  
At gözlüğü ile bakanların doğruları..
"Genellikle Sabah gazetesini okurken, Hıncal Uluç bölümü çoğu zaman endişe verici oluyor.. Her seferinde 'Acaba Hıncal Uluç hangi üslubu kullandı da, kimi değerli fikirleri, değersiz hale getirdi' ya da 'Hangi yanlış düşünceyi avaz avaz bağırdı da, yanıbaşındaki doğru lafı etkisiz hale getirdi' gibi sorulardır endişenin kaynağı.." diyordu, Yılmaz Erdoğan bana yazdığı yazının başında.. Bu bölümü ayırıp ayrı bir yazı konusu yapmam gerektiğine daha o an karar vermiştim..
Yılmaz Erdoğan gibi, ufkunun geniş olduğunu sandığım biri bile bu hataya düşerse, okurlarım arasında beni değerlendirirken, böyle düşünenlerin sayısı fazladır, diye düşündüm..
"Değerli fikir" nedir?.. "Doğru laf" nedir?..
Onları değerli ve doğru yapan nedir?..
Yılmaz, sevgili Yılmaz, biraz felsefe okusaydı, biraz fikirler tarihine dalsaydı eğer..
"Doğru" der, sonuna dek inanır, başkalarının da inanmasını istersen, karşı fikirlere karşı çıkarsan "Dogmacı" olursun dostum.. Olduğun yerde de kalırsın..
Doğru kadar değişken bir şey var mı?.. Herkesin doğrusu farklı olamaz mı?.. Hatta ayni insanın doğruları, yaşamın akışı, bilgilerinin gelişmesi ile değişemez mi?..
Bir fikre, herkesin, çoğunluğun değil, hatta herkesin doğru demesi, onu doğru yapmaya yeter mi?..
Bütün insanlar "Dünya düzdür, durur" dediği günlerde, dünya düz müydü, duruyor muydu?.. Yoksa "Yuvarlıktır döner" dediği için ateşe atılmasına karar verilen Galileo mu haklıydı?.. Galileo kellesini kurtarmak için kendi doğrusundan vaz geçmemiş miydi?..
Değerli bir fikre karşı çıkılması, o fikrin değerini azaltır mı?.. Karşı fikir de, fikrin kendisi kadar değerli olamaz mı?.. Aslında fikirler, karşıtlarının zenginliği ve bolluğu ölçüsünde değerli olamazlar mı?..
Uzak doğunun en derinlerinde bile "Yan ve Yin" düşüncesi yok mu?..
Yani, bir şey varsa, mutlak karşıtı vardır.. Kadının erkeği, gecenin gündüzü, akın karası..
Soyutu geç.. Somuta gel.. Bilim, maddenin karşıtı, karşı maddeyi keşfetmedi mi?.. Görmediğimiz, dokunmadığımız halde, etkileri ile bulmadı mı onu?.
Aristo, herşey kendisine eşittir, yani a=a demedi mi?.. Tüm mantığını bunun üzerine kurup 2 kere 2, dört demedi mi?..
Daha o zaman, onun devrinde, şüpheciler "Acaba" demediler mi?.. Bilim a=a ile başladı. Ama gelişmelerini sağlayan "Acaba"cıların doğurduğu tartışmalar değil miydi?..
Öklit "İki nokta arasında en kısa yol doğrudur" demedi mi?.. Bütün Öklit geometrisi bunun üzerine kurulurken.. Şüpheciler gene "Acaba" demediler mi?..
Bu "Acaba"lara yanıt aranırken, matematik bilimi gelişmedi mi?.. Bugün dünyayı geçin, uzayda bile "Gerçek" doğrunun olmadığı kanıtlanmadı mı?..
Bunlara rağmen, Aristo mantığı da, Öklit geometrisi de, hala, dimdik ayakta durmuyorlar mı?.
Diyalektik duydun mu hiç Yılmaz.. Sosyal diyalektik.. Bazı gençlerin diline yapışmış klişe tarifler değil..
Her tez, antitezini doğurur.. Sonra bu tez ile antitez birleşir, sentezi gerçekleştirirler. Bu sentezin kendisi, yeni bir tezdir. O da antitezini yaratır ve bu böyle devam eder gider.. Dünya durdukça..
***
Türkiye'de neyin doğru olduğuna bazı kişiler karar veriyor.. Bazıları, çoğunluk buna hemen katılıyor.. Bir azınlık katılmıyor, ama, çoğunluğun karşısına çıkmaya cesaret edemediği için susuyor..
Ama bir kişi, hep atlıyor ortaya..
"Doğrunun bu olduğuna inanıyorsunuz ama, olaya bir de şu açıdan bakın" diyor.. At gözlüğünü fırlatıp, sadece bakmanız istenen yönden kurtulmanızı, daha geniş bir açıyı kavramanızı istiyor.. Madalyonun arkasını çeviriyor.. "Bir de burdan bakın" diyor.. O doğru olduğuna çok inanılan teze bir antitez getirip, daha sağlıklı bir senteze ulaşmanızı istiyor..
Sonunda belki gene siz, ona katılmıyor, kendi ilk doğrunuzda ısrar ediyorsunuz.. Ama artık dogmacı, körü körüne inanıcı olmuyorsunuz.. Başka yönlerden görüyor, karşı fikirleri de tartışıyor, ona göre karar veriyorsunuz..
Daha uygar, daha bilgili, daha güvenli oluyorsunuz.. Fikirler empoze edilen "Bu doğru, sakın ses çıkarma, sus ve destekle" denen bir köle olmaktan kurtulup beyninizi özgürlüğe kavuşturuyorsunuz.. Giderek alışıyor, size başkaları işaret etmeden, kendiliğinizden "Acaba" demeye başlıyor, kendiliğinizden başka görüş açıları, karşıt fikirler aramaya başlıyor, hatta şeytanın avukatlığına soyunuyorsunuz, doğruya, en doğruya ulaşmak için..
***
Bil bakalım, bunu bu ülke medyasında kim yapıyor, ısrarla, korkmadan, çekinmeden "Benim için şöyle düşünürler, bana kızarlar, benden nefret ederler, beni sevmez, beni okumaz olurlar" demeden yıllarca, hergün kim sürdürüyor, Yılmaz?..
Mesela..
Başkentin tepesinde Cumhurbaşkanından, sınırdaki çobanına herkes milletvekillerinin çalışma ve emeklilik yaşamlarını düzenleyen Anayasa değişikliğini lanetlerken "Bu Meclisin kalitesinden hep şikayet ediyoruz. Ama kaliteli adamları Meclis'e çekecek, Milletvekilliğini cazip kılacak önlemlere de saldırıyoruz" deyip, beyinleri, "Hemen karar verme, biraz düşün" diye zorlayan kim?..
Mesela..
Nerdeyse tüm spor medyası, ikinci sınıf bir yabancı hocayı İlah mertebesine yükseltip, birinci sınıf bir Türk'ün cellatlığına soyunmuşken, kamuoyuna "Bir de böyle bakın" diyen kim?..
***
En doğru olduğuna inandığın şeylere dahi "Acaba" diyen insanlara saldırma, teşekkür et, Yılmaz.. Gelişmeni, ülkenin, yaşadığın dünyanın gelişmesini asıl sağlayanlar onlardır.. Sana "Doğru budur, buna inan, gerisini düşünme" diyen dogmacılar değil..
Anlayabildin mi, sevgili dostum.. Hıncal'ın ne yaptığını, ne yapmak istediğini birazcık anlayabildin mi?..
Hakan&Utku'dan Tatil Keyfi
2001:Çiller'in Taksi Macerası
Geçen gün gazetede gördüğümüz bir fotoğraf tüylerimizi diken diken etmeye yetti. Resimde Tansu Çiller, bir taksinin şoför mahalinde oturuyor, altındaki yazıda ise 'o taksiyle Yeniköy'deki yalısına kadar gittiği' yazıyordu. Şarbonlu mektuptan da tehlikeli bir durumdu bu. Olacak şey değildi. Acaba yol boyunca neler olmuştu? Sahi neler olmuş olabilirdi acaba?
***
Çiller'in, oy depolamak için dolaşmasını saymazsak İstanbul için olağan bir gündü. Bir taksi durağına uğrayan Çiller şoförlerle birlikte çay içti, dertlerini dinledi, potlarını kırdı. Bu arada şirinlik olsun diye anahtarlardan birini kapıp bir taksinin içine bindi.
Sağa sola gülücükler dağıttıktan sonra gaza bastı ve duraktan hareket etti. Hâlâ sağına soluna şirinlik yaptığı için 2 yayayı ezdi önce. Bu arada durağın da kendisiyle birlikte gelmesine bir anlam veremeyen sarışın güzel kadın bir süre sonra tamponuna takılan durağı sağda müsait bir yerde indirdi ve tekrar hareket etti.
10 metrede 5 arabaya çarparak kırılması zor bir rekor kıran Çiller, daha sonra Boğaz Yolu'na girdi. Kırmızı ışıkta durunca şoförün kim olduğuna dikkat etmeyen bir müşteri arabaya binip "Çek Avcılar'a" dedi. "Hangi bankanın çeki?" sorusunu duyan müşteri Çiller'i tanıdı ama yapacak bir şey yoktu. Araba hareket etmişti.
Çiller, bir ara "deli manda" hastalığına yakalanmış Manda-kasa bir Mercedes'le çarpışma tehlikesi atlattı. Mercedes'in içinden bir boksör, bir karateci ve emekli bir judo hocası çıktı. Grupta yapacağı konuşma metnini okuyarak onları etkisiz hale getirdi.
Metroyla Levent-Taksim arasını 10 dakikada gitmeye alışmış olan İstanbullular aynı mesafeyi 3,5 saatte gidince bir şeylerin ters gittiğini anladılar. Evet, metro ters gidiyordu ve kullanan da Çiller'den geri kalmamak isteyen Mesut Yılmaz'dı.
Bindiği arabanın şoförünün Çiller olduğunu farkeden müşteri paniğe kapılarak 911'den yardım istedi.
Aynı esnada Deniz Baykal da halkçı olduğu için bir halk otobüsünü eline geçirdiği haberi geldi. Bir süre sonra aynı otobüsün bir baraja uçtuğu ve baraj sularının altında kaldığı haberi duyuldu.
Taksimetrenin ne olduğunu bilmeyen Çiller bunu yolcusuna sordu. Yolcunun, 'gittiğimiz yolun uzunluğunu gösteriyor' cevabına inandı.
Boğaz Köprüsünde taksiyi durduran müşteri köprü korkuluklarına çıkarak kendini atmak istedi. Bütün basın mensuplarını ayağına çağırtan müşteri, taksi yolculuğuna kadar hiçbir probleminin olmadığını, ancak bir saatlik taksi yolculuğunun bunalıma girmesine yettiğini söyledi ve kendini Boğaz'ın soğuk sularına bıraktı. Çiller taksisiyle olay mahalinden uzaklaştı..
Çiller'e yaranmak isteyen birkaç DYP milletvekili de gaspettikleri taksilerin şoför mahallerine geçip hem hava yapmak hem de genel başkanlarını aramak için yola çıktılar. İyice karışan İstanbul trafiğini düzeltmek için kurulan komisyonun başına 'Yol Dostu Demir Bükey' getirildi. Bükey, kaza sayısını 1 saat içinde iki haneli rakamlara indireceğini vaat etti.
Çiller'in taksisinin Kütahya sınırında görülmesi üzerine Kütahya boşaltıldı.
Çiller, kullandığı taksiyle Levent'te bulunan Sabancı'nın İkiz Kuleler'ine çarptı. Haber bir anda tüm dünyada duyulunca, bunu yeni bir terörist saldırısı sanan Amerika, ani bir kararla Afganistan'daki harekatı durdurdu. İncirlik Üssü'nden kalkan uçaklar İstanbul'a doğru yola çıktı.
hakan&utku@hotmail.com
PAZAR NEŞESİ
Bu hafta Pazar neşemiz, Playboy klasiklerinden...
Parisli Salamon'un işleri tersine tersine gidiyormuş. Amerika'daki arkadaşı Mişon'a mektup yazıp akıl danışmış.
"Elinde ne var ne yoksa sat Amerika'ya gel" demiş Mişon. Salamon neyi varsa satmış. Tek oda bir dükkanı varmış, "Her ihtimale karşı bu kalsın" demiş. Karısı Rebecca'yı "Şimdilik" diye Paris'te bırakıp, Amerika'nın yolunu tutmuş.
Aylar geçmiş Salamon'dan karısına, nihayet bir mektup gelmiş.
"Kuzum Rebecca, Çoktandır yazamadım kusura bakma. Benim burda işler çok iyi. Epeyce bir müddet elimdeki parayla ihale kovaladım, Sonunda, Kore savaşından kalma eski don ihalesine girdim. Tanesini bir dolardan alıp, kısalttırdım, 2 dolara malettim ve tanesini 10 dolardan sattım. Buradan kazandığım parayla, bu defa Vietnam savaşından kalan eski yatak ihalesine girdim. Eski yatakların tanesini 5 dolardan aldım, üzerine yeni yüz kaplattım, 10 dolara malettim tanesini 100 dolardan sattım. Kuzum Rebecca, durum şimdi çok iyi, dükkanı sat acele yanıma gel."
Rebecca cevap yazmış..
"Kuzum Salomon, Sen orada, binlerce yatak ve onbinlerce donla çok para kazandığını yazıyorsun. Ben burada bir tek yatak ile ve de donsuz olarak senden çok kazanıyorum."
SEVDİĞİM LAFLAR
Ne kadar yaşarsanız yaşayın, ilk 20 yıl ömrünüzün en uzun yarısıdır.
Southey
BİZİM DUVAR
Terörizmden kurtuluş Afganlı mı olacak Afgansız mı? İşte bütün mesele bu...
EĞER
..tarihin ünlü nutuklarından
birini siz söylemiş olsaydınız, hangisini seçerdiniz?.
..bu ülkedeki bir tek davada yargıç olsanız, hangisini seçerdiniz?.
..hayatınızdaki insanlardan birini, geçmişte kalanlar dahil, dövmeniz mümkün olsa, kimi pataklardınız?..
|