Kitabı okumaya eve gitmek için arabaya bindiğimde başladım.. Kapıdan içeri elimde okuyarak girdim.. İki satır yemek.. Sonra kitaba düştüm gene.. 2 saat olmamıştı bittiğinde.. Öylesine bir nefeste..
Oysa yıllardan beri okuma alışkanlığım bambaşka.. Baş ucumda 3-4 kitap var.. Hepsini birden okuyorum.. O an havam hangisine uyuyorsa.. Şöyle 20 yıldan beri ilk defa bir kitabı başladığım gibi bitiriyorum.. Sebebi kitap..
Kitabın adı Elma!.. Arka kapağındaki kendi tanımlaması ile "Bir melun metin.."
Hani Aktüel sözünü etmişti de, ben de ordan nakletmiştim.. Enis Batur'un Elma'sı.. Hani kadının Enis Batur'un deyişi ile "Ona dimdik bakamıyoruz" dediği, kadının orası.. Dimdik bakamıyor, dimdik adını da söyleyemiyoruz.. O yüzden zaten kitabın adı da Elma.. Kutsal kitaplar çağrışımı ile..
Batur "Örgü teknikleri üzerine bir roman denemesi" diyor.. Aslında bizim bildiğimize bakarsanız, deneme olarak dahi romanla alakası yok.. İlle de bir edebi yakıştırma gerekiyorsa, "Deneme" daha uygun olabilir.. Kitapta bol kelime oyunu yapan Enis, belki de "Roman Denemesi" derken de ayni yoldan gidiyordur..
Günümüzde herşey değişti.. Sanatçı ne diyorsa o..
Bakıyorsunuz, düm düz bir yazı.. Şiir diyorlar, şiir oluyor.. Ayni yazıyı duvara yazıyor.. "Bu resim" diyor.. Resim oluyor.. Bembeyaz bir tuvalin "Resim" denince resim olduğu gibi... Üç boyutlu bir boşluk.. "Heykel" diyorlar.. Heykel oluyor.. Adam sahneye geliyor. 2 saat heykel gibi duruyor.. "Performans" diyorlar.. Öyle oluyor.. 1.5 saat piyanoda kesiksiz "Mi" basıyor.. "Müzik" diyorlar. Müzik oluyor..
Bu yüzden Enis'e de "Bu nasıl roman denemesi" deme hakkımız yok.. Öyle diyorsa, öyledir.. Zaten benim niyetim de "Tür"ü tartışmak değil.. Adı ne olursa olsun, bir nefeste okunduğunu söylemek.. Ben Enis Batur'un iki satırlık makalelerini bitirebilmiş değilim.. O kadar ağdalı, o kadar karmaşık, o kadar okunmaz yazar.. Buradaki üslup, buradaki türkçe, buradaki anlatım.. Olağanüstü..
Efendim, hani Betul Mardin'in büyük dedesi, Halil Şerif Paşa var.. Paris'te elçi iken, devrin ünlü (Çıplak kadın resimleri ile ünlü) ressamı Courbet'ye bir resim ısmarlamış.. Kadının tam orasının, tam cepheden resmini.. 1871.. Tablo tam 135 yıl sonra, 1996'da Paris'te Orsay Müzesinde sergilenebilmiş ancak..
Enis de merak etmiş, araştırmaya başlamış.. Bulduklarını yazıyor..
Örgü tekniği ile.. Bir elinde Courbet'nin hayatı, onu naklediyor. Bir elinde Halil Şerif Paşa'nın hayatı.. Onu anlatıyor.. Kendisi de bu ikisinin arasında dolaşıyor..
Bu anlatımlar ne roman, ne biyografik roman tarzı.. Paşa ile ressam üzerine iki makale denirse daha uygun..
Enis'in her ikisi için de bulguları fevkalade meraklı.. Ama kitabı asıl müthiş yapan, yazarın arada kendi eşsiz kültürü ile dolaşması..
Bir yandan merakınız gidiyor, bir yandan yeni şeyler öğreniyorsunuz, bir yandan kafanızda yeni tartışmalar başlıyor..
Paşa ile ressam hakkındaki yazılar öyle bir kitabı doldurmaya yeterli değil.. Enis, yeni bir bölüm açıyor..
Tablonun fotoğrafını çekmiş.. Getirip Galatasaray Lisesinde ders verdiği sınıfa asıyor, 4 şubat 2000 günü.. Ve tam 35 saat bu tabloyu konuşuyorlar..
Kızlı, erkekli gençlerin oturduğu sınıfta, 35 saat kadının orasını konuşmak.. Resmi de tam karşıda asılı iken..
Bilim mi?.. Erotizm mi?.. Pornografi mi?.. Hiç biri mi değil.. Yoksa hepsi mi?..
Ateşler ve barutlar bir arada iken tam da orasını konuşmak, insanları utandırır mı, tahrik mi eder, heyecanlandırır mı?..
Bunları aslında o öğrencilerle konuşmak isterdim.. Enis fazla ışık tutmuyor.. Kız öğrencilerin az konuşup çok dinlediğini anlatıyor.. Bundan da şikayetçi olduğu söylenemez..
"..geveze penise yeğlerim, suskun vaginayı." diyor.. "İlkinin sözüm ona erki (Gücü) eğer konuşabiliyor olma koşuluyla atbaşı yol alıyorsa, az sonra çölün ortasında bulabiliriz kendimizi.. Şüphesiz suskuda keramet aramanın da yararı yok, susanı konuşmaya zorlamanın yararı olmadığı gibi- Lacan haklıdır, herhalde: "Bir kadın konuşmaz."
Batur, oldukça "Cesur" kitabında, dimdik bakamadığımız yerin adını söylemek zorunda kalırsa, "Vagina" diyor, örnekte olduğu gibi.. Doğru adı, bir tek yerde, başka anlamlı bir birleşik kelimede kullanıyor: ".msalak.."
Kitabın en keyif ve merakla okunan bölümleri, Enis'in kutsal kitaplardaki "Elma"lar üzerine felsefi çeşitlemelerinin olduğu son bölüm..
Tanrının ilk yarattığı Adem ile Havva ölümsüzdüler.. Sonra Havva "Elma"sını, ya da bir kelime oyunu da ben yapıp (") işaretini bir harf kaydırarak "Elmas"ını keşfedip Adem'e sunması ile üreme eylemine başladılar.. Mademki artık ürüyorlardı, o zaman nesillerinin devamı için ölümsüz olmalarına gerek kalmadı.. Ölümsüzlükleri geri alındı..
Peki o madem ölümsüzdüler, madem üremelerine gerek yoktu, o zaman niye iki ayrı cins yaratıldı. Niye ilk yaratılan insan hünsa değildi?..
Enis yanıt verme yerine, kutsal kitap öncesi, ilk kavimlerdeki efsanelere kadar dalıp soru yaratıyor durmadan.. Her öğrendiğiniz kafanıza on soru daha getiriyor.
Kadının orasından çıkıp, bir yaradılış tartışmasının göbeğinde buluyorsunuz kendinizi..