  
İnanarak çalıyorlar!
Dün, Refah Partisi yardımıyla aklanan TEDAŞĞTOFAŞ ihale yolsuzluklarını hatırlamıştık. Aynı dönemde Tayyip Erdoğan'ların, Erbakan Hoca'ların nasıl trilyoner olduklarına sıra gelmemişti. Tayyip Erdoğan'ın "Ülker bayiliğinden çok para kazandım" şeklinde açıkladığı, Ülker'in ise hemen "Bizim bayiliğimizle böyle paralar kazanılmaz" itirazını yaptığı trilyonların nasıl kazanıldığı ortaya çıkmaya devam ediyor. Ama hayrettir bakanlıklardaki yolsuzluklara bas bas bağıran medya (gerçi buna rağmen sonuç ne oluyor, ona bakmalı) nedense belediyelerdeki yolsuzluklara aynı ilgiyi göstermiyor.. İstanbul Belediyesi'nde verilmiş haksız ihaleler, böylelikle hortumlanan trilyonlara dünkü haberlerde İGDAŞ'daki "doğalgaz tanıtımı" rezaleti eklenmişti. 225 milyarlık işe 1,6 trilyon!
Ohh... Ortaklıklar, aklanmalar, transferler.. Sonra da en lüks otellerde çocuklarına trilyonluk düğünler, balayı seyahatleri, yurtdışı tahsilleri, villalar, en lüks mağazalardan dekorasyonlar.. Hoca'nın bilmem kaçıncı kez (50 miydi?) torunlar dahil ailece Hac seyahatleri, bilmem kaç milyon dolarlık yalıları..
İşte Allah korkusu diye buna derim ben.. Milletini bir an düşünmeden onun paralarını eşine, dostuna, kendine, partisine aktaranlarda muhakkak vardır bu korku..
Fazla uzatmayacağım; dolar 600 bin TL. iken aldıkları borçları, bugün üçe katlandığı için ödeyemeyen, çocukları ve eşi alacaklılar tarafından ölümle tehdit edilen, bu nedenle organlarını satmak isteyen bir okurumun mektubu ile meşgulum.
Okuduktan sonra bakanlık ve belediyelere fakslamayı da düşünüyorum..
Deli mi bunlar?
Önceki akşam NewYork'ta yaşayan bir Türk arkadaşımla konuşuyorum. Hiç rastlamadığım kadar öfkeli.. Adeta burnundan soluyor. Daha ben "Merhaba" derken konuya girdi ve "Yazın şu saçmalığı Allahaşkına" diyerek başladı anlatmaya.
Bu hafta NewYork Times'ın 'Pazar Magazin' ilavesinin kapağı ve içinden 4 sayfa DHKP-C üyesi Fatma Yıldız'a ayrılmış. "Adalet Bakanlığı'nın ilgisizliğinden, insan haklarından dem vurarak 4 sayfa reklam yapmışlar.. Hani artık akıllanmışlardı, hani bunları terör örgütü kabul ediyorlardı. Amerika bence halâ akıllanmadı!" diyor arkadaşım.
Biz burada terörden, savaş haberlerinden bunaldık. NewYork'ta yaşayan ve günün 24 saati o korkuyu hisseden, TV'lerde her an 'yeni bir saldırı anında neler yapılması gerektiğine" dair programları izleyenlerin duyguları bizden daha yoğun olduğu için bu durumlara karşı öfkeleri de daha yoğun.
Öte yandan İngiliz Konsolosluğu İngiltere'ye seyahat yapmak isteyen Türk işadamlarına, orada okuyan öğrencilere terörist muamelesi yapıyor. "Karşılıklı görüşmeden vize vermeyiz" dedikten sonra gayet aksi tavırlarla sürdürdükleri görüşme neticesinde de olmadık zorluklar çıkarıyor. Londra'da Westminster Üniversitesi'nin "Uluslararası İlişkiler" bölümünü bitirmek için tek dersi kalan tanıdığım genç kız görüşmeye gideceği okuluna bu yüzden gidemedi. ABD ve İngiltere'nin yaptığı nasıl bir NATO müttefikliğidir? Yani "Sen desteğini ver ama biz sana kazığımızı atalım.." Var mı böyle şey?
Dışişleri Bakanlığı'nın bu konularda gözünü iyice açması gerekmez mi?
İzin verir misiniz?
Sevgili okurlarım, son beş altı yıldır hiç tatil almadan çalıştım. Ne yaz, ne yılbaşı, ne bayram demeden. Hiç şikayet etmiyorum, sizlerden gelen tepkiler, gösterdiğiniz ilgi, takdir öyle bir motivasyon sağladı ki vaktin nasıl geçtiğini anlamadım.
Son olarak bu yaz bir hafta on gün tatil yapıp dinlenmeyi düşündüm ama "Şu olay da geçsin, bunu da atlatalım, öyle alırım" derken yaz bitti. Malm biz yazarlar (çoğumuz) herhangi bir olayda, en önemli yorumun kendi yorumumuz olduğuna inanır, biz yazmazsak neredeyse o olayın çözülemeyeceği duygusuna kapılırız. Ben de zaman zaman aynı aldatıcı duyguya kapılmakla birlikte daha çok kendimi sahildeki deniz yıldızlarını tek tek toplayıp, kurtarmak için denize atan adama benzetiyorum. Hani şu "Binlerce deniz yıldızı var. Senin toplaman ne farkeder ki" diye soranlara, elindeki yıldızı denize atarken "Bakın, onun için farketti" diyen adama..
Hiç değilse birkaç 'deniz yıldızı' kadar bir başarıda da hakkım olduğunu sanıyorum. Tek bir örnekle hatırlatmam gerekse "Medeni Kanun değişikliği"nin Adalet Komisyonu'ndan geçmesi için yıllar boyu basında en fazla destek veren yazar olduğumu söyleyebilirim. Gerçi olması gerektiği gibi "şu andaki mevcut evliliklerde edinilmiş mallara"da uygulanmak üzere geçmedi. Ama hiç değilse bundan sonraki evliliklerde kadınlar haksızlığa uğramayacak.
Haksızlık deyince.. Beni şu anda basındaki kadınların uğradığı haksızlıklar da çok ilgilendiriyor. Türkiye'nin en iyi kadın yazarları krizde işini ilk kaybeden yazarlar oldular. Bir iki medyatik istisna dışında kadınlar basında halâ erkekler tarafından yok sayılıyorlar.. Bu medyatik hanımların söylediği gibi kimseye torpil yapılmıyor. Kadınlar hep mücadele vermekteler. Bir erkek egemenliğidir hüküm sürüp gidiyor.
Bugünden başlayarak bir süre tatil alıp dinlenmek ve tatilimde bunları düşünmek istiyorum. Bir süre ayrı kalacağız. Kendinize iyi bakın olur mu? Sevgilerimle!
İnönü kurtarmış!
Erdal İnönü'nün kayınbiraderi Selim Sohtorik yaptığı borçlarla kızkardeşi Sevinç Hanım'ı ve eniştesini sıkıntıya sokmuş. Emlakbank'a borç 2,6 trilyon.. Dile kolay..
Erdal İnönü, Sohtorik'in bazı şirketlerinde hisse sahibiymiş. Eşi ise borca kefil olmuş. Sonuçta haciz memurları Anadolu Hisarı'ndaki yalının kapısına dayanınca Erdal Bey elinde yalının ve içindekilerin Erdal-Sevinç İnönü Vakfı'na ait olduğunu belirten belgeyle çıkmış ve yalıyı kurtarmış.
Haber "Erdal İnönü ilginç bir yol buldu!" diye veriliyor. Bana, bu ortamda espri gibi gelmedi. Aksine böyle bir imkanı olmayan sade vatandaşa haksızlık gibi geldi. Nedenini sorarsanız, haberde bu vakfın hangi kamu hizmetini yaptığı, bugüne kadar kime ne yararlar sağladığı belirtilmemiş. Bunu en kısa zamanda açıklamalılar. Aksi takdirde 'demokratik sol' anlayıştaki Erdal Bey'in söylemiyle yaşamının çelişkide olduğunu düşünecek millet!
|