kapat
30.10.2001
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi

www.ekdilamerica.com
Dünyadan
Spor
banner
Magazin
Kampüs
Astroloji

Para Durumu
Hava Durumu

Bizim City
Sizinkiler

GREENCARD
Sarı Sayfalar
İstanbul

Cumartesi Eki
Pazar Eki

Künye
E-Posta
Reklam
Arşiv

A T V

Win-Türkçe
ASCII

 
HINCAL ULUÇ(uluch@sabah.com.tr )

Tartışmanın güzelliği..

Pazar günü Radikal'de Can Külahlıoğlu'nu nasıl büyük bir keyifle okuduğumu anlatamam.. Büyük Adam, Küçük Aşk filmi üzerine yazdıklarımı ele almış, Can.. Türkiye'de hemen tüm entellerin alkışladıkları, gerçek entelektüellerin çoğunun ise, nedense görmezden gelip, fikir yürütmekten çekindikleri filmi anlatırken "Handan İpekçi eserini 'Bu bir sevgi filmi' diye tanıttı. Oysa tüm klişeleri ile, ırkçı ve faşist mesajlar veren bir nefret filmi bu" demiştim..

Can, yazdıklarımı satır satır ele alıp, yanıtlıyor.. Ama ne güzel yanıtlıyor.. Yıllardır nerdeyse unuttuğumuz bir üslupta.. Saldırmadan, hakaret etmeden, fikre fikirle karşılık vererek.. Yarım sayfa yazmış.. Kısa olsa, aynen alırdım, fikirsizlikleri, takıntıları, aşağılık kompleksleri yüzünden bu ülkede ağız tadı ile tartışmayı unutturan aşağılık kompleksli şarlatanlar da okusunlar, belki biraz yararlanırlar diye..

Can "Hıncal Ağabey, genelde Amerikan sineması hayranıdır. Bu filmde Amerikan sinemasını bulamadı diye kızıyor" diye peşin hükümle işe giriyor ama, yazdıklarımı teker teker ele alıyor ve kendi karşı görüşlerini sıralıyor.. Sadece keyifle okumakla kalmadım. Düşündüm de uzun uzun.. "Can nerede ve ne derece haklı, ben nerde yanılmış olabilirim" diye..

Ama yanıldığımı hala düşünmüyorum.. Büyük Adam, Küçük Aşk, bir sevgi filmi değil.. İçindeki tüm klişeleri, Cumhuriyet yazarı Oktay Ekinci'ye "Bütün haksızlar Türk, bütün haklılar Kürt olmadan da bu film yapılabilirdi" dedirtecek kadar kör parmağım gözüne bir filmin, sevgiyi mi ayrılıkçılığı mı çağrıştırdığı tartışılır.. Aslında final, İpekçi'nin yorumunu tartışılmayacak kadar belirliyor ya..

Can, benim Happy End formatı istediğimi düşünüyor.

"..ve de karşışlıklı bunca sevgiye rağmen çekip giden yetişkin bir kız olsa anlarım, ama bunu beş yaşında bir kız yaparsa, bunun adı, kandır, ırkçılıktır, faşizmdir" deyişimi anlamamakta direnip "Oysa tam tersi olmalıydı" diyor..

İyi düşün Can?..

Olayları yorumlama yetisine sahip, yetişkin bir kız, "Birbirimizi seviyoruz, tamam. Ama bunca olup bitenden sonra biz bir arada yaşayamayız" deyip gitseydi, anlardım. Herkes anlardı Can..

Ama çevresinde olup biteni, dil bilmediği için anlamayan, o yaşta, olayları birbirine bağlama, değerlendirme ve yorumlama gücüne sahip olmayan bir küçük çocuğa, sevgiyi ve rahatı değil, yoksulluğu ve umutsuzluğu seçtirirseniz, bunun adı "Kanlarımız farklı da ondan" da başka şey olur mu?.. Olabilir mi?.. Yani "Türklerle, Kürtlerin bir arada yaşayamayacağı, birbirlerini sevemeyeceği, genlerine yazılmış artık. Bitmiş bu iş" demiyor mu, Handan İpekçi?.

Kendi kendimizi aldatmaya çalışmayalım.. Küçük kızın ilk gördüğü subay resmini yere atıp parçalamasından, teröriste gerilla denmesine kadar, tüm klişeleri ile film, ırkçı ve ayrılıkçı..

Giriş sahnesinde, yerde yaralı yatan ve daha önce bize masum ve barışçı olarak tanıtılan kıza "Vurmayın" diye yalvarırken ateş eden polis klişesi de, açık seçik bir mesaj.. Abdullah Öcalan gibi bir caniyi fiske vurmadan getirip adalete teslim edenler kimler Can?.. Durup dururken filmi böyle bir sahne ile başlatır, sonra o polisi ortadan yok edersen, damga bütün polislere vurulmuş olmaz mı?.. Bu haksızlık değil mi?. Bu ülke insanları ile, polisinin arasına böylesine vahşice bir kin, öfke ve nefret sokan sahnenin sevgi filminde ne işi var söyler misin?.

***
Bu ülke bizim.. Hepimizin.. Dün kutladığımız Cumhuriyet'i birlikte kurduk.. Birlikte yaşatacağız.. Türkü, Kürdü, Rumu, Ermenisi, Yahudisi, Süryanisi, Çerkesi, Lazı ve daha kimbilir nesi ile.. Yüzlerce yıldır öylesine karışmışız ki, artık, kimsede su katılmadıklık olamaz zaten..

Bu vatan bizim.. Ortak paydamız vatanseverlik olursa, tüm ayrılıkçılara rağmen birbirimizi sevmeyi öğreniriz yeniden..

Bazı yanlışlar yapılmış.. Yapılmaya devam ediyor.. Düzelteceğiz.. Düzeltmenin yolu sevgiden geçiyor.. Nefretleri kaşımaktan, yeni kin tohumları atmaktan değil..

Emekli yargıcı babası gibi seven ve her derdinde yardıma koşan Sakine'yi "Asimile kürt" diye aşağılar, daha dünyanın farkında olmayan beş yazındaki kızı, Türkü terketti diye yüceltirsek, söyler misiniz, bir arada yaşamayı nasıl başarırız?..

Entellerimiz bugün kitle halinde bunu yapıyor.. Gerçek entelektüeller, biraz da korkularından susarken.. Konu hassas ya.. Görecekleri tepki korkutuyor onları, susuyorlar.. Susan aydın?.. Oto sansür uygulayan aydın?.. Vah ki vah?..

Can Külahlıoğlu'na bir kez daha teşekkürlerimle..

İşte Türkiye bu.. İşte bu!
Yüzüncü temsil.. Beşyüzbini aşan seyirci.. Hani öyle 3 otuz paraya değil.. Ailecek gittiniz mi, aile bütçesini sarsabilecek bilet fiatları ile..

Mayısta 3 temsil için perde açmışlardı.. Görünüş o ki, yıllarca devam edecekler..

Sultanların Dansı'ndan söz ediyorum..

En son iki ay evvel görmüştüm.. Her gördüğümde biraz daha ileri gidiyorlardı, mayıstaki ilk temsilde "Bundan iyisi olmaz" dedirtmişken bana.. Bu defa ileri gitmemişler.. Hem de nasıl atlamışlar.. Başka bir şey olmuş sanki.. Dekoru, ışığı, müziği ve kadrosu ile.. Bir defa kadroya 50 kişi daha eklenmiş.. Doksanlardı, yarıdan fazla ilave.. O ilave ile sahne nasıl dolmuş.. O zaten muhteşem horon, nasıl akılalmaz olmuş..

Kriz öyle mi?..

İşte işini iyi yaparsan, millet kriz, miriz dinliyor mu bak, koşmak için..

"Biz yapamayız öyle mi?.."

"Aklına bile getirme" demişlerdi, bizde ve dünyada dans sanatını iyi bilenler.. İki sene önce, Kurtuluşun arka sokaklarında ki Staras'ın mütevazi dans salonunda Mustafa Erdoğan "Daha danslar ortaya çıkmadı.. Müzik bile yok. Temel çalışmaları yapıyoruz ama Hıncal Ağabey, sana sadece davul eşliğinde nereye geldiğimizi bir gösterelim" demişti.. Gençler çıktılar ortaya.. Dizildiler.. Davul vurmaya başladı.. Beş dakika sonra "Tamam Mustafa" dedim.. "Bitti bu iş.. Başaracaksınız.." Adam olacak çocuk belli etmişti kendini, ilk adımlarda..

Mustafa Erdoğan ve o gençler bir buçuk yıl askerlik yaptılar. Evlerinden ayrıldılar.. Birlikte yattılar, birlikte yediler ve durmadan, bıkmadan, usanmadan çalıştılar ve bu ülkenin gençlerinin, kendilerine inanılırsa, fırsat verilirse, arkalarında durulursa neler başarabileceğini kanıtladılar..

Dünya çapında bir sanat olayı ile karşı karşıyayız.. Ve bu sanat olayı, kasımda dünyaya açılıyor.. İlk durak İsrail..

11 eylül, nerdeyse anlaşması tamamlanmış projeleri geciktirse de, bu açılım başlıyor.. Şovu Ankara'da izleyen yeni Washington Sefiremiz Mevhibe Loğoğlu "Amerikalıları büyüler bu şov.. Oraya getirmek için elimizden geleni yapacağız" dedi.. Ama İkiz Kulelere çakılan uçaklar, Broadway'i biraz erteleyecek gibi.. Japonya ve Londra öne alındı..

100'üncü şovdan sonra, gençler aralarında bir kutlama yaptılar.. Pastalı ve şampanyalı.. Bu gurur ve coşku gecesinde aralarında olmamı istemeleri beni nasıl mutlu etti.. Keyifle gittim yanlarına.. Mustafa ile bir daha sarıldık, kucaklaştık.. Onun şahsında bütün gençleri kucaklamış, öpmüş gibi oldum..

"Hanginiz büyüksünüz" dedim. Mustafa.. "Ben en büyüğüm" dedi.. "Benden sonra Yılmaz.. En küçük Deniz.."

"O zaman ortancanın kulağını çek" dedim.. "Hıncal Ağabey beni sevmiyor' diye tutturmuş. Bu saplantıdan kurtulsun.. Onu da çok seviyorum.." Gülüştük.. Bir daha sarıldık..

Mustafa "Yeni projeler var, aklın durur" dedi..

Sultanların Dansı, aklımı durdurdu zaten.. Bakalım yenisi ne yapacak?..

Sultanların Dansı, bir rüya.. Bir sihir.. Yaşarken rüya görüyor, büyüleniyorsunuz..

Bir gurur anıtı..

İşte benim gençlerim.. İşte 78 yaşındaki Cumhuriyet'in gençleri.. Gidin ve Atatürk, Cumhuriyet'i niçin gençlere bırakmış görün!..

Onlara inanın.. Onlara güvenin.. Yollarını açın ve "Haydi" deyin.. Gerisini onlara bırakın.. Zaferi göreceksiniz!..

Bu hazzı, bu gururu, bu umudu yaşamanız gerek!..

Nice 100 temsillere Mustafa Erdoğan ve arkadaşları.. Nice 100 temsillere..

Sizi ve size inanıp bu olanakları sağlayan, bu çılgın kumarı oynayanları, hepinizi çok seviyorum!..

Lucescu!..
İşte bu, Lucescu, işte bu!.

Üç gün sonra Galatasaray'ın çok kritik bir Avrupa maçı var diye, kafandaki temel kadrodan vazgeçiyor aslarını dinlendirip, bugüne dek kenarda oturanları, hem de Trabzon gibi bir derbide sahaya sürüyorsan.. Sende bu yürek varsa, o zaman Galatasaray'a layık olabilirsin..

Trabzon gibi bir rakibe, hem de bu kadar eksik bir kadroyu sahaya sürerken, hala hücum futbolu oynuyor, hala üç forvetle diziliyorsan.. Sende bu yürek varsa, o zaman Galatasaray'a layık olabilirsin..

Trabzon maçındaki Lucescu'yu takımlar açıklandığı andan itibaren alkışladım..

"İşte bu" dedim.. "İşte bu Lucescu!.."

Geçen yıl kadro imkanların çok daha zenginken, oyuncularını böyle ekonomik kullansan, Galatasaray, kendisine daha büyük hedef koyamayacağını anlayan Fenerbahçe'nin o komik hedefi "Yüzbaşılığa" çoktan el koymuştu.

Bu yürekli oyuna Ali Sami Yen'deki Nantes maçında cesaret edebilseydin, Galatasaray şimdi, Şampiyonlar Ligi ikinci turunun hazırlık maçı için sahaya çıkıyor olacaktı..

Galatasaray kazanmak için oynar dostum Lucescu.. Çünkü o dünyanın en büyük takımlarından biri olduğunu, tüm dünyaya kanıtlamıştır..

Bu takımı çekemez ve frenleyemezsiniz.. Hakkınız yok..

Nerdeyse yedekleri ile hücum futbolu oynayıp, Trabzon'u darmadağın eden Galatasaray'ı hep böyle oynat. Hep alkışlayalım..

Ülkedeki en yakın rakipleri, yüzbaşılık peşinde koşarken, Avrupa'nın mareşallerine sakın, sakın ha, korku aşılamaya kalkmayın bir daha!..

Medresede tavuklar!..
Sevan Nişanyan'ı Şirince'nin çökmekte olan evlerini kurtardığı, bu gençleri hızla göçtüğü için, nüfusu azalan ve yokluğa mahkum olan köyü dünyaya tanıtıp bir turizm merkezi olarak yeniden yaşama döndürdüğü ve yeni bir umut haline getirdiği için mahkum ettiren kafalar, geçen hafta Erdal'ın sayfasındaki medrese fotoğrafını gördüler mi?.. Romalılardan, Bizans'a, oradan Osmanlı'ya miras Davutpaşa Medresesi, İstanbul'un göbeğinde tavuk çiftliğine dönmüş..

Medreseyi araya kimbilir kimleri katıp, ne torpillerle devralan Türk Diyabet Vakfı, öylece ölüme terketmiş..

Ey Nişanyan'ı asanlar, bu vakfın yakasına niye sarılmıyorsunuz peki?..

"Madem beceremeyecektiniz, niye aldınız be adamlar?.. Niye geri vermiyorsunuz?.." demiyorsunuz?..

Böyle bir ihanet olur mu?.. Böyle bir ihanete göz yumulur mu?..

Burası Türkiye.. Bin yıllık, tarihi tavuk çiftliği yap, kimsenin gıkı çıkmaz..

Bir güzellik yarat, dünyaya tanıt, çarmıha gererler seni.. Hele adın "..yan" diye bitiyorsa..

O ayıp ne zaman temizlenecek, gerçek ayıpların üzerine ne zaman gidilecek, merakla bekliyorum.

SEVDİĞİM LAFLAR
Yanlış trene bindiyseniz koridorda ters tarafa yürümenin faydası yoktur.

Dietrich Bonhoeffer (1906- 1945)

BİZİM DUVAR
AK PARTİ'nin yeni adı : Politikacı Sığınma Evi

Hakan&Utku

TEBESSÜM
Arkadaşı, Temel'e yeni aldığı termosu anlatıyordu:

-Bu nesne gerçekten önemli bi şey.. Yazın ayranı sabahtan akşama buz gibi muhafaza ediyor. Kışın da çayı yine sabahtan akşama

sıcak halde saklıyor

Termosu evirip çevirip inceledi Temel. Ama aklı bir şeye takılmıştı:

-Anlamadığım bir şey var. Bu alet ne zaman yaz, ne zaman kış olduğunu nerden anlıyor?

www.superbahis.com


www.sigortam.net

Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır