Bir filmden iki soru
"Biz seninle seviştik David! Beden biriyle yattığında söz verir... Bunu bilmiyor musun?"
Genç adama böyle der kadın...
"Sözcüklerle ifade etsen de etmesen de, bedenin söz verir."
Böyle filmleri severim.
Hollywood işi romantik komedi gibi başlarlar, sonra kâbusa dönüşüverirler... Bir bakıma "Yok öyle uyumanın garantisi! Burası rüyalar ülkesi; pembesi de var, karası da!" der bu filmler. Açık yürekliliklerini severim.
Zengin ve yakışıklı bir adam sabah erken saatte uyanır; çok güzel bir kadınla sevişmiş olmanın sıcacık yatağından onu böyle kaldıran, hayatın oyuncu hazları ve gücün çağrısıdır.
Biraz spor, biraz dost sıvazlamaları, biraz kuzu maskeli kurt iş arkadaşları...
Ve akşam adamın evinde parti vardır. İşe bakın ki, en yakın arkadaşının yanında partiye gelen "yabancı" kadına tutuluverir kahramanımız.
Hatta geceyi kadının evinde geçirir. Yatmazlar. (Daha çok jestlerin ve sözlerin karşılıklı dansıdır bu; en "temizi" gibi görünür ama en beteri ve en derin iz bırakanıdır, laf aramızda!)
İşte kapısı mutluluklara açılan (içine bir tutam keder baharatı da elbette katılacak olan) romantik filmimiz karşımızdadır.
Ama o da ne!
Adam "New York'taki tek temiz kızla tanışmış ve onu sevmiş olmanın" keyfiyle sabah kızın evinden çıkmıştır ki...
Öteki kadın belirir. Adamı takip etmiştir. Üzgündür, kırgındır, öfkelidir...
"Biz seninle seviştik David" der; "Beden söz verir... Bunu bilmiyor musun?"
Bundan sonrası kâbustur, bambaşka bir filmdir; zihin bulandırıcı, kışkırtıcı ve sanırım olup biteni tam olarak anlamak için iki kez seyretmeyi gerektiren bir filmdir...
Tom Cruise, Penelope Cruz, Cameron Diaz'lı "Vanilla Sky"dan söz ediyorum.
İsteyen gider görür filmi. Ben çok küçük bir bölümünü aktardım burada. Serüvenin esrarını ve tadını kaçırmadım, merak etmeyin!
Bugün sadece iki noktayı düşünmeye açmak istiyorum.
Birincisi şu: Beden konuşur hiç kuşkusuz. En üstünkörü sevişmeler bile içinde savruk şiirler ve bazan da küfürler taşır. Doğru!..
Ama bedenin tek başına aşk vaadinde bulunduğunu iddia etmek haksızlık olmaz mı? Beden teslim olur, uyum gösterir, haz alır... Ama aşka karar verebilir mi?
"Seninle seviştik" derken "seninle birbirimizi sevdik" anlamını kastetmek modern insana özgü acıklı bir kafa karışıklığı değil mi? Tehdit, güceniklik, arzu ve intikam hisleriyle dolu bir kafa karışıklığı... Düşünmeye değer bence!
İkincisine gelince...
Nedir şu Penelope Cruz'un çekiciliğindeki gizem Allahaşkına!
Paçozlukla parlaklığın arasında bir yerde... Uçurumun kıyısında bir güzelliği olmasında mı?
OKURKEN
Ateşle yaklaşma
Özgür Özgülgün genç kuşak tiyatro oyuncularının önde gelenlerinden. Yazmayı da seviyor. (Siyah-beyaz renklerin de hastası!)
Geçenlerde "Sakıncası Yoksa Hepinizi Çoook Seviyorum" adlı bir kitabı çıktı Özgülgün'ün. Askerlik sırasında tuttuğu notları bir araya getirmiş. Biraz hüzün, çokça dalgacılık ve en sonunda da yalnızlıkla dolu "asker oldum piyade" dönemi anıları bir bakıma bunlar. Şöyle bir bakayım dedim, elimden bırakamadım kitabı.
Erkeklerin kendi kendileriyle ve hayatla ilk temelli hesaplaşmaları da askerlikte yaşanır ya, bir yerde şu notu düşmüş Özgür:
"Sisli puslu bir gecede yalnızlığa ilk kez bu kadar yaklaşmıştım. Arkasında fosforlu yazılarla, hem de kocaman 'Ateşle Yaklaşma! Tehlikeli' yazıyordu."