kapat
27.10.2001
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi

www.ekdilamerica.com
Dünyadan
Spor
banner
Magazin
Kampüs
Astroloji

Para Durumu
Hava Durumu

Bizim City
Sizinkiler

GREENCARD
Sarı Sayfalar
İstanbul

Cumartesi Eki
Pazar Eki

Künye
E-Posta
Reklam
Arşiv

A T V

Win-Türkçe
ASCII

 
HINCAL ULUÇ(uluch@sabah.com.tr )

"Öfke ile okumanın keyfi.."

"Öfke ile okumanın keyfi mi olur" dedi, bir arkadaş, dün Ali Bayramoğlu ile ilgili yazımı okuduktan sonra..

Olur dostlar olur..

Hani "Öfke baldan tatlıdır" demiş eskiler, onu geçin.. Eğer bazı şeyleri aşabilmesiniz, hiç katılmadığınız fikirleri okurken de, hem öfkelenir, hem keyiflenirsiniz..

Fikirler size çok ters geldiği için öfkelenirsiniz.. Ama eğer yazı harika bir üslupla yazılmışsa, keyifle okursunuz bir.. "Ne mutlu bir ülkeyiz ki, en ters görüşler bile kendilerini açıklama fırsatı buluyor" diye keyiflenirsiniz iki.. Kesin doğru olduğuna inandığınız fikre, bambaşka bir bakış açısı getirdiği, size "Acaba böyle de olabilir mi" şüphesi verdiği, sizi at gözlüklerinden kurtarıp, yeni ufuklara zorladığı için keyiflenirsiniz, üç..

Mesele nedir bilir misiniz?..

Mesele fikrin size ters gelmesi değildir.. Mesele düşüncenin yanlış olması da değildir.

Mesele düşüncenin, düşünenin, kendi, içten, hesapsız, art düşüncesiz, kendi düşüncesi olmasıdır.

Salı günü, "Sevdiğim laflar"a dikkat eden, bu lafı kesip cüzdanında saklayan oldu mu?.. O kadar önemliydi..

"İsterseniz yanlış düşünün.. Ama ne olur, kendiniz düşünün.."

Gotthold Lessing söylemiş.. Ne zaman?. 1700 diye başlayan yıllarda.. 250 sene falan önce..

Türk basınının büyük ustası Sedat Simavi'nin ilk çıkan Hürriyet'in baş yazısındaki son satırı, sadece bir vasiyet değil, ilkedir, biz gazeteciler için..

"Kalemini satma.."

Son zamanlarda kalemlerin hem de nasıl satıldığının, New York ikiz kuleleri kadar yükselişine şahit oluyoruz.. Okuyor ve görüyoruz.. Adam öteki gazetede olsa, tam tersini yazacak..

Olan mesleğin imajına oluyor.. Çünkü sel gider kum kalır.. Yarın bu yazılarda geçen kişi ve kurum adları unutulur, geriye sadece medyanın satılmışlığı kalır..

Bakın ben Sedat Beyden de bir adım öteye gidiyorum.. Kalemini, kendine bile satmayacaksın..

İnsan kalemini kendine nasıl satar?.. Şöyle satar..

Hepimiz insanız.. İnsancıl duygularımız var, sevgi, sempati, antipati, nefret.. Yazarken, düşüncelerin kendi düşüncelerin değil de, bu duygularının esiri ise, kalemini kendine satmışsın demektir..

"Ben Ali'den nefret ederim. Oturup öyle bir yazı yazayım ki, canına ot tıkayayım" dediniz mi, bitmeye tükenmeye başlarsınız.. Duygularınız "Doğruya doğru, eğriye eğri" demenizin önüne geçiyorsa eğer, o zaman artık düşünceleriniz, kendi düşünceleriniz değildir..

Peki duyguların, düşünceleri etkilememesi mümkün mü?.. İnsan duygusuz robot mu ki, bu ikisinin arasına kesin çizgiler çekebilsin?..

O zaman, duygusal olduğun konulardan mümkün olduğunca uzak durmak gerek..

Yanlış anlamayın.. Övgülerinizde duygusal olabilirsiniz.. Övgünün zaten çok az kullanıldığı ülkemizde, düşüncenize ve kaleminize sansür koymayın. Marifet iltifata tabiidir.. Övün, daha iyiye gitsin..

Ama yergilerde duygusal oldunuz mu, bir güzelliği söndürmeye başlayabilirsiniz.. O zaman susun..

Bana "Uzun zamandır Sezen yazmıyorsun" diye ısrarla soruyor, dostlar ve okurlar mesela.. Yazmıyorum.. Çok zor durumda kalmasam, Tarkan ve Sertab da yazmıyorum, mesela.. Onların, şovlarına, konserlerine de gitmiyorum.. Plak ve kasetlerini de dinlemiyorum..

Niye?.. Çünkü bana hiç hakketmediğim şekilde davrandılar ve kırdılar.. Çok kırdılar.. İnsan en çok sevdiğine en çok kırılıyor.. Yazarsam, kalemim bu kırgınlığın etkisinde kalabilir.. O zaman yazmam.. Yazmıyorum.. Konserlerine gitsem, duygularım oradaki güzellikleri değil, aksaklıkları görmeme yönlendirebilir beynimi.. O zaman uzak dur..

Lafı nereye getirdik..

Ali Bayramoğlu idi çıkış noktamız..

Ali kendi düşüncelerini, doğrusu yanlışı ile kendi düşüncelerini yazan bir kalemdi. Onu 20 yıldır tanıdığım için bilirim..

Diyelim askeri eleştiriyorlar bu ülkede.. 10 yazardan sekizinin amacı askerlik kurumunu yıpratmaktır. Bu amaçla yazının başına oturur.. Öyle düşündüğü için, ben yazayım, belki dikkate alır, belki düşünür, incelerler diye yazan, içten yazan, peşin hükümsüz, iyi niyetle yazan geride kalan iki kişi var ya, o iki kişiden biri Ali'dir işte..

O sekizle, o ikiyi ayırmayı başardınız mı işte, o zaman ".. nerdeyse topuna karşı olduğunuz fikirleri, kendi gazetenizde öfkeyle okumanın keyfi"ni yaşamaya başlarsınız!..

Tecelli'den Abuzittin'e mektuplar*

Abuzittinciğim, Sen de benim gibi dalgınsındır.. Unutma haa, yarın saatler bir saat geri alınacak.

"Kış saati" başlıyor. Kimbilir gene ne kadar çok enerji tasarruf etmişizdir. Büyüklerimiz bunu iki üç gün içinde açıklarlar. Biz de milletçe iftihar ederiz.

IMF de hala "Yeterince tasarruf yapmıyorsunuz" diye bastırıp duruyor.

Kim bilir bilmem kaç milyon kilovat saat enerjiden tasarruf etmiş olacaz..Yetmez mi?

Yalnız anlayamadığım, büyüklerimizin bu hesabı nasıl yaptığı? Bu tasarrufu nasıl ölçüp biçiyorlar.. Hani bin liran vardır da sekizyüzünü harcar geri kalanını tasarruf etmiş olursun.. Bu enerji.. Bunu neyle ölçüyorsun, kimi kimle topluyorsun.. Yoksa sallıyor musun? Çünkü Abuzittinciğim, biz, insanları evlerine kapatıp ahırdaki büyük baş hayvan sayar gibi gibi tek tek saymaya kalkıyoruz onu bile beceremiyoruz..

Sen bizim büyüklerimizin şimdiye kadar yaptıkları bi hesabın tuttuğunu duydun mu? Ben duymadım.. Elektrik işi de tutmuyordur! Yalçın Bayer'in sütununda okudum. Adana'dan Tahir Bıyıklıoğlu diye bi vatandaş "Bu uygulamada bi hata var kışın saatler geri alınmasın.. Düşünebilen insanları göreve çağırıyorum" diyor..

"Düşünebilen insan.." O da ne demek? Benim bildiğim hindiler düşünür!

Ankara'ya geldiğimde eski dostları daima ziyaret ederim.. Onlardan biri Ortadoğu Teknik Üniversite'sinin kapısına yakın bi yerde oturur... Üniversitenin kapısına, olsa olsa beşyüz metre mesafede, yolun kenarında bi çukur var.

İki metre filan.. Elele tutmuş iki kişiyi yutar. O kadar da geniş.. Esasında kuyu demek lazım. Üstü açık! Elektrik idaresi mi, doğal gaz mı yoksa, telefoncular mı her kimse kuyuyu açmış bi güzel de betonlamış ama ben iki yıldır ordan geçerim iki yıldır da üstünü örten yok. Ayrıca, yol orada o kadar daralıyor ki kaldırım da yok. İnsanlar iki taraflı, caddeden yürüyorlar. Kuyu tarafındaysan biraz da daldıysan, düşüncelere, gürp içerdesin.

Netekim daha geçen gün bi çocuk düşüp kolunu kırmış. Hayır beyin kanamasından da gidebilirsin ama mahalle halkı kendine göre önlem alıp içine bi kısım taş toprak doldurmuşlar.. En üstte de iki araba lastiği, yani yumuşak iniş yapıyorsun. Oraya sopa gibi bi şey dikip, dikkati çeksin diye üzerine bez gibi bişey de bağlamışlar. Ama herşeye rağmen günde bi kaç kez arabaların tekeri çukura giriyor. Niye giriyor, orası üstelik bi de viraj.. Belediye otobüsüyle karşılaştın mı ya otobüse girecen ya çukura..

Şimdi o yoldan binlerce ODTÜ'lü genç geçiyor.. Onların hocası, profösörü geçiyor.. Efendim o mahallede oturan yargıcı, hakimi, doktoru, ebesi, memuru, askeri, sivili binlerce adam da geçiyor.. O çukur da öyle yıllardır üstü açık duruyor. İnsanlar da patır patır içine düşüyor. Yav bu ne biçim iştir Abuzittinciğim..

Hani vatandaş, "Düşünen insanları göreve çağırıyorum" diyor ya.. Bilader bi çukurun üstünü örtmekten veya sorumlusu kim ise ona örttürmekten aciz insanlar arasında kaç tane "Düşünen" çıkar? Biz buyuz.. Bizi yönetenler de içimizden çıkmıyor mu? Yarının yöneticileriyse işte ODTÜ'lüler. Her an içine düşebilirler, ki mutlaka birileri düşmüştür, çukura teslim!

Münasip yerlerinden öperim Abuzittinciğim.

Kardeşin Güneş

Biz şerefsizler..
Önce Star'da okudum.. "Yanlıştır" dedim.. Akşam televizyonda baktım.. "Şerefsizler" diye bas bas bağırıyor..

Bağıran Fenerbahçe Kulübü Başkanı, "Şerefsiz" olanlar da, Türk spor basını olunca, olayı geçiştirmek mümkün değil..

Aziz Yıldırım'ı yargıladığım sanılmasın.. Maç sonudur, öfkelidir, kendini tutamamıştır, ne bileyim bin türlü özürü vardır, ya da muhataplarını gayet iyi tanıdığından onlara layık oldukları şekilde yanıt vermektedir, bilmem..

Bildiğim, anında bildiri yayınlamakla ünlü Fenerbahçe yönetimi, başkanlarının tüm spor medyasını hedef alan bu sözlerine bir açıklama, bir özür getirme gereği duymadı.. Burdan yola çıkıyorum..

Türk spor medyasına bakın, o günden beri.. Üzerlerinde ölü toprağı, lafı yutmuş oturuyorlar.. En ufak tepki yok, Star'da Büşah dışında.. Hadi medya korkuyor, bu ne onursuz korkuysa.. "Başkanı kızdırırsak, Fener'le haber kapılarımız kapanır" diye.. Peki, artık TSYD Kupası gibi, bizi üç büyüklerin yıllarca kıçını yalamaya mecbur eden turnuva da olmadığına göre, Türkiye Spor Yazarları Derneğinin çıtını çıkarmamasına ne demeli?..

Aziz Yıldırım bize "Şerefsizler" demiş..

Eskilerin dediği gibi, sükut ikrardan, yani kabulden geldiğine göre, başkan haklı olmalı.. Öyleyizdir zahir..

Sevimli Fatih!..
Fatih Terim, bu yeni reklamında ne kadar cana yakın, ne kadar sıcak, ne kadar içten?.. Nerde o ilk filmindeki, kasıntı, kendi çocuklarına bile duyarsız imparator, nerde bu çocukla çocuk olan, babacan adam..

İki film arasındaki fark, Terim'den mi geliyordu, yoksa, yapımcı Ali Taran'dan mı bilmem.. Ama Fatih dostuma bir tavsiyem var.. İşte hep bu adam ol.. Herkese karşı.. Sevecen, hoş görülü, mütevazi ve sana yönelik tavsiye ve eleştirileri güler yüzle dinleyen..

Efendim, film Pepsi reklamından çalınma imiş.. Hadi ordan.. Aldatmaca denen şey, yer yüzünde insan oğlunun göründüğü günden beri var. O zaman, Pepsi de çalmış birinden fikri.. Bu kadar gaddar, bu kadar şüpheci olmayalım.. Telsim reklamı, ayni espriyi, Pepsi'den bin kat iyi işlemiş.. Ellerine sağlık.

TEBESSÜM
Sibel Ataç göndermiş..

Şehirlerarası yolculuk sırasında, hemen şoförün arkasında oturan Temel, şoföre seslenmiş:

-Kaptan, sekiz saattir yol alıyoruz, bu teyp de devamlı çalıyor. Kafamız şişti de..

Şoför nazik:

-İsterseniz kapatabilirim.

Temel'den başka öneri gelmiş:

-Yok kapatma.. Bi boş kaset koysan da kafamızı dinlesek.

SEVDİĞİM LAFLAR
Aşkın karşıtı, nefret değil, umursamamaktır. Sanatın karşıtı, çirkinlik değil, umursamamaktır. İnancın karşıtı, sapkınlık değil, umursamamaktır. Hayatın karşıtı, ölüm değil, umursamamaktır. Ellie Wiesel

BİZİM DUVAR
Amerika'nın inadı boşuna, bulamıyorlar işte adamı. Usame, "Elma.. Elma.." çık artık!..

Hakan&Utku

www.superbahis.com


www.sigortam.net

Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır