|
|
Bu nasıl protesto
Kuşadası'nda yine klasik bir hakem semineri... Gitmeden evvel kulağıma "Hakemler birleşerek eğer gelirlerse Erman'la Ahmet'e tepki gösterecekler" cümleleri geldi. Hatta bir kısmı, "Gelemezler" bile demiş. Ben de böyle kurusıkılardan çok korkarım ya... Gitmeyecek olsam bile giderim. Her zamanki gibi seminer yerine arz-ı endam ettim.
Sabah Adnan Sezgin'le İzmir'de buluştuk, biraz geç de olsa seminerin yapıldığı yere ulaştık. Adnan içeri girdi, ben telefonlarımı arabada unuttuğum için geri döndüm. Tam seminerin yapıldığı salonun kapısından içeri giriyorum, Ali Kunak'ın anonsunu duydum. "Hastalığı dolayısıyla gelemeyen Federasyon Başkanımız Haluk Ulusoy'un yerine şimdi Mukan Perinçek konuşacak" dedi. Alkışlar başladı, tam bu sırada ben de kapıyı açıp içeriye girdim.
Protesto etmişler!
Hakemler, Mukan'ı alkışlıyorlardı ama vitaminsiz bir alkış vardı. Bana öyle geldi... Yerime oturdum, seminerin öğlenki kısmı bitti. Öğleden sonraki açık havada yapılan tatbikatlı gösteride yanımda oturan Milliyet'ten Cemal Ersen, "Ağabey, hakemler seni protesto ettiler, farkettin mi?" dedi. "Hayır" dedim, "Hiç farketmedim." "Zaten bize de sonra söylediler" diye devam etti Cemal.
MHK Başkanı Bülent Yavuz bu seminerde diyor ki, "Hakemler maçtan önce en ufak detayı bile iyi hesap edecekler."
Şimdi düşünebiliyor musunuz? Hakemlerin bir kısmı beni protesto etmeye karar vermişler. Ama bunlar detayları iyi hesaplayamadıkları için protestoyu bile ellerine yüzlerine bulaştırmışlar. Böyle kolay bir protestoyu yapamayan, tek kişiye karşı eline yüzüne bulaştıran, organize olamayan bir hakem grubundan 40-50 bin kişi önünde nasıl başarı bekleriz?
İşte yıllardır anlatmak istediğim olay bu... Hesabını iyi yapacaksın arkadaş. Benim salona girmemle Mukan Perinçek'in kürsüye çıkmasının aynı anda olabileceğini bile hesap edip, ona göre önlem alacaksın.
Biz de hakemlerimizden neler istiyoruz değil mi?
İlhan Cavcav abarttı
Neyse seminer başladı. İlhan Cavcav çıktı, Kulüpler Birliği adına bir konuşma yaptı. Hakemleri desteklediklerini, onları sevdiklerini söyledi. "Sizler olmazsanız" dedi, "Bizler olmayız" diye devam etti. Yani işi tam abarttı.
Sevgili İlhan Ağabey, futbolcular olmazsa ne hakemler olur, ne siz yöneticiler... Önce onu unutmayın. Ve İlhan Ağabey cümleyi, "Merak etmeyin hakem kardeşlerim, ben sizin arkanızdayım" diye bitirdi. 15 dakika dinlenmeye çıktık, Adnan Sezgin bir kahkaha atarak "İlhan Ağabey İlhan Ağabey 8'inci olsaydın gelip bu konuşmayı yapar mıydın?" dedi.
Bakın, tam profesyonel bütün bir istikbali futbola endeksli olan futbolcular acaba hakemlerimiz için neler düşünüyorlar. Bir konuşun bakın, neler diyecekler? Esas okkanın altına giden onlar. Dolayısıyla da teknik adamlar. Onun için hakemlerle yöneticiler karşı karşıya birbirlerine bağlama yapmasınlar.
Kim kimin neresinde?
Bülent Yavuz kürsüdeki yerini aldı, önce futbolculara salladı, sonra yöneticileri biraz gıdıkladı, -çünkü bir kısmı karşısında oturuyordu- yazılı ve görsel medyaya vurdu, en sonunda "Benim hakemim süper" diye bitirdi. Aslında o zaman seminere de gerek yoktu. Süper olan adama ders vermeyeceksin, ancak moral vereceksin.
Ertesi gün, bu sefer Aziz Yıldırım geldi, oturdu. Bülent Yavuz bir gün evvel anlattıklarını yarım saat özetleyerek Yıldırım'a da mini bir tekrar brifingi verdi. Demek ki üçüncü gün Serdar Bilgili gelse seminerden iki günlük bir saat de o götürecekti.
Bülent Yavuz torba konusunda Cemil Turan'a hitap edince Aziz Yıldırım espriyle karışık, "Sataşma var söz istiyorum" deyip kürsüye çıktı. O da güzel şeyler söyledi, ama son cümlesi, İlhan Cavcav'a göre enteresan ve değişikti: "Arkadaşlar, biz sizin ne önünüzdeyiz, ne arkanızdayız. Yanınızdayız."
Şimdi ikinci yarı başlayıp sezon sonu gelince hakemler mi arkada, yöneticiler mi önde, futbolcular de nerede hep beraber göreceğiz. İnşallah ortalık toz duman olmaz da kim kimin neresinde, ne yapıyor, rahat rahat görürüz.
Yalancılara konuşuyorlar
Dinlenme aralarında bir çok hakem yanıma gelerek sohbet etti. Başta Metin Tokat olmak üzere... "Ağabey, senin hakkında söylediklerim sınırlı. Zaten onların cevabını da sen verdin. Bu da çok doğal. Ama bazı söylemediğim şeyler maalesef benim ağzımdan yalan yazılıyor. Karşı karşıya gelmemiz isteniyor. Ve özellikle de seni mahkemye falan vermedim. Çünkü, sen yazılarında dava açmayı gerektirecek bir üslup kullanmadın. Eleştirilerini de saygıyla karşılıyorum" dedi.
Bir gün sonra Ankara'ya döndüğümde bu kez Murat Ilgaz telefonla aradı, o da aynı gazeteden şikayet etti, "Ağabey, benimle yapılan söyleşide, söylemediğim şeyler manşete çıkarılmış bilgin olsun" dedi.
Aslında ben, bunları yazanlara kızmıyorum. Benim üst düzeye gelmiş hakemim, daha hâlâ Türkiye'de kimlerle konuşup, kimlerle ilişkiye gireceğini farkedememiş. Ama ben Metin'le ve Murat'la söyleşi yapan o muhabir kardeşimin iyi niyetli ve düzgün birisi olduğunu biliyorum. Ama maalesef onun iyi niyeti yetmiyor. Çünkü İstanbul'da suyun başındaki kendi önüne geleni olduğu gibi yazmıyor. Kafasından ilaveler yaparak, yalan yazıyor, insanları karşı karşıya getirip kavga etmelerini istiyor.
Benim hakemim nasıl olacaktı? En ince ayrıntıyı bile iyi hesap edecekti. Değil mi Bülent Yavuz! Demek ki hakemlerimizin daha çok çalışmaları gerekir çook!..
Düzeltin şu yönetmeliği
Bu sezon başı Haluk Ulusoy, küfürden dolayı maçların yarıda kalacağını söyledi. Bir yönetmelik çıkardılar. Birinci günden beri böyle bir sistemin yanlışlığını izah etmeye çalıştım. "Sonunda küfürü yasal hale getireceksiniz" dedim. Ve ilk yarı bitti, kulüpler bu işten son derece rahatsız.
Bu konuda MHK ve hakemlerin de şikayetçi olduğunu biliyorum. Ama konuşamıyorlar. İlhan Cavcav, Cemal Aydın, Hamdi Türkmen gibi kulüp başkanları da bundan son derece rahatsız.
İlhan Cavcav, "Kulüpler Birliği olarak bu konuyu Federasyonu ile acilen konuşmamız gerekir" diyor. Ve Federasyon hâlâ inadını sürdürüyor. Ve inat sebebinin ne olduğunu biliyor musunuz?
"Eğer bu yönetmeliği devre arası değiştirirsek, 'Erman Toroğlu bu yönetmeliğin çıktığının ilk günden beri eleştirdi, değiştirtti' olur. Onun için yıl sonunu bekleyelim" diyorlarmış.
Siz Erman'ı, Veli'yi, Hasan'ı bırakın, yönetmeliği toparlayın. Yarın bir hakem küfür için maçı yarıda keserse ne kadar sıkıntıya gireceğinizi, benden iyi biliyorsunuz. Veya el altından hakemlere gönderme yapıyorsunuz. "Küfürden dolayı maçları yarım bırakmayın" diye. Aklıma gelmiyor da değil...
Çünkü "Federasyon, enteresan yönetmeliğe enteresan ilaveler yapacakmış" diye duydum. Sahaya atılan maddeyle küfüre ayrı ayrı anons yaptırmayı planlıyorlarmış. Yani olay öyle bir şekle gelecek ki, kıvırttır Allah kıvırttır. Bu yönetmeliğin en mahzurlu yanlarından birisi de hakemin soyunma odasına gidip kulüp başkanı veya yetkilileriyle konuşup bu konuşma sırasında ikinci anonsu yaptırması ve tekrar sahaya dönerek maçı devam ettirmesi.
Maç oynanırken soyunma odasına giden hakem orada kalır arkadaşlar. Tekrar çıkarsa milyon tane spekülasyon yaratılır. "Para verildi" derler, "Tehdit edildi" derler, "Dövüldü" derler derler oğlu derler.
Federasyon olarak işin başında yanlış bir yönetmelik çıkardınız. Bundan dönmek de erdemdir. Sizin yerinizde olsam ligler başlamadan bu yönetmeliği düzeltirim.
Bence bu da bir büyüklüktür.
Ben demiştim
Hayatımda sevmediğim bir laf var: "Ben demiştim, ben yazmıştım."
Bunları mümkün olduğu kadar az kullanmak istiyorum, hatta hiç kullanmak istemiyorum. Ama kusura bakmayın bu sefer kullanmak zorundayım.
3 yıl önce Fatih Altaylı benim için "O futboldan anlamaz. Gitsin kabzımallık yapsın" dediğinde kendisine, kendisinin anladığı lisanda "Evet. Şu sıralar kabzımallık da yapıyorum. Patlıcandan, biberden, özellikle hıyardan iyi anlarım Altaylı" diye yazmıştım.
Altaylı'nın özellikle G.Saray yönetimine girdikten sonra neler yaptığını, ne çamlar devirdiğini şu yakın zamanlarda gördük.
Madem, Hıncal Uluç kendini 'Yılın spor adamı' seçti. Benim başım kel mi? Ben de kendimi 'Yılın ileri görüşlü spor adamı' seçiyorum.
Altaylı hakkındaki değerlendirmelerimin ne kadar isabetli olduğunu yıllar sonra gördük.
|
|
|
|