kapat
01.11.2001
 SON DAKİKA
 EDİTÖR
 YAZARLAR
 HABER İNDEKS
 EKONOMİ
 FİNANS
 MARKET
 TÜRKİYE
 DÜNYA
 POLİTİKA
 SPOR
 MAGAZİN
 SAĞLIK
 MEDYA
 KAMPÜS
 HYDEPARK
 ANKETLER
 SİNEMA
 SANAT
 MODA
 KİTAP
 MÜZİK
 TARİH
 GURME
 GEZİ
 OTOMOBİL
 YAT&TEKNE
 HIGH-TECH
 WEEKEND
 MELODİ
 ASTROLOJİ
 SARI SAYFA
 CANLI
 METEO
 TRAFİK
 ŞANS&OYUN
 ACİL TEL
 KÜNYE
 WEB REKLAM
 ARŞİV
 
'Kibirlilik Kuralı'

Sabah'ın internet sayfasının günde 500 bin kere tıklandığını öğrendiğim toplantıda dağıtılan bir kitap...

"İnternet'te Marka Yaratma'nın 11 Değişmez Kuralı", Al & Laura Ries (Marka Yayınları), sanal dünyanın gerçeklerini aktarırken çok gerçekçi bir tespit yapmış.

Kitaptaki on bir kuralın dokuzuncusu "Kibirlilik Kuralı"...

Mantığını özetleyecek olursak...

İş hayatında elde edilen başarılar sadece kâr zarar sütunlarının son satırında ortaya çıkmaz; daha yukarılarda da çıkar. Yapılan işlerde elde edilen başarılar, üst yönetimdekileri gururlandırır ve egolarını tatmin eder.

Fevkalâde başarılı şirketler, her şeyi yapabileceklerine inanırlar. İstedikleri herhangi bir ürünü piyasaya sunabilirler...

Yönetim genellikle kendi kendine, "Bizim yapmak istediğimiz şey nedir" diye sorar.

Tarihe bakılacak olursa, bu tür düşünceler pek de faydalı olmamıştır. Geçmiş yıllarda gerçekleşen pazarlama felâketlerinin çoğuna, aşırı kendine güvenen yönetimler sebep olmuştur.

General Electric, parlak yönetimiyle tanınmasına rağmen, mainframe bilgisayar pazarında etkili olamamıştır.

Xerox, fotokopi makinelerinde elde ettiği başarıya bilgisayar alanında ulaşamamıştır.

Diğer taraftan IBM de bilgisayar konusunda elde ettiği başarıyı fotokopi makineleri alanına taşıyamamıştır.

Kodak, "instant" fotoğrafçılığa girmeye kalkınca odak noktasını kaybetmiştir.

Bir şirket belirli bir alanda başarılı olduğu anda başka alanlara yönelmeye başlar. Ve genellikle bu yeni alanlarda ya çok az bir başarı elde eder veya tamamen başarısız olur.

Sorun genellikle yeni ürün veya yeni hizmetten kaynaklanmamaktadır. Xerox pekâlâ pazardaki en mükemmel bilgisayar ürününü çıkarmış da olabilirdi. Sorun muhtemel müşterinin düşünce yapısındadır: "Fotokopi makineleri üreten bir şirket bilgisayarlar hakkında ne bilecek ki?"

Bir başka deyişle; mesele bir ürün sorunu değil, bir düşünce sorunudur. İş hayatında çözülmesi en zor problemlerden biri, mevcut veya muhtemel müşterinin kafasında oluşmuş ve yer etmiş bir algıyı değiştirmeye çalışmaktır. İnsanların kafasında belirli bir algılama yer etti mi, bir daha değiştirilmesi neredeyse imkânsızdır.

***
Şirket gerçeklerinden ülke gerçeklerine geçecek olursak...

Yıllarca sahte bir "Büyük Türkiye" imajı yarattık, oysa bir yandan da borçlarımız büyüktü!

Geçenlerde 9. Cumhurbakanı Süleyman Demirel'den gelen "Krizi iki ayda çözerim" demecinin "çözüm bölümü" ne kadar tartışmalı da olsa...

Ortaya koyduğu tartışmasız bir gerçek var...

"Türkiye'yi kafamızda küçülttük!", kendimize Üçüncü Dünya ülkesi muamelesi yapıyoruz.

Bu "Küçük Türkiye" algılaması, aslında "Büyük Türkiye" imajından çok daha zararlı.

Bu algılama bizim kafamızda yer ederse, bütün dünyanın kafasından bir daha silinmez.

Bu, "İsviçre'deki tünel kazası şoförü de Türk çıktı"dan farklı bir şey!

Bu...

Geçen gün ATV ekranlarında Mahfi Eğilmez'in de pek güzel ortaya koyduğu gibi...

Konuları IMF'le değil ABD Başkanı seviyesinde konuşmak meselesi!

Onun için de -geliyor burada takılıyoruz- bize lider gerek!

Lideri algılayabilsek...

Kimlik bunalımımız da sona erecek, kendimize tuttuğumuz ayna da!



<< Geri dön Yazıcıya yolla Favorilere Ekle Ana Sayfa Yap
HAFTANIN SOYLEŞİSİ
SABAH'ın Demokrasi Kürsüsü'nde sizde sesinizi duyurun

Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır