'Yoksuluz gecelerimiz çok kısa'
Eylem, anlatımı aşar ve bir şair ölür. Yaşam özetlenebilir mi ki, ölüm anlatılsın? "Cemal Süreya Seber şair ve yazar. Doğumu 1931, Erzincan - Ölümü 1990, İstanbul." Doğumu ile ölümü arasındaki 59 yıllık bir minnacık suskunluk çizgisi mi Cemal Süreya'yı anlatacak?
Cemal Süreya'nın doğumunu anlatsa anlatsa, ilk kitabı Üvercinka'daki ilk şiiri belki anlatabilir:
"Kırmızı bir kuştur soluğum
Kumral göklerinde saçlarının
Seni kucağıma alıyorum.
Tarifsiz uzuyor bacakların
Kırmızı bir at oluyor soluğum
Yüzümün yanmasından anlıyorum
Yoksuluz gecelerimiz çok kısa
Dörtnala sevişmek lazım."
Tarihler 1957'dir. 'Kısacık geceleri' için yoksulluğuna hayıflanan 26 yaşında bir şair doğmuştur...
Dörtnala sevişerek, geceler uzasa da, ömür pek uzamıyor galiba. Cemal Süreya Ocak 1990'da 'Yeni Yaprak'ta son şiirini yazar:
ÜSTÜ KALSIN
ölüyorum Tanrım
bu da oldu işte
her ölüm erken ölümdür
biliyorum Tanrım
ama ayrıca aldığın şu hayat
fena değildir
üstü kalsın
26 yaşında 'gecelerin yoksulu' olarak doğan Cemal Süreya 1990'da, Faruk Şüyun'un deyişiyle 'geri kalan ömrünü bahşiş bırakarak' ölmeye karar verir.
Cemal Süreya yazdığı son yazıda, "Şiirin asıl varlığının hayatın yansısı olduğu sanısındayım," diyordu. Süreya 'şiirin hayatın yansıması' olduğunu söylese de, her şiir, şair karşısında kısa kalan yaşamın bir öyküsüdür.
Yoksa neden 22 yaşında;
"Büyük bir ihtimalle ölmüştük
Şehir kan kıyametti ayaklarımızda
Gökyüzünü katlayıp bir köşeye koymuştuk."
diye yazsın. Yoksa, neden;
"Ben uzun minareliyimdir doğma büyüme
Ne yapıp yapıp denizi görmek isterim..." desin.
'Uzun minarelisindir, denizi görürsün' ama sonra bir yer gelir o da yetmez olur. Keşke yetse...
Yetse Cemal Süreya şair olmaz. Oldu, aşağıdaki 'Denizsizlik' şiirini yazmaz:
"Ben hayalet miyim kimbilir belki de öyleyimdir
Yani Kilyos açıklarında ıssız bir adam
Peki nasıl yapıyorlar da onca çoğalıyorlar
Bütün tavşanlar homoseksüeldir sülalesinden."
26 yaşında 'yoksuluz gecelerimiz çok kısa' diyen bir şairin, 60'ında 'üstü kalsın' diyerek çekip gitmesinde anlaşılması zor bir sihirli trajedi var. Cemal Süreya'nın aşağıdaki şiirinin bile, bu anlaşılmaz trajediyi çözebileceğinden emin değilim:
"Oysa bir bardak su yetiyordu saçlarını ıslatmaya
Bir dilim ekmeğin bir iki zeytinin başınaydı doymamız
Seni bir kere öpsem ikinin hatırı kalıyordu
İki kere öpeyim desem üçün boynu bükük
Yüzünün bitip vücudunun başladığı yerde
Memelerin vardı memelerin kahramandı sonra
Sonrası iyilik güzellik."