kapat
20.10.2001
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi

www.ekdilamerica.com
Dünyadan
Spor
banner
Magazin
Kampüs
Astroloji

Para Durumu
Hava Durumu

Bizim City
Sizinkiler

GREENCARD
Sarı Sayfalar
İstanbul

Cumartesi Eki
Pazar Eki

Künye
E-Posta
Reklam
Arşiv

A T V

Win-Türkçe
ASCII

 
HINCAL ULUÇ(uluch@sabah.com.tr )

"Enis Batur'dan bir melun metin-daha."

Kitabı okumaya eve gitmek için arabaya bindiğimde başladım.. Kapıdan içeri elimde okuyarak girdim.. İki satır yemek.. Sonra kitaba düştüm gene.. 2 saat olmamıştı bittiğinde.. Öylesine bir nefeste..

Oysa yıllardan beri okuma alışkanlığım bambaşka.. Baş ucumda 3-4 kitap var.. Hepsini birden okuyorum.. O an havam hangisine uyuyorsa.. Şöyle 20 yıldan beri ilk defa bir kitabı başladığım gibi bitiriyorum.. Sebebi kitap..

Kitabın adı Elma!.. Arka kapağındaki kendi tanımlaması ile "Bir melun metin.."

Hani Aktüel sözünü etmişti de, ben de ordan nakletmiştim.. Enis Batur'un Elma'sı.. Hani kadının Enis Batur'un deyişi ile "Ona dimdik bakamıyoruz" dediği, kadının orası.. Dimdik bakamıyor, dimdik adını da söyleyemiyoruz.. O yüzden zaten kitabın adı da Elma.. Kutsal kitaplar çağrışımı ile..

Batur "Örgü teknikleri üzerine bir roman denemesi" diyor.. Aslında bizim bildiğimize bakarsanız, deneme olarak dahi romanla alakası yok.. İlle de bir edebi yakıştırma gerekiyorsa, "Deneme" daha uygun olabilir.. Kitapta bol kelime oyunu yapan Enis, belki de "Roman Denemesi" derken de ayni yoldan gidiyordur..

Günümüzde herşey değişti.. Sanatçı ne diyorsa o..

Bakıyorsunuz, düm düz bir yazı.. Şiir diyorlar, şiir oluyor.. Ayni yazıyı duvara yazıyor.. "Bu resim" diyor.. Resim oluyor.. Bembeyaz bir tuvalin "Resim" denince resim olduğu gibi... Üç boyutlu bir boşluk.. "Heykel" diyorlar.. Heykel oluyor.. Adam sahneye geliyor. 2 saat heykel gibi duruyor.. "Performans" diyorlar.. Öyle oluyor.. 1.5 saat piyanoda kesiksiz "Mi" basıyor.. "Müzik" diyorlar. Müzik oluyor..

Bu yüzden Enis'e de "Bu nasıl roman denemesi" deme hakkımız yok.. Öyle diyorsa, öyledir.. Zaten benim niyetim de "Tür"ü tartışmak değil.. Adı ne olursa olsun, bir nefeste okunduğunu söylemek.. Ben Enis Batur'un iki satırlık makalelerini bitirebilmiş değilim.. O kadar ağdalı, o kadar karmaşık, o kadar okunmaz yazar.. Buradaki üslup, buradaki türkçe, buradaki anlatım.. Olağanüstü..

Efendim, hani Betul Mardin'in büyük dedesi, Halil Şerif Paşa var.. Paris'te elçi iken, devrin ünlü (Çıplak kadın resimleri ile ünlü) ressamı Courbet'ye bir resim ısmarlamış.. Kadının tam orasının, tam cepheden resmini.. 1871.. Tablo tam 135 yıl sonra, 1996'da Paris'te Orsay Müzesinde sergilenebilmiş ancak..

Enis de merak etmiş, araştırmaya başlamış.. Bulduklarını yazıyor..

Örgü tekniği ile.. Bir elinde Courbet'nin hayatı, onu naklediyor. Bir elinde Halil Şerif Paşa'nın hayatı.. Onu anlatıyor.. Kendisi de bu ikisinin arasında dolaşıyor..

Bu anlatımlar ne roman, ne biyografik roman tarzı.. Paşa ile ressam üzerine iki makale denirse daha uygun..

Enis'in her ikisi için de bulguları fevkalade meraklı.. Ama kitabı asıl müthiş yapan, yazarın arada kendi eşsiz kültürü ile dolaşması..

Bir yandan merakınız gidiyor, bir yandan yeni şeyler öğreniyorsunuz, bir yandan kafanızda yeni tartışmalar başlıyor..

Paşa ile ressam hakkındaki yazılar öyle bir kitabı doldurmaya yeterli değil.. Enis, yeni bir bölüm açıyor..

Tablonun fotoğrafını çekmiş.. Getirip Galatasaray Lisesinde ders verdiği sınıfa asıyor, 4 şubat 2000 günü.. Ve tam 35 saat bu tabloyu konuşuyorlar..

Kızlı, erkekli gençlerin oturduğu sınıfta, 35 saat kadının orasını konuşmak.. Resmi de tam karşıda asılı iken..

Bilim mi?.. Erotizm mi?.. Pornografi mi?.. Hiç biri mi değil.. Yoksa hepsi mi?..

Ateşler ve barutlar bir arada iken tam da orasını konuşmak, insanları utandırır mı, tahrik mi eder, heyecanlandırır mı?..

Bunları aslında o öğrencilerle konuşmak isterdim.. Enis fazla ışık tutmuyor.. Kız öğrencilerin az konuşup çok dinlediğini anlatıyor.. Bundan da şikayetçi olduğu söylenemez..

"..geveze penise yeğlerim, suskun vaginayı." diyor.. "İlkinin sözüm ona erki (Gücü) eğer konuşabiliyor olma koşuluyla atbaşı yol alıyorsa, az sonra çölün ortasında bulabiliriz kendimizi.. Şüphesiz suskuda keramet aramanın da yararı yok, susanı konuşmaya zorlamanın yararı olmadığı gibi- Lacan haklıdır, herhalde: "Bir kadın konuşmaz."

Batur, oldukça "Cesur" kitabında, dimdik bakamadığımız yerin adını söylemek zorunda kalırsa, "Vagina" diyor, örnekte olduğu gibi.. Doğru adı, bir tek yerde, başka anlamlı bir birleşik kelimede kullanıyor: ".msalak.."

Kitabın en keyif ve merakla okunan bölümleri, Enis'in kutsal kitaplardaki "Elma"lar üzerine felsefi çeşitlemelerinin olduğu son bölüm..

Tanrının ilk yarattığı Adem ile Havva ölümsüzdüler.. Sonra Havva "Elma"sını, ya da bir kelime oyunu da ben yapıp (") işaretini bir harf kaydırarak "Elmas"ını keşfedip Adem'e sunması ile üreme eylemine başladılar.. Mademki artık ürüyorlardı, o zaman nesillerinin devamı için ölümsüz olmalarına gerek kalmadı.. Ölümsüzlükleri geri alındı..

Peki o madem ölümsüzdüler, madem üremelerine gerek yoktu, o zaman niye iki ayrı cins yaratıldı. Niye ilk yaratılan insan hünsa değildi?..

Enis yanıt verme yerine, kutsal kitap öncesi, ilk kavimlerdeki efsanelere kadar dalıp soru yaratıyor durmadan.. Her öğrendiğiniz kafanıza on soru daha getiriyor.

Kadının orasından çıkıp, bir yaradılış tartışmasının göbeğinde buluyorsunuz kendinizi..

***
Aktüel'in basmağa cesaret edemediği Courbet'nin "L'Origine du Monde", Enis'in çevirisi ile Dünyanın Başladığı Yer tablosu, kitabın kapağının içinde yer alıyor.. Ama bunu görmek için, karton kapağı saran kağıt kaplamayı çıkarmanız gerek..

Orijinal tablo yıllar yılı asıldığı evlerde üzerinde sürgü ile bir başka tablo asılarak, sadece özel dostlara gösterilmiş ya.. Enis onu simgeliyor çift kapakla.. Dış, yani vitrinde, rafta görünen kapakta Andre Masson'un "Dünyanın Başladığı Yer için pano maske" adlı, 1955'te yaptığı yağlı boya desen var.. O da orası ama, bu defa üslup, tıpkısının aynisi değil, soyut.. Ona dimdik bakabilirsiniz.

Orijinal tablo mu?.. Fotoğrafın olmadığı devirde, tam bir fotoğraf ayrıntıları ile işlenmiş, ilk bakışta Penthouse'un orta sayfalarında olduğu gibi, tam cepheden orası.. Kadının dizlerinden aşağısı ve memelerinden yukarısını çizme gereği duymamış ressam, Halil Paşa'dan aldığı talimat gereği.. Sadece orası üzerinde yoğunlaşmış..

Halil Paşa niye böyle bir tablo ısmarlamış.. Enis onun da ipucunu veriyor.. Kumara ve sekse fena halde düşkün paşa, frengi olunca, bu hastalığı kadınlara bulaştırmamak için ilişkiden vazgeçmiş, mastürbasyona (Enis oto- erotizm diyor) dönmüş.. O devirde bugünkü fotoğraflar ve dergiler de yok. Bunu ısmarlayıp, banyosuna asmış, kolaylık sağlamak için..

Bir de felsefi yorum var.. Orası dünyanın başladığı yer değil mi?.. Yani hayatın.. Hayat bir defa başladı mı, mutlak ölümle son bulmuyor mu?.. O zaman orası ayni zamanda "Ölümün başladığı yer" değil mi?.. Paşa belki de ölümün başladığı yeri hep karşısında görmek istedi..

***
Bence bu kitabı alın.. Okuyun.. Ben, en az bir kere daha okuyacağım.. Bu defa bir nefeste değil, daha sindire sindire..

Çünkü Elma, sadece, hazla, tatla yenen bir meyve değil.. İyi sindirirseniz, fevkalade yararlı ve sağlıklı..

Hani ne demiş Amerikalılar..

"An apple a day, keeps the doctor away- Günde bir elma, doktoru uzak tutar.." Demesi kolay da.. Yemesi?..

Tecelli'den Abuzzittin'e mektuplar
Abuzittinciğim..

Durup dururken bi kriz yaratmanın ne alemi vardı kardeşim? İmzala gitsin yahu! Adamlar "Ayda 4 milyar para yetmiyor" diyorlar. Yalan mı söylüyorlar. Demek ki yetmiyor.. 6 milyar, 10 milyar ne istiyorlarsa ver bilader ..

"Sokakta dolaşan her üç vatandaştan biri günde ancak bir buçuk dolar kazanabilirken milletvekillerinin zam istemesi doğru değilmiş." Lafa bak: neden doğru değil? Bi kere sokakta niye dolaşıyorlar. Evlerinde otursunlar.. İkincisi, sokakta aylak aylak dolaşırsan elbette aldığın parayı harcarsın. Halbuki 1buçuk dolarları biriktirsen ayda yapar 45 dolar. Az para mı? Bi de şu var kardeşim: Bizim milletvekillerinin aldığı para 2500 dolara filan geliyor ki bu Almanya'da kapıcı parası!

Biz onurlu milletizdir. Neden koskoca bi milletvekilimiz bi Alman kapıcısının parasına talim etsin? Di mi ya? Şimdi bilirim sen "Peki, bizdeki asgari ücretli Almanya da kimlere denk düşüyor?" diye soracaksın.. Bunun dengi Almanya da yok.. Afganistan'a geçmek lazım.

Cumhurbaşkanımız Anayasanın tüm maddelerini imzalayacaktı.. Bak Allahı var Baba itirazsız hemen imzalardı.. Zaten Ecevit de bunu önceden gördü onun için "İlla da Süleyman" diye taa o zamanlar bastırdıydı.

Milletvekillerimiz şimdi "Keşke elimiz kırılsaydı da bu adama oy vermeseydik" diyorlardır. Yaa.. büyüklerinizin sözünü dinlemezseniz işte böyle olur.

Birleşmiş Milletlerin verilerine göre hazırlanan "İnsan gibi yaşanan ülkeler" listesinde de muhtemelen 100 üncülüğe düşmüşüz.. Düşmüşüz diyorum 74 lerde 69'uncuymuşuz. İki yıl öncesi 86'ncılığa gerilemişiz.. Şimdi de100! Düz ve oturaklı bi rakam. Herkesin aklında rahatlıkla kalır! Kendi milletvekiline sahip çıkmayan işte böyle 100'üncü de olur 200'üncü de ..

"Oh olsun" diyecem ama dilim varmıyor.

Yeni müjdeli haberleri de gazetelerde okumuşsundur. Telefona, doğalgaza, Loto'ya, tapuya, efendim borsaya, arabaya kısaca, aklına ne gelirse "Yerel Yönetimler Reformu" numarasıyla zam geliyormuş. Sabah bunu "Cinnet Vergileri" diye yazdı. Ben olsam "Kerizler için yeni vergiler" derdim. Milletçe çıtımız çıkmıyor ki.. Onlar da sokuşturdukça sokuyorlar!

Bilader zaten telefon son altı aydır bir misli artmadı mı? Doğalgaz dersen nerdeyse üç misli..Tapuda da acayip bi durum: Geçen gün Marmariste bizim Hacı bey bi tapu dairesine gitmiş. 4 milyon 250 bin liralık işlem için 15 milyon vergi almışlar iyi mi..? Demek şimdi 4 milyonluk bi işleme enazından 20 milyon vergi ödeyeceksin.. Hem parayı orada da tahsil etmeyip "Git bilmem ne bankasına vezneye öde.. Makbuzu da geri getir" diyorlarmış.. Bankaya git kuyruğa gir parayı ver geriye gel.. Eziyet de cabası..

Üstad Çetin Altan da hala, habire, "Enseyi karartmayın" diye yazıyor. Valla kardeşim ben şahsen enseden geçtim. Şu popoyu kurtarabilsek!

Münasip yerlerinden öperim Abuzittinciğim.

Kardeşin Güneş.

Allahtan..
Allahtan köylerimiz ve kürtlerimiz var.. Bunlar olmasa, yerli sinemamız konu bunalımına girerdi herhalde..

Antalya festivalindeki filmlerin hemen hepsi bunlar üzerineydi..

Tamam.. Onlar da bu ülkenin, gerçekleri, sorunları ama, gına geldi yahu..

Yahu bu ülkede kentte geçen, kent insanından, ille de köyden göçenler değil, kentte doğup, kentte büyüyen insanlardan öykü, senaryo yazmak yasak mı, yoksa kent yaşamı ilginç mi değil?..

Entel film yapmak için ille de "Köy- Kürt" demek mi gerek?..

Yoksa Eurimage ve Kültür Bakanlığımızdan destek almanın şartı mıdır bu?.

Kaldı ki, bu yaptıkları filmleri kendilerinden başka kimseler pek seyretmiyor, aldıkları tüm ödüllere rağmen boş salonlara oynayıp, işletmeciyi iflas ettiriyorlar?..

O zaman?..

Biri çıksa da anlatsa, ne olur?..

Hakça Yönetim
Gazanfer Sanlıtop'un yolladığı Bülent Ecevit çevirisi, Lao Tsu (Çin/ 639) Ölçü'yü geçen cumartesi yayınlamıştık. Bugün bir Ecevit çevirisi daha.. Gene Lao Tsu'dan.. Adı Hakça Yönetim.. Buyrun burdan..

***
Hakça yönet ulusu

ne kadar çoğalırsa yasalar yasaklar

halk o kadar yoksullaşır

ne kadar keskinse silahlar

ülke o kadar karışır

ne kadar aklı evvelse insanlar

o kadar acayip işler döner

ne kadar çoğalırsa kurallar yönergeler

hırsızlar o kadar çoğalır.

onun için der ki bilge

ben önlem almam halk düzelir

ben barışçı olurum halk doğru yola gelir

ben bir şey yapmam halk zenginleşir

ben isteklerden arınırım

halkın da yalın ve temiz olur yaşamı

BİZİM DUVAR
Yakında yeni sürprizlere hazır olalım: Mesela koleralı telgraf, telefonla bulaşan veba, AIDS'li e-mail.

Hakan&Utku

SEVDİĞİM LAFLAR
Dostluk baldır, ama hepsini yemeyin.

Fas atasözü

TEBESSÜM
Evli erkeklerin psikolojisi arkadaşlarla lokantaya gitmeye benzer. İstediğin yemeği sipariş edersin sonra yanındakinin istediği yemeği görüp "Keşke onu isteseydim" dersin.

www.superbahis.com


www.sigortam.net

Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır