kapat
29.10.2001
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi

www.ekdilamerica.com
Dünyadan
Spor
banner
Magazin
Kampüs
Astroloji

Para Durumu
Hava Durumu

Bizim City
Sizinkiler

GREENCARD
Sarı Sayfalar
İstanbul

Cumartesi Eki
Pazar Eki

Künye
E-Posta
Reklam
Arşiv

A T V

Win-Türkçe
ASCII

 

Yurttaş Erkin Koray...


Bu ülkenin ekmeğini, suyunu çok iyi bilen Erkin Koray'a "N'olacak bu memleketin hali" dedik...
Yurttaş Erkin Koray 'leb' demeden, 'leblebi'yi anlattı:

Ben de vatandaşın oy verdiği yere oy verdim. Ama hiçbirinden cevap alamadık... Hep aynı taşa çarptık...

Şimdi 70 sente muhtaçlıktan çok daha kötü durumdayız...

Kaç zamandır, sarsıcı ve acı günler yaşıyoruz.. Gazete sayfaları ve ekranlar bu "acı"ya, yani "kriz"e, "sapır sapır dökülmemiz"e kilitlenmiş durumda.. Fakat, Cumhuriyet tarihinin bu "en tuhaf zamanları"na ilişkin söz, daha çok siyasetçiye, işadamına, analistlere ve diğerlerine düştü... İstedim ki farklı bir ses ne düşünür? Tepkisini, varsa öfkesini nasıl dile getirir?

Hem öyle bir sestir ki.. 40 yılı aşkındır ürettiği besteler ve sahnede dillendirdiği felsefeyle çok özel kalmış bir ses. Ve bu ülkenin suyunu, ekmeğini bilen biri.. Toprağının kokusunu hisseden bir yurttaş.. İstanbul'un hoyratlığına dayanamayıp soluğu İzmir'de alan, daha doğrusu İzmir'e kaçan (dört yıldır) Erkin Koray'la, bir İstanbul seyahatinde(!) sanatsız, sazsız, melodisiz bir sohbet yaptık.. Soru sorulmadı aslında, daha doğrusı hiç soru sormadım.. Sadece, "leb" dedim, o "leblebi"yi anlattı!

* Memleketin hali...
- Türkiye, kendine yetecek kaynaklara sahipken çok kötü bir duruma düştü? Nereye elinizi atsanız altından hırsızlık çıkıyor. Bir belediye başkanı çuvalla paraları alıp götürüyor. Hatta ben diyorum ki hırsızlığın da bir adabı olmalı. Yani nasıl bir suçun cezası vardır, o kadar ceza verirsiniz. Yani bizde yapılan hırsızlık ülkeyi çökertircesine yapılıyor. Şimdi ortaya çıkarılan hırsızlıkların üstü örtülüyor.

* Yurttaş...
- Öyle bir yere geldik ki vatandaşlara kaçacak yer bırakılmadı.. Şimdi en tehlikeli günleri yaşıyoruz Vatandaş gitti, en güdük, parlamentoda doğru dürüst milletvekili bile olmayan iki güdük partiye oy verdi. Ve bir söz var ya, ben buna hiç katılmıyorum; 'Herkes layık olduğu şekilde idare edilir!' Ben buna katılmıyorum. Ben vatandaşımızın uzun yıllardır çok doğru seçim yaptığını görüyorum. Ben de vatandaşın oy verdiği yere oy verdim.. Ama oy kullandığı yerlerin hiçbir yerinden biz cevap alamadık.. Hep aynı taşa çarptık. Hep aynı hırsızlık, hep aynı rüşvet, hep aynı yolsuzluk, hep aynı satılmışlığa çarptık.

* Seçim kanunu...
- Kesinlikle seçim yasasının sivil toplum örgütleri tarafından düzenlenmesi gerekir. Katiyyen Meclis ya da siyasiler tarafından değil. Siyasilerin ne yaptıkları ortaya çıktı.. Siyasiler o hale geldi ki hırsızı kovalayan polisi görevden almaya başladılar.. Bu yüzden sivil toplum örgütleri devreye girmeli.. Hatta, Diyarbakır, Kastamonu'daki sivil toplum örgütünün de fikri alınacak. Yeni bir seçim kanunu yapılacak. Yeni seçim kanununu da halk oluşturacak, bu Meclis'ten hiç kimse karışmayacak, siyasilerden hiç kimse karışmayacak, partilerden kimse karışmayacak. Halk bilir ne yapacağını.

* Türkiye seçmeninin yapısı...
- Türkiye'de cehalet çok yaygın.. Tabii ki Afganistan ya da Nijerya değil Türkiye ama.. Bizim güzel taraflarımız vardı, onlar kayboldu. Bizim misafirperverlik yönlerimiz vardı, bizim bir Osmanlı'dan bu yana bir delikanlılığımız vardı, bunlar bitiyor. Bir de enflasyon da vatandaşı birbirine düşürdü... Yani ben sizden on lira borç isteyemiyorum, çünkü haklı olarak siz benden bir ay sonra bu on liranın faizini de istiyorsunuz. Dolayısıyla bu dostlukları, güzellikleri ortadan kaldırıyor.

* Vergi...
- Kazandığımın yarısını alırsanız elimden, ben onu vermemeye çalışırım. Ama yüzde onuna talipseniz, seve seve bırakırım. Hem bir de vatandaşlık görevimi de yerine getirmiş olmamla gurur duyarım bundan. Belki Batı'da vergiler daha ağır ama kazançlar da ona göre. O vergi alındıktan sonra da vatandaş kendini ayakta tutabiliyor. Zaten onları temin ediyorlar sigortalarla.

HER ŞEY ÖZGÜR OLMALI

* Yazdıkları için mahkum olanlar...
- Sadece düşüncenin değil, her şeyin özgür olması gerekir. Biz Türkler korkak mıyız bu kadar? Değiliz! Niye bu kadar korkaklaştık, onu da bilemiyorum. Birilerinin konuşmasından korkuyoruz, birilerinin yazmasından... Bırakın yazsın! Yazacak bir şeyin yoksa, o zaman dinlersin. Ne yazıldığını okursun, yoksa da susarsın, o konuşur. Mesela, "devlet çetelerden kurtarılmalıdır" denebilmelidir.. Ama yargılanıyor.. Medeni ülkelerde böyle bir şey yok.

* Kemal Derviş...
- Türkiye'de yeterli uzman bulunduğunu düşünürsek getirilmesi gereksiz.. Ama Meclis içinde uzman kişi olmadığı için, uygundur. Her ne kadar geldiğinden bu yana tarzı -mecburen- değişti ve palavra düzenine ayak uydurmak mecburiyetinde bırakıldıysa da kaliteli bir görüntü veriyor... Fakat memlekette bu konuları Derviş Bey'den daha iyi bilen insanlar vardır. Gereksiz ithal olarak düşünüyorum.

* Ecevit-Sezer gerginliği...
- Şimdi bu bir kitapla olacak şey mi? Atsın bakalım bir kitap daha kafasına bir şey olacak mı, dolar üç milyona çıkacak mı, hayır. Demek şimdi bu beklenen bir program. Gerekçe de güzel bir şekilde çıktı. İki tane yaşlı adamın başına yüklendi. Sen kitap attın onun için oldu. Bu kadar komik bir şey olur mu? Aslını yazın. Aslı büyük bir tezgah. Bu vurgun planlandı. Belki 21'inde olmayıp da 28'inde olacaktı. 10 Mart'ta olacaktı, orada bir vesile oldu bu vurgun planlandı.. Ama ben biliyorum ki iki gün önce bankalar bilumum değiştirmelerini, alışverişlerini yaptılar, hazırlandılar yani..

* Çankaya ve Başbakanlık önü eylemler.. Yazarkasa, simitçi vs..
- Hükümet bu kalpten gelen eylemleri belki gözardı ediyor, küçümsüyor. Ne olacak adamın biri kasa atmış orada, birisi açım demiş çırpınmış falan... Ama esas patlayacak olan volkanın zelzeleleri bunlar... Çok tehlikeli bir yerdeyiz. Belki şimdilik sokaklarda yürüyenler tekme tokat içeri atılıyor ama atılamayacağı gün -o da olur belki on bin kişiyi içeri atarsın da yüz bin kişiyi atamayabilirsin içeri - o zaman çok tehlikeli bir durum olur. Oraya gelmeden bir şey olmalı diyorum ben. Ve oraya da geliyor bu gidişle... Çünkü vatandaşın gidecek yeri kalmadı. Mesela DİSK, KESK yürüyor bilmem ne yürüyor, polis çıkıyor sopalar mopalar dağıtıyor. Ya, siz sopayla geliyorsunuz biz de sopayla geliyoruz artık derlerse. Demediler, ama ya derlerse... Şimdi demediler. Büyük bir ağırbaşlılık gösteriliyor halk tarafından bence. Bağırsın ve dinlensin de ne dediği. Dinlenmiyor, döverek susturuluyor. Çok kötü. Sen bugün dövdün, yarın dövdün ben artık bu dayağı yemeyeyim derse, o işin içinden hepimiz zararlı çıkarız.

* Referandum...
- Bir refarandum yapılsa ve hükümet kalsın mı gitsin mi diye sorulsa, galiba yüzde yüz gitsin diye bir sonuç çıkar.. Aynı şekilde Meclis için yapılsa, bir kişi bile kalsın demeyecektir.. Ama ben Kamer Genç kalsın derim(!)

* Neden?
- O kalsın, o lazım bize(!)

* Sanatçıların siyasete katılması..
- Seçim sistemi değişirse sanatçılar gelebilir. Beni de seçebilecek adamın oyu oy sayılırsa gelebilir. Ama sayılmıyor ki! Ben ne aday olabilirim bu şartlarda, ne de beni seçecek adamın oyları da oy sayılıyor.

BABASININ SUÇU...

* İGDAŞ, İSKİ yolsuzlukları..
- Paranın dini imanı olmaz...

* Eski İstanbul, değişen İstanbul..
- Tepkimi ziyadesiyle göstermiş bulunuyorum galiba İzmir'e gitmekle. Ben İstanbul'un bu görüntüsüne dayanamam. Zaten sıhhat durumum da müsaade etmiyor. Bazı şeylere kızıyorum, o kızgınlık neticesinde başıma bir iş gelmesin diyorum.

* İstanbul'un yeni sahipleri..
- Bir Televole kültürüne savruldu İstanbul. Başarılı da oldu. 80'li yıllardan itibaren bu memlekete birtakım hakkı olmayan insanlara olmadık yerlerden para kazanma imkanı temin edildi. Yine devlet soygunu neticesidir. Yani devletimiz soyuldu, biz soyulduk. Böyle bir sistem kuruldu. Bu bizim memleketin yıkılmasına en büyük sebep. Bir de rakamlar da insaf dışı rakamlar. Her bir vurgun gerçekten memleketi diz üstü çökertecek büyüklükte oldu. Dolayısıyla da Televole çıktı ortaya. Şimdi o adamın çocuğu ne bilir? Babasının nereden para kazandığı belli değil? Esas yanlışlıklar babalardan. O çocuğu suçlayamam. Altına en pahalı arabayı vermişsen, cebine de hiç kimsenin, hemen hemen ömür boyu bir işçinin toparlayamayacağı parayı harçlık olarak koyarsan, o çocuğun sıhhatli olması mümkün değil. O zaman gider o türlü eğlenir.

Ben çocuğumu okula göndermiyorum!
Hanİ deve fıkrasında olduğu gibi... "Nerem doğru ki?" demiş. Tamam da, eğitim konusu tam bir döküntü... Ne tarafından tutsan elinde kalıyor...

Üniversitelere giriş sınavı işkencesinden mi bahsedeyim, başarılı olamayanların bütün bir sene boş dolaşmasının ne kadar tehlikeli olduğundan mı bahsedeyim, ilkokul kitaplarındaki "Padişah üç oğlunun boynunu vurdurmuş" gibi dehşet saçan hikayelerin niye kitaplara konduğunu anlayamadığımdan mı, çocukların başlarını sarıp, kafalarına takke geçirip, yabancı bir dili anlamadan ezberleterek bomboş yetiştirme garabetinden mi bahsedeyim? Hangisi söyleyeyim? "Ne çekiyorsak eğitimsizlikten çekiyoruz" derim de, başka bir şey demem. Ben çocuğumu okula göndermiyorum!

Aman Sezer bozulmasın
Cumhurbaşkanı Sezer'e 10 üzerinden 10 veriyor, yıl sonu karnesinin de yıldızlı olarak kayda geçmesini talep ediyorum. Vakarlı, dürüst sağlam bir karakter... Bize çok lazım. Aman bozulmasın...

Düzeni değiştirmek lazım
Şimdi 70 sente muhtaçlıktan çok daha kötü durumlardayız. Eğer biz bunların altından kalkamazsak para da çözemeyecek sorunumuzu. Düzeni değiştirmemiz lazım.. Borcunu hiçbir zaman ödeyemediğimiz bu banker şirketten sürekli neden para alırız, bilmem. Alışveriş yapmakla dibi olmayan bir kuyuya atıyoruz kendimizi. Yanımızdaki kadına yan bakıldı diye cinayet işleriz de para verdiği için bu şirketin bize yaptığı muameleyi nasıl olup da hakaret kabul etmediğimiz ise ayrı bir muamma..

NEBİL ÖZGENTÜRK

www.superbahis.com
www.sigortam.net

Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır