|
|
F-16 rüşvet olayı
"Sayın Büyükelçi, Türkiye'nin ABD'den askeri yardım çerçevesinde almayı öngördüğü uçaklar ile ilgili olarak bir rüşvet iddiası bana intikal etti. Hükümetiniz tarafından gerekli önlemlerin alınması suretiyle bu iddiaların önü kesilemezse bu konunun komisyonda tartışılması kaçınılmaz olur."
Amerikan Senatosu Dış İlişkiler Komisyonu Başkanı Senatör Percy'nin bana telefonla söylediği bu sözler üzerine sanki başımdan aşağı kaynar sular boşandı.
Çünkü bu türden iddiaların ortaya atılması, Kongre'de özellikle Yunanistan'ın sözcülüğünü yapan milletvekili ve senatörlerin ellerine Türk Hava Kuvvetleri'nin modernizasyon programını torpillemek için bekledikleri fırsatı verecekti.
12 Eylül müdahalesinin üzerinden bir yıl geçmişti. Kongre ve basında Türkiye'ye karşı eleştiriler yoğunlaşmıştı. Ben de bu ortamda Türkiye Büyükelçisi olarak, uçak modernizasyon programımızı gerçekleştirmek amacıyla, ABD savunma ve dışişleri bakanlıkları nezdinde girişimlerde bulunuyordum.
Uçan tabutlar
O dönemde Türk Hava Kuvvetleri "acınacak durumdaydı". Envanterindeki uçakların çoğunluğunu oluşturan F-104G'lere, hayli sık düşmeleri nedeniyle, "uçan tabut" adı takılmıştı. Bunlar dışındaki F-4 ve F-5'ler de yaşlı ve demode olmuş uçaklardı. Bu duruma çare bulmak amacıyla Ankara'da ve Washington'da sürdürülen yoğun uğraş ve girişimler sonucunda Reagan yönetimini hava kuvvetlerimizin modernizasyonunu ilke olarak kabul etme noktasına getirmiştik. Bu kazanımın tehlikeye düşmemesi son derece önemliydi.
Bu bakımdan, telefon görüşmemizde Senatör Percy'nin, iddiaya ilişkin ayrıntıları bildirmek üzere yardımcısı Hans Binnedjik'i Büyükelçiliğe gönderme önerisini gayet olumlu karşıladım. Çok geçmeden, Büyükelçiliğimiz Birinci Müsteşarı Yalım Eralp'ın odama getirdiği Binnedjik şunları söyledi:
"F-16 uçaklarını imal eden General Dynamics firmasının bir yetkilisiyle New York'ta görüşen bir Türk işadamı, F-16'ların spesifikasyonlarının tatminkâr bulunmasına rağmen, uçak seçimini yapacak olan teknik komisyonun F-18'leri seçme eğiliminde olduğunu, fakat 9 milyon dolar verilirse, nihai kararın F-16'lar lehine çıkacağını söylemiş... Bu hususlar, Senatör Percy'ye General Dynamics'in Yönetim Kurulu Başkanı Mr. Lewis tarafından ifade edildi."
Binnedjik'e, bilgileri Ankara'ya, en üst makama ileteceğimi, ancak, firmanın bana bunları tüm ayrıntılarıyla yazıyla ve Türk işadamının ismini de içerecek şekilde bildirmesi gerektiğini söyledim.
Firma belge vermiyor
Ancak, bilgilerin yazılı olarak Büyükelçiliğimize iletilmesi hususunda sorun çıktı. Firma buna kesinlikle yanaşmıyordu. Bu durum da ben de kuşku uyandırıyordu.
Ertesi gün Mr. Lewis, St. Louis'den benimle görüşmek üzere Washington'a geldi. Görüşmede Müsteşar Yalım Eralp not tutmak için bulunuyordu. Ben, Amerikalı muhatabıma, rüşvet iddiasıyla Türk makamlarının çok ağır bir töhmet altında bırakıldığını, bu bakımdan "Türk işadamı" diye tarif ettikleri kişinin kim olduğunu bilmeye hakkımız bulunduğunu vurguladım, bu kişiyle nerede ve nasıl görüşüldüğünün de ayrıntılarıyla yazılı olarak tarafımıza bildirilmesinde ısrarlı davrandım. Ancak, Mr. Lewis'e tutumunu değiştirtemedim.
O gün telefonla görüştüğüm Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Orgeneral Necdet Uruğ'a konuyu üstü kapalı şekilde anlattım ve Cumhurbaşkanı Evren'e hitaben Eralp'ın tuttuğu zapta dayanarak bizzat kaleme aldığım raporumu Orgeneral Uruğ'a teslim edilmek üzere kuryeyle gönderdim.
Raporun etkisi hemen görüldü. Hava Kuvvetleri bünyesindeki uçak seçim komisyonu feshedildi ve görev Genelkurmay 2. Başkanı Necip Torumtay başkanlığında bir karma komisyona verildi. Bir süre sonra da F-16'ların seçildiği resmen açıklandı.
F-16'lar doğru tercihti
McDonnel Douglas firmasının imal ettiği F-18'ler uçak gemileri için dizayn edilmişti. Bu nedenle iniş takımları ve fiziki dayanıklılığı çok yüksekti. Ayrıca, çift motorlu, çift maksatlı, çift pilotlu, F-16'lara nazaran daha uzun menzilli ve daha çok silah taşıyabilen uçaklardı. Ancak, F-16'lara nazaran üç dezavantajları vardı. Bir kere % 0 daha pahalıydılar. Ayrıca, bakım ve işletme masrafları yüksekti. Son olarak da, geniş kanatları nedeniyle bizim beton sığınaklara sığmıyorlardı. Kanatları katlanınca sığsalar dahi, bu sefer de silah ve cephanelerinin yüklenmesinin sığınak dışında yapılması gerekiyordu. Bu da, savaşta çok riskli bir durum yaratacaktı.
F-16'lara gelince, bunlar yüksek performanslı, fakat daha hafif ve daha ekonomik uçaklardı. Her hava şartında görev cihazları yoktu ve "hava-hava" kabiliyetleri kısıtlıydı. Ancak, F-16'lara bu kabiliyetleri kazandırma imkânı vardı. Nitekim kazandırıldı da...
Ankara'da F-16 uçak fabrikasının kurulması için ABD hükümeti, General Dynamics'e, 10 yıl süreyle Türkiye'ye her yıl tahsis edilecek askeri yardımdan 250 milyon dolarlık bölümün ödeneceği garantisini verdi. Kongre'ye, gelecek yılları kapsayan yardım taahhüdü anlamına gelen "dependable undertaking" sistemini kabul ettirmek hiç de kolay olmadı. Bu fabrika bugün bazı özel teçhizat ilavesiyle 21. asrın uçağı F-22 projesinde yer alma potansiyeline sahip bulunuyor.
Türkiye'nin halen 240 adet yüksek performanslı F-16C/D uçağı ile bölgesinde son derece güçlü bir hava kuvvetine sahip olmasının öyküsü bu...
|
|
|
|
|
|
|
|
|
| |
|
|
|
Nuriye Akman'ın bu haftaki söyleşisi için tıklayınız
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|