Daum "rüya" diye diye, takımını gerçek şampiyonluğun kızgın potası içine sokuverdi.
Büyük hatalar yapılmaz, talihsizlikler üşüşmezse, bu takım şampiyon olur!
Her şeyden önce, Beşiktaş'ın kadrosuna ve takım ruhuna bakmam bunu söylememe yetiyor.
Abartmak huyum değildir; elbette Nihat'ın gidişinin yaratacağı eksiği biliyorum.
Kaleciler konusundaki "bilinmezliğin" kabak tadı verdiğini de biliyorum.
Mart'taki kongrenin takıma yapacağı etkileri de hesaba katıyorum.
Daum'un hâlâ "transfer" diye bağırdığını ve ortalığın bir türlü süt liman hale gelemediğinin de (zaten bundan umudumu kestim!) farkındayım.
Ama geçen yıllarla kıyasladığımda görüyorum ki, Beşiktaş'ın fazlası çok, eksiği az...
Beşiktaş yedekleriyle bile hazır ve kaliteli bir takım.
Şampiyonluğun skorla ve üç puanla geldiğini göz önüne alırsak, Beşiktaş'ın kaliteli gol ayaklarının hem taraftara hem de takıma güven verdiği böyle bir dönemin uzun zamandır özleminin çekildiğini de kabul etmeliyiz.
İlk yarıda takımın benim tarafımdan da, öteki yorumcular tarafından da en çok eleştirilen adamı Baya'nın aynı zamanda asist kralı olması sözünü ettiğim takım formunun en açık örneği...
Kohl patırtısız gürültüsüz biçimde koşan, çekişen, hırslı birtakım yarattı.
Sinan Engin insani konulardaki eksiği gediği tıkamaktaki becerisini dosta düşmana kabul ettirdi.
Daum bir taraftan akıl almaz problemler üretmesine karşın, 10. haftada düş kırıklıkları içinde olan bir takımı derleyip toparlamasını bilerek iyi bir teknik direktör olduğunu bir kez daha gösterdi.
Demek ki, hedef şampiyonluk ve bu asla rüya değil!