Yerel yönetimler yasası "reform" adı altında Meclis'e dayandı.
Peki, ne değişiklikler getiriyor?
Hepimize hayırlı olsun ki, yeni vergi kazıkları getiriyor...
Devlet vergi kestikçe kendi cebine giriyormuş gibi sevinen üç beş geri zekalıya baksak, bu kafayla sürünmek müstehak size diyeceğim ama bu arada millet yandığı için kıyamıyorum.
"Fon"lanan bankalara devletin koyduğu "takviye parası" 8 milyar dolar civarında iken...
Devlet bankalarının "görev zararı" 20 milyar dolara ulaştı ya...
Tereyağından kıl çeker gibi terskepçe ettiler bütün kavramları:
Aldığı krediyi ödeyemeyen veya yasaların izin vermediği tarz ve miktarda kredi kullanan işadamı "hortumcu" olurken, devletin çarçur ettiği paranın adı "görev zararı!"
Bizim vergilerimizden 20 milyar dolarcık nasıl oluyor da buharlaşıyor, biliyor musunuz?
İlle de hırsızın uğursuzun cebine gitmiyor canım telaş etmeyin, memura maaş, köylüye subvansiyon, bilmem nereye bilmem ne adı altında harcanıp gidiyor.
Bildiğiniz gibi devletin yaptığı bütün harcamaların "kamusal" bir "ismi" var...
Hem yasal hem heybetli isimler.
Sistem şu:
Devlet senden aldığı vergiyi istediği gibi harcamakta özgür!
Ama sen vergiyi veremediğin zaman prangalara gerileceksin!..
Fakat bu "son derece özel Türk mali ve idari sistemiyle" yaşayan halkımızın, tek çilesi bu mu?
Rica ederim...
Belediyelerimizi unutmayalım!
Baksanıza günlerdir, İstanbul belediyesindeki "İGDAŞ saat okuma sistemleri" hakkında açıklama üzerine açıklamalar yapılıyor.
Bizim anladığımız kadarıyla, İGDAŞ yönetimi, saat okuma işlerini bir takım firmalara vermiş...
Yok şu kadar dolardan, şu kadar cent'ten okuyorlarmış bir tek saati!..
Milyonlarca abonenin "okunması" tabii ki servetler tutuyor, sonra da aboneden bu parayı kuzu kuzu topluyorlarmış...
Bizler de "koyun koyun" ödüyormuşuz...
Öyle görünüyor ki, milyonlarca İstanbullu yıllardır usulüne uygun bir biçimde okunup üfleniyormuş İGDAŞ'a yakın bir takım şirketler marifetiyle...
Bakınız!..
İstanbul Belediye Başkanı Ali Mütfit Gürtuna, Akit gazetesine gitmiş vaziyeti anlatmış...
Demiş ki:
"Biz 35 cent'e okutturuyoruz saatleri, halbuki Sözen zamanında bir saat 10 dolara okunuyordu."
"Adi kartel medyası" başkanı ne anlatsa dinlemeyecek ya, o da koşmuş neredeyse Bin Ladin'in Türkiye mümessilliğini üstlenmiş olan Akit'e açıklamada bulunmuş...
Eğer iddia doğru ise, "Sözen" zamanında İstanbullu'nun "sosyal demokrat bir biçimde" soyulması, daha sonraki dönemde yine aynı İstanbullu'nun "abdestli bir çete tarafından soyulmasına" sebep ve bahane teşkil eder mi acaba?..
Bence etmez!
Söylemek istediğimi daha açık ifade edeyim:
Hangi tarafça ele geçirilmiş olursa olsun, belediyeler Türkiye'de, halkın soyulup soğana çevrildiği bir bataklık durumundadır.
En masum ifadeyle, yüzlerce hazır yiyici ve politik asalağın halkın sırtından geçindiği bataklık vaziyetindedir.
Halk jürileri, belediyelerin bütçelerini denetleyebiliyor mu?
Bana onu söyleyin.
Eğer denetlenemiyorsa, orada mutlaka pislik vardır.
Kimisi sosyal demokrat kisveyle okuyacak saatleri, kimi cübbeyle, takkeyle okuyup üfleyecek bizi!..
Üflenen değişmedikten sonra!..
Üfleyen bulunur her zaman!
Gürtuna, "Benim 35 cent'e okuttuğum saati Sözen 10 dolara okutuyormuş" diye neden daha önce suç duyurusunda bulunmuyor da, kendisi suçlanınca açıklıyor bunu?..
Bu bile büyük ayıp...
Bu halka büyük günah değil mi?..
Merkez sağcı bırakıyor, sosyal demokrat alıyor, o bırakıyor dinci alıyor, o bırakıyor milliyetçi alıyor, o bırakıyor sıra gene sosyal demokrata geliyor, sirkülasyon böylece devam ediyor!
Ayıptır!.. Günahtır!..