"Hikâyeyi" Cumhurbaşkanı Denktaş'tan dinledik.
"Bir tarihte" prenses Margaret, Kıbrıs'a gelmiş.
İngilizler, önceden bildirmişler ki, "Prenses, Türk kahvesi isteyebilir."
Yemekten sonra prenses "Türk kahvesi" rica etmiş.
"İlk kez içiyorum" diyerek, içerken...
Birden Denktaş'a dönmüş:
- Kahve bitti... Şimdi çamur gelmeye başladı... Ne yapacağım?
Denktaş anlatmış ki "o, çamur değildir... Kahvenin telvesidir."
Prenses:
- Peki, bir işe yarar mı?
- Elbette... Şimdi fincanı ters çevirip, kapatın... Ortaya falınız çıkacak.
Prenses heyecanlanmış.
Rauf Denktaş "hayatında ilk ve son kez" fala bakmaya başlamış:
- Muhteşem hanımefendi... Sizi çok seven ve İngiltere'ye dönüşünüzü dört gözle bekleyen bir erkek var.
Prensesin suratı asılmış.
Yemek "soğuk bir şekilde" bitmiş.
"Nedenini" Denktaş'tan dinleyelim:
- Meğer prensesin, kocası ile arası açıkmış... Nitekim iki ay sonra boşandılar... Biz baltayı taşa vurmuşuz.
***
Kıbrıs dönüşü, İstanbul, Sarıyer'de, deniz kenarında "şöyle bir tabela" gördük:
- İyilik de yapsan, denize atma.
"Çevrecilik adına" ilginç bir slogan.
İstanbul'dan Ankara'ya geçtik.
Esenboğa'da uçaktan inileceği sırada...
Ön koltuklardaki yolcular, "daha arkadaki birine" yol verdiler.
Birinci yolcu:
- Efendim, siz önden buyrun... Dünya şampiyonumuzsunuz.
İkinci yolcu:
- Siz olimpiyatta altın madalya kazandınız... Önden yürümelisiniz.
Üçüncü yolcu:
- Siz yabancı ellerde bayrağımızı dalgalandırdınız... Hepimizin önünde olmalısınız.
Herkesin "itibar ettiği" kişi, eski dünya ve olimpiyat şampiyonu güreşçimiz Ahmet Ayık'tı.
Baktık, "gözleri nemlenmişti."
Gazetede, merkezi Essen'de bulunan Türkiye Araştırmaları Merkezi Başkanı Prof. Faruk Şen'le buluştuk.
- Faruk Hoca, Avrupa basınında bizimle ilgili iyi şeyler çıkıyor mu?
- Hiç sorma... Bak şu Fransız gazetesine... Bir Nataşa demiş ki... Türkiye'de ekonomi tıkanıyor... Bu gidişle Türkiye'de bize ekmek yok... Bir süre sonra güzel Türk kadınları Rusya'ya gidip, Nataşa olmaya başlar.
Hoca'yı dinleyince, bütün neşemiz kaçıverdi.