Karnımız nasıl doyacak!
Rifat Hisarcıklıoğlu, IMF'ye dert yandı: Halk karnını nasıl doyuracağını bilmezken, tek kaygımız enflasyon olmamalı
2002 yılına damgasını vuracak iki yaman çelişki var karşımızda. İlki, reel sektörle ilgili. Bunun en çarpıcı özeti, IMF ile Odalar Birliği'nin teması sırasında görüldü. "Üretimin ve istihdamın önünü açacak önlemler olmadan bu programı uygulayacak toplumsal taban bulamazsınız!" Bu uyarı, TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu tarafından IMF Türkiye Masası Şefi Juha Kahkönen'e iletildi. TOBB Başkanı, aynı keskinlikle devam etti: "Türkiye, yaşayan bir organizma, sadece muhasebe kaydı gibi göremezsiniz. Asgari ücretin 130 milyon lira civarında olduğu bir ülkede, 80 milyon liraya çalışmaya razı insanlar varsa, 'Biz faiz dışı fazlaya bakarız.
Bu nasıl sağlanırsa sağlansın' diyemezsiniz." Kahkönen bu uyarıyı dinledi ve kuzey insanına özgü soğukkanlı tavırla sordu: "Peki, niye enflasyonla mücadeleyi ikinci plana atıyorsunuz?"
Yanıt gecikmedi: "Geçen programda enflasyonla mücadeleye en büyük desteği biz vermiştik. Kampanya bile düzenledik. 500 bin dolar harcadık. Ancak bugün Türkiye'de insanlar, 'Karnımı nasıl doyuracağım?' kaygısı taşırken, enflasyon tek öncelik olmamalı."
Kahkönen, bunun üzerine, "Türkiye'nin şartları 1998'in gerisinde" diyebildi.
"2002'de yüzde 4 büyüme sağlanacak mı, bu gerçekçi mi?" diye sorulduğunda ise IMF'nin genel yaklaşımını özetledi: "Hedef bu. Hangi operasyonu yaparsanız yapın ama mutlaka yüzde 6.5 faiz dışı fazla verin."
Aslında Türkiye gerçekten ilginç bir ülke. Öylesine kritik harcamalar satır arasına gizleniyor ki ikinci çelişki de burada yatıyor. Kimse, bazı harcamaları sorgulama fırsatı bulamıyor. Nasıl mı?
Bu ülkenin insanları, Dünya Bankası'ndan 50 milyon lira fakirlik yardımı almak adeta çırpınıyor. Oysa 2002 Yılı Bütçesi'nde Türkiye'nin; dış ülkelere 30 trilyon lira bağış yapması, 220 trilyon lira borç ve kredi vermesi öngörülüyor. 250 trilyon liralık bu harcama, Türk Devleti'nin büyüklüğü ile ilişkilendiriliyor. Halkı, Dünya Bankası'nın sembolik katkısına muhtaç Türkiye'nin nasıl küçüldüğü ise tartışılmıyor.
Bütçede gözden kaçan harcamalar bununla da sınırlı değil. Örneğin, kamuda tasarruf önlemleri tartışılıyor. 2002 yılında yeni kurulacak idarelerin ihtiyaçları için 15 trilyon lira ödenek tahsis ediliyor.
Rektörler hemen her gün ödenek için Maliye'nin kapısını aşındırırken Türkiye, Hoca Ahmet Yesevi Üniversitesi'ne 20, Manas Üniversitesi'ne 13 trilyon lira kaynak ayırıyor.
Bir iki ayrıntı daha: 2002 'de siyasi partilere devlet yardımı olarak 35 trilyon lira, belediyelere yardım için 50 trilyon lira, dernek ve vakıflara 1.5 trilyon lira, vakıf üniversitelerine 14 trilyon lira ödenek planlandı.
2002'de ayrıca, KKTC'ye yardım, teşvik ve kalkınma katkısı olarak 160 trilyon lira kullandırılacak.
Sözün özü, 2002'deki Türkiye tablosu biraz da "ayranı yok içmeye" özdeyişini çağrıştırıyor.
Karabük çıkmazı
Özelleştirme İdaresi bu sıralar kara kara "Karabük Demir Çelik Fabrikaları Sorunu"nu düşünüyor. Aslında, fabrika artık özel statüde ve devletin bir sorumluluğu yok. Ama, başarılı diye takdim edilen bu özelleştirme örneği maalesef ömrünü tamamlıyor. Devlet, sırtına yeniden yük almak istemiyor. Hemen hatırlatalım, 1 TL'ye devredildiği söylenen Kardemir'de, 367 milyon dolar borç üstlenilmiş, 78 milyon dolar nakit destek verilmiş, 30 milyon dolar kıdem tazminatı ödenmiş. 480 milyon dolarlık toplam maliyete karşın, 6 yıl sonra gelinen nokta hiç de içaçıcı değil.
BUNLARI BİLİYOR MUSUNUZ?
* 1997'de kurulan Mali Suçları Araştırma Kurulu'nun, bugüne kadar 787 kara para dosyasını araladığını,
* Yeni hazırlanan bir tasarı ile Ulusal Meslek Standartları Kurumu kurulmaya çalışıldığını, AB tarafından tanınan TSE'nin aynı işi zaten yaptığını, 95 meslekle ilgili standart oluşturduğunu,
* Abone sayısındaki artışa rağmen cep telefonlarından alınan KDV'nin gerilediğini, Telekom'un sabit telefonlarından alınan KDV'nin arttığını,biliyormusunuz
Okan MÜDERRİSOĞLU
|