar. Doğu California'ya, Palo Alto'ya geldiler. Ve Harvard'ın artık umursamadığı oğulları için onun adını ebediyyen yaşatacak üniversiteyi kurdular..
Amerika'nın en ünlü üniversitelerinden birini STANFORD'u...
Fıkra: Küçük satıcı!
Bir köy çocuğu her şeyin satıldığı şehrin en büyük marketinde işe başvurur... Patron sorar:
- Daha önce hiç satıcılık yaptın mı?
- Evet, köyümde ...
- İyi!.. Başlıyorsun...
Ertesi akşam olur ve patron çocuğu karşısına alır;
- Kaç satış yaptın?
- Bir
- Ne! Bir mi? Diğerleri 20-30 satış yaptılar, nasıl bir? Kaç dolar tuttu peki?
- 320 bin 334 dolar!
Patron şaşırır:
- Nasıl becerdin bunu?
- Adama önce küçük boy olta olta sattım.. Nerede balık tutacağını sordum.. Kıyıda deyince bir tekneye ihtiyacı olduğunu söyledim...Hemen aşağı indirip lüks bir yat sattım... Vosvosuyla bunu çekemeyeceğini söyleyince son model 4x4 bir jeep sattım..
Patron şaşkınlıktan bayılmak üzeredir:
- Ne diyorsun, bütün bunları bir küçük olta almaya gelen adama mı sattın?
Çocuk cevap verir:
- Yoo, aslında karısı için bir paket Orkid istemişti... Ben de ona şöyle dedim: "Hafta sonun mahvolmuş, sen iyisi mi balığa git..."
Kırmızı kart
Abdi İpekçi'nin ölüm yıldönümü haberini, Abdi İpekçi'nin gazetesinin 16'ncı sayfasına koyarak vefasızlıklarını, saygısızlıklarını sergileyenlere....
YUH!
10 yıl önce sığır çobanı iken bugün milyarlık cipe binen, 32 otobüsü bulunan kısacası trilyonluk servet sahibi olan Belek Belediye Başkanı'na...
ALKIŞ
Ya çaresizsiniz... Ya da çare sizsiniz... (Metin
Akpınar)
DOĞRU SÖZ
Çocuklarımızı kuzu gibi yetiştirmeyelim ki; yarın koyun gibi güdülmesinler.