Dünya da, Türkiye de mahkumdur değişmeye...
Üst düzey sanat adamlarıyla bilimcilerin ve kendi mesleğini evrensel kalitede yapanların; artık aşılmakta olan "ulus-devlet" modellerindeki siyaset lâklâkiyatına omuz silkmeye başladıkları bir döneme doğru gidiyor dünya...
Gerçi henüz 6 milyar nüfuslu dünyada 5 milyar yoksul var. Ancak yılda silahlara harcanan para da, 900 milyar dolar...
Silaha harcanan paralar azaldığında ve petrolün yerini daha ucuz enerji kaynakları aldığında; 5 milyar yoksulun durumu da iyileşmeye yüz tutar.
Yoksulların durumu iyeleşmeye yüz tuttukça, alım güçleri de artar ve modern teknolojilerin çığ gibi büyüyen üretimleri, yeni piyasalar bulmaya başlar.
Yoksullar aleminden Batı'ya dönük gizli göçler frenlenir.
Batı'nın, kendi ülkelerinde yapacak iş bulamayan gelişmiş teknik kadrolarına da, yeni iş alanları açılır.
Yerel dillerin yanında, İngilizce ortak bir dil olmaya başlar; yerel egemenliklerin çok pahalıya malolan saltanatları, güngünden rendelenir.
Ve yavaş yavaş Pakistanlı, Hintli, Rus, Japon, Çinli gibi ırkçı ve ulusçu ayırımlar da, eski keskinliğini yitirmeye başlar.
Tıpkı Avrupa Birliği vatandaşlığı gibi; ortak para, ortak dil bütünleşmesinde Dünya vatandaşlığına doğru kaçınılmaz bir değişim, hızlanır.
Hele bir de ulaşım, bugünkünün beş katı daha hızlanır, İstanbul-Sidney arası 3 saate inerse...
Her zaman halen yaşamakta olanlara, ileriye dönük değişimler ütopik görünür. Ve kendi ömürlerini de kapsayan değişimleri, farkına varmadan benimseyip; kendi koşullanmalarını, en doğru gözlük sanarak yaşayıp kaybolurlar.
6 milyar nüfuslu Dünya'da, değişim bilinci gelişmiş insan sayısı çok azdır. Bu da en çok, ulusçu duyguları sömürme şampiyonu olan siyasetçilerin işine yarar. Tepelerine bağdaş kurdukları koşullanmış kitlelerin, kıçlarının altından kaymasına "statükocu" propagandalarla engel olurlar.
Oysa mesleğini evrensel kalitede yapan Endonezyalı bir elektronikçi, ille de doğduğu yerde yaşamak yerine, kendini daha rahat hissettiği başka bir yerde yaşamak hakkına sahip değil midir?
Böyle bir hak, yerel egemenlerin keyfi hatırına engellenebilir mi?
Nitekim Arjantin'de bunalmaya başlayanlar, Avrupa'ya taşınmaya başladılar. Türkiye'den de yüz binlerce insan Alman vatandaşı olmadı mı?
Yü zyıl sonra Dünya vatandaşlığında buluşur herkes. Siyasetçilerin pozisyonu da, apartman yöneticilerinin durumuna dönüşür. Resmi tören ve polis selamları kalkar ortadan...
20. Yüzyıl'da çıkan Dünya Savaşları'nda yüz milyon insan öldü. Ve büyük çıkarlar sağlandı bu savaşlardan...
Birileri bir yerlerde ölüyorsa, birileri de bir yerlerde mutlaka bundan çıkar sağlıyordur.
Şimdi artık yüz milyon insanın öleceği Dünya Savaşları çıkmaz. Çünkü artık o kadar kârlı değil milyonlarca insanın ölmesi...
Afganistan'da olduğu gibi 5-10 bin insanın ölmesi yeterli...
3 bin yeni savaş uçağı birden ısmarlamaya, yetiyor bu kadarı...
Dünya Savaşları'nın yerini, terör eylemleri alıyor..
Terör eylemlerinde kullanılan silahların hangi fabrikalarda üretildiği ve hangi kaynaktan gelen paralarla alındığı bilinmiyor mu acaba?
Bilinmemesine olanak var mı?
Terör de, kendine göre kimbilir hangi merkezlere, ne çıkarlar sağlıyor? Tıpkı eroin ve kokain kaçakçılığı gibi...
Küreselleşmeyle birlikte saydamlaşma da hızlandıkça, hepsi aşılır bu kanlı rezaletlerin...
Nasıl ki Türkiye'de de, kestirme yoldan zengin olma kurnazlıkları gitgide aşılıyor...
Üst düzey sanat adamlarıyla bilimcilerin ve kendi mesleğini evrensel kalitede yapanların kazançları da, hiç küçümsenecek boyutlarda değildir.
Zengin olmak isteyenler, onlara özenmeli... Kendilerinde o kapasiteyi görmeyenlerin, kestirme yollar aramaları; daha da sakıncalı olacağa benziyor çünkü...
Hayatı hak ederek yaşamak; kurnazca yaşamaya çalışmaktan, hem daha sağlıklı, hem de daha akıllıca değil mi?
İnsanlık kötüye gitmez, Türkiye de gitmez. Enseyi karartmayın...