kapat
12.01.2002
 SON DAKİKA
 EDİTÖR
 YAZARLAR
 HABER İNDEKS
banner
 EKONOMİ
 FİNANS
 MARKET
banner
 TÜRKİYE
 DÜNYA
 POLİTİKA
 SPOR
 MAGAZİN
 SAĞLIK
 KAMPÜS
 NET YORUM
 HYDEPARK
 ANKETLER
 ŞAMDAN
 GOOOOL
 DİYET
 TATLILAR
 SAMANYOLU
 CİNSELLİK
 TELE ŞAMDAN
 PAZAR SABAH
 MELODİ
 ASTROLOJİ
 SARI SAYFA
 METEO
 TRAFİK
 ŞANS&OYUN
 ACİL TEL
 KÜNYE
 WEB REKLAM
 ARŞİV
 
Şiir siyasete sığmaz!

Pazartesi akşamı AKM'de Nazım Yılı'nın açılışı var. Biliyorsunuz UNESCO da 2002'yi "Uluslararası Nazım Hikmet yılı" ilan etti.

Yıl boyunca dünyanın dört bir köşesinde konserler, paneller, toplantılar düzenlenecek; şiirler okunacak, belgeseller gösterilecek, kitaplar yayımlanacak.

Artık konser vermeyen ve sahneyi gençlere bırakan bendeniz de Nazım Yılı'nda bu görevden kaçmayı kendime yediremediğim için, "yine sahne göründü garip serime" misali, çeyrek asırlık Karlı Kayın Ormanı ve diğer Nazım şarkılarını yeniden seslendireceğim.

Bunların hepsi iyi güzel de; geçen gün yabancı bir radyo istasyonuna söylediğim gibi Nazım'ın hâlâ tartışılıyor oluşu gerçekten çok üzücü.

Bu fırtınalı şair, hayatta iken de çok tartışıldı, dostları düşmanları oldu, ölümünden on yıllarca sonra bile yine tartışmaların odağına çekiliyor.

Bunun nedeni siyaset!

Nazım'ın siyasi inançlarını ele alıp, sanki bir doktrin lideriymiş gibi ona dost ya da düşman olan kesimler var.

Oysa şair, doktriner değildir ki; adı üstünde şairdir!

***
Nazım da 20. yüzyılın birçok aydını gibi Sovyetler Birliği'nde yeni bir insan kardeşliği deneyimi yaşanması hayalinden etkilenmişti.

Başlangıçta bu coşkuya kapılan pek çok dünya aydını, daha sonra büyük bir hayal kırıklığı yaşadılar ve bunu eserlerinde belirttiler.

Sovyetler 1968'de Prag'a girdiği zaman Fransız Komünist Partisi üyesi olan Yves Montand ve Simone Signoret, "parti o gün akşama kadar bu işgali protesto etmezse intihar edeceklerini" duyurdular.

Böylesine ciddi bir düş kırıklığıydı yaşanan.

Çünkü Marx hiçbir zaman Rusya gibi bir köylü ülkesinde, şiddet yoluyla iktidarı ele geçirerek proleterya diktatörlüğü kurulması modelini savunmamıştı.

Bu modelin adı Leninizm'di ve Marksizm'le birlikte anılarak tarihsel bir sapmaya neden olmuştu.

Model, diğer aydınlar gibi Nazım'ı da düş kırıklığına uğratmış ve Stalin için "Çek bıyıklarını çorbamızın içinden" şiirini yazmış ve oyunlarında Sovyet sistemini eleştirmişti.

Ama bütün bunlar işin ideolojik yanıydı ve ne yazık ki Türkiye'de onun "şair" kimliğini örtüyordu, şimdi de kısmen örtmeye devam ediyor.

Mesela Picasso da komünistti ama bugün bu isim anıldığı zaman akla sadece yarattığı müthiş resim dünyası geliyor.

Bir başka örnek Bertolt Brecht.

Almanya, bir ülke için tasarlanabilecek en ağır travmayı yaşayarak ikiye bölündüğünde Brecht, Doğu Almanya'yı seçmişti.

Buna rağmen soğuk savaş yılları boyunca bile Brecht, Batı Almanya'nın okul kitaplarından çıkarılmadı. Çünkü Alman dilinin bir yazarıydı.

***
Türkiye'de Nazım'ı siyaset penceresinden seyretme yanlışı çok yapıldı.

Oysa şiir siyasete sığmaz; siyasetten daha geniş , daha derin ve daha büyük bir alandır o.

Zaten bu yüzden değil mi ki; Sovyetler Birliği çöküp gittiği halde Nazım'ın dizeleri dimdik ayakta duruyor.

Aynı durum diğer rejimler için de geçerli:

Osmanlı gitti ama Fuzuli, Baki, Nefi, Nedim, Şeyh Galib kaldı.

Çarlık Rusya'sı çöktü ama Tolstoy, Dostoyevski, Turgenyev, Puşkin her gün yeniden doğuyor.

İran'da onca hükümdar değişti; değişmeyen Hafız, Sadi ve Hayyam!

Bu yüzden Nazım dilimizin ve kimliğimizin varoluş temellerinden biri olarak sapasağlam duruyor.

Nice yüz yıllara Nazım!



<< Geri dön Yazıcıya yolla Favorilere Ekle Ana Sayfa Yap

Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır