kapat
27.10.2001
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi

www.ekdilamerica.com
Dünyadan
Spor
banner
Magazin
Kampüs
Astroloji

Para Durumu
Hava Durumu

Bizim City
Sizinkiler

GREENCARD
Sarı Sayfalar
İstanbul

Cumartesi Eki
Pazar Eki

Künye
E-Posta
Reklam
Arşiv

A T V

Win-Türkçe
ASCII

 

Bebeklere Süreyya adını boşuna vermediler


Mahzun Prenses Süreyya, gezgin ve fırtınalı bir hayat sürdü. Bu hayata yakışan dramatik bir sonla da dünyadan ayrıldı. Bir aşiret liderinin kızı olarak İran'da doğdu. Alman annesinin yanında büyüdü ve Avrupa'nın en iyi okullarında yatılı okudu
Yıldırım aşkıyla tutulduğu İran Şahı Rıza'nın koluna, Christian Dior marka gelinliğiyle giren Süreyya, bir peri masalında yaşamayı düşlüyordu. Fakat anne olamadığı ve Şah'a çocuk veremediği için çıktığı uzun Avrupa yolculuğunun son durağı Paris'te yalnızlık içinde önceki gün ölüp gitti... Şah ile evlendikten sonra zümrüt yeşili gözlerinin güzelliği sayesinde tüm dünyada doğan binlerce kız çocuğuna adını verdiren gezgin prenses fırtınalı ve dramatik yaşamına yakışır bir şekilde ebedi yolculuğuna çıktı.

İran'ın İsfahan kentindeki Bakhtiary aşireti liderlerinden Halil Esfandiary, sahip olduğu zenginlik sayesinde sık sık Avrupa yolculuklarına çıkıyordu. 1920'li yılların başında gittiği Almanya'da, Moskova da doğan ve Berlin'de büyüyen Eva Karl adlı genç bir kız ile tanışan Aşiret Ağası Halil Esfandiary ailesinden evlilik için gerekli izni güç bela aldı.

"ADI SÜREYYA OLSUN"
Güller kentine getirtilen genç Alman kızı Eva Karl ile 1926 yılında evlenen Ağa, eşinin dinini değiştirmek istememesini saygıyla karşıladı. Oldukça mutlu geçen evliliğinin 6. yılında, 22 Haziran 1932 tarihinde Alman gelin bir kız çocuğu dünyaya getirdi. Dünyaya gelen kızının verdiği mutluluk ve eşine olan aşkıyla harıl harıl isim arayışına giren genç Ağa, sonunda 3 dinde birde kullanılan uluslararası bir isimde karar kıldı: Süreyya... Kökü İbranice'den gelen Süreyya'yı beğenen genç anne Eva, eşinin kararını onayladı. Avrupa'da geçirdiği yılları sayesinde, klasik ağalara tezat bir dünya görüşüne sahip olan Halil Esfandiary, kızının bakımını annesi tarafından tamamen üstlenilmesine ses çıkarmadı. İşte bir prenses böyle doğdu.

SÜRGÜN YILLARI BAŞLIYOR
Dünyayı saran savaş rüzgarları karşısında milli birliğe daha çok sarılan Şah Rıza Pehlevi, aşiretlere ait toprakları ardı ardına millileştirirken, Bakhtiary ailesi de bundan nasibini aldı. Toprakları tamamen millileştirilen Halil Ağa, kızını ve eşini alarak, Almanya'ya gitti. Burada kısa bir süre kalan aile, maddi sıkıntının baş göstermesi üzerine tekrar İran'a geri dönmek zorunda kaldı. Almanya'da gördüğü film ve afişlerinden çok etkilenen Süreyya, daha 9 yaşında olmasına rağmen ünlü bir sinema aktrisi olmayı düşlüyordu. Sinema ile ilgili hayallerini sık sık annesi ve babasına anlatan Süreyya, filmlerde gördüğü rolleri oynamayı da bir eğlence haline getirdi. Okul yaşı geldiğinde özel eğitime tabi tutulan Süreyya, aynı anda hem Almanca hem de Fransızca eğitim aldı. Özel hocalar ve annesi tarafından eğitilen geleceğin prensesi, anadili Farsça eğitim almadı. Müslüman baba ve Hıristiyan anneden olan Süreyya'nın kişiliği üzerinde Hıristiyanlık daha etkili oldu. Farsça'yı çok iyi bilmediği için İslam eğitimini hiç almayan Süreyya, ileriki yıllarda daha çok Hıristiyanlığın izlerini taşıdı. Toprakları millileştirilen ve işleri yolunda gitmeyen baba Halil Esfandiary, İkinci Dünya Savaşı biter bitmez kızını ve eşini yanına alarak Zürih'e yerleşti. İran'a yönelik ticaret işleriyle uğraşan Halil Ağa, kızının eğitimini yine eşine bıraktı.

KUSURSUZ EĞİTİM
Sürgünler, yolculuklar yüzünden normal eğitimin bir türlü düzenli bir şekilde sürdüremeyen Süreyya, ailesi Zürih'e yerleştikten sonra İngiliz Misyonerler tarafından kurulan katolik eğitim veren bir enstitüye yazıldı. Burada bir süre eğitim gören Süreyya, daha sonra Montrö kenti yakınlarında bulanan çok iyi bir yatılı bir okula yerleştirildi.

Fransızcasını iyice geliştiren Süreyya, ailesine hemen hergün sinema aktrisi olmak istediğini söylüyordu. Hatta bunun için tiyatro ve sinema üzerine kütüphanelerde saatlerce araştırma yapmaya da başlamıştı. Süreya, hedefine doğru emin adımlarla yürürken, babası ilk defa eğitimi konusunda fikrini belirtti. Örnek bir kız yetiştirmeyi arzulayan Halil Ağa, Fransızca ve Almanca'yı mükemmel derecede bilen kızını, İngilizcesini geliştirmesi için Londra'ya göndermeye karar verdi. Londra'ya gelir gelmez hemen tiyatro ve sinema üzerinde eğitim veren okullardan birine yazılan Süreya, kısa sürede İngilizcesini mükemmel bir şekilde geliştirdi.

LONDRA YILLARI
Eğitimini sürdürdüğü Londra'da varlıklı ailelerin çocuklarıyla ilişki kuran Süreyya, ileride evleneceği Şah Pehlevi'nin kız kardeşi ile dostluk kurdu. Birlikte gezintilere çıkan, fotoğraflar çeken iki genç kızın dostlukları Süreyya'nın Şah'tan ayrılmasından sonra da devam etti. Oldukça serbest yetiştirilen Süreya, Londra'da tek başına geçirdiği günlerinde hayli mütevazı günler geçirdi.

Çöpçatanı müstakbel görümcesi
Şah'ın kızkardeşi Süreyya'nın yakın arkadaşıydı. Halası ise Saray'a yakındı. Süreyya iki koldan Şah'a tanıtıldı

Süreyya Londra'da geçirdiği yalnız günlerinde zamanının büyük bir bölümünü mektup yazmaya ayırıyordu. Genç Süreyya'nın en çok mektuplaştığı kişilerden biri Tahran'da yaşayan halası Furug Safar'dı. Saray çevresi ile iyi ilişkileri olan hala, Şah'ın annesi ile olan dostuğuyla tanınıyordu. Süreyya, halasına gönderdiği mektuplarına sürekli kendi resimlerini ilave ediyordu. Bir mektubuna hayatını değiştirecek bir fotoğrafını da koydu.

Yemyeşil gözleri ve iyice serpilmiş bedeniyle mükemmel Süreyya'nın fotoğrafını alan halası hemen, 1949 yılında Mısır Prensesi Fevziye'den ayrılan Rıza Pehlevi'nin annesine koştu. Şah'ın annesine yeğeni Süreyya'nın fotoğrafını gösteren hala, Şah'a en uygun gelinin yeğeni olduğunu söyledi ve Şah'ın annesini ikna etti.

Tahran'da çöpçatan hala Saray çevresini ikna ederken, Londra'da da bu görevi Şah'ın kızkardeşi Şam ele aldı. 1950'li yılların ortalarında yine birlikte oldukları bir gün konuyu Süreyya'ya açan Prenses Şam, "Senin gibi genç bir kızın erkek kardeşimle evlenmesi harika olur" diyerek isteğini belirtti. Tahran'daki Gülistan Saray'ında ise Şah son sözünü söylemek için bekliyordu...

YALNIZLIĞI UNUTMAK İÇİN PARİS'TE ALKOLE SARILDI
Süreyya, ünlü bir sinema yıldızı olmayı düşlerken, Şah Rıza ile 1951'de evlendi. 7 yıl süren evlilik boyunca Şah'a bir türlü çocuk veremedi. Bunun için de saltanattan, saraydan ve Şah'tan ayrılmak zorunda kaldı. Son dönem Paris'e yerleşen Süreyya, yalnızlığı ve hüznü unutmak için kendini alkole verdi...

YARIN:
* Dillere destan düğün

* Prenses'in Türkiye günleri

www.superbahis.com
www.sigortam.net

Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır