kapat
20.10.2001
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi

www.ekdilamerica.com
Dünyadan
Spor
banner
Magazin
Kampüs
Astroloji

Para Durumu
Hava Durumu

Bizim City
Sizinkiler

GREENCARD
Sarı Sayfalar
İstanbul

Cumartesi Eki
Pazar Eki

Künye
E-Posta
Reklam
Arşiv

A T V

Win-Türkçe
ASCII

 
ÇETİN ALTAN(caltan@sabah.com.tr )

Sonbaharlar...

Ozanlar, yazarlar, ressamlar, müzikçiler... Sanat, insanlığın gönül ve deha ufuklarını kavisleyen kanatlarıyla binlerce yılın üstünden uçarken; kendisini yaşamlarıyla dokuyup renklendiren ölümlerin, sonbaharlardan derlenmiş duygularıyla da, inceden inceye dantellemiştir kanatlarını...

Prevert'in dizeleriyle dünyayı avuçlayan Yves Montand'ın ünlü şarkısı:

Tırmıkla toplanan ölü yapraklar..

Unutmadım görüyorsun

Bana söylediğin şarkıyı...

Ama sevişenleri ayırır hayat,

Deniz siler kumsalda

Ayrılmış aşıkların ayak izlerini..

Tırmıkla toplanan ölü yapraklar...

Kuzey rüzgârının savurup götürdüğü...

Mehmet Rauf'un "Eylül"ü... Anatole France'ın, Luxembourg parkından geçerek okula giderken, heykellerin çıplak omuzları üstüne düşen sararmış yaprakları anlatan yazıları... Cahit Sıtkı'nın sonbaharı...

Ayva sarı, nar kırmızı, sonbahar...

Her yıl biraz daha benimsediğim..

Perşembe akşamı Ali Poyrazoğlu'nun, Muammer Karaca tiyatrosunda tek başına yaratıp, nükteler, tiplemeler, anılar ve zaman zaman sürrealist doğaçlamalarla tek başına sahnelediği "Ödünç Yaşamlar"a gittik...

Ali Poyrazoğlu Bodrum'un Göktepe'sindeki antik Yunan tiyatrosunda tek başına oturmuş; bir yanda güneş batıyor, bir yanda ay doğarken... Birden karşısına 17 yaşında bir genç dikilivermişti.

Ali Poyrazoğlu'nun karşısına dikilen genç, 17 yaşındaki Ali Poyrazoğlu'ydu..

Ödünç Yaşamlar"ı izlerken, tiyatro dünyasının kevgirlerinden akıp gitmiş dostlar, el sallıyorlardı sahnedeki rengârenk ampul hevenklerinden...

Muammer Karaca, Ulvi Uraz, İbrahim Delideniz, Ercüment Behzat, Bedia Muvahhit Haldun Taner, Muhsin Ertuğrul, Aziz Nesin...

Ali Poyrazoğlu ilk figüranlığını canlandırıyordu.

Muhsin bey, bitirir bitirmez koşup kendisine okuduğum "Tahtaravalli"yi dinliyordu.

Ulvi Uraz, beş yıllık hapisten sonra sahnesiz kalmanın kahırlarıyla, benim Ankara'daki bodrum katında; bir sahneye çıksa, örneğin bir futbolcuyu nasıl oynayacağını, ayakta goller atarak gösteriyordu..

Ali sahnede, içki şişeleri içinde eriyip gitmiş, tiyatrolarda ufak bir rol arayan yitik bir aktörle özdeşleşiyordu..

Benim "Islıkçı"nın ilk gecesinde ön sıraya, üniformalarıyla dört orgeneral gelip oturuyordu. Savaş Dinçel, generallerin hiç gülmediğini söylüyordu kuliste. Dillendirmediğimiz bir kaygı dalgası dolaşıyordu içimizde...

Bir toplumun tarihsel röntgeni, özellikle insanlığa armağan ettiği tiyatro dünyaları ve tiyatro yapıtlarıyla çıkar ortaya...

Egemen siyasetçilerin pekiştirmeye çalıştıkları demagojik hipnozları; tiyatro yaratıcılarının, her türlü koşullanmayı arıtarak, "gerçek insanı" taze tutma çabaları dengeler çünkü..

Eski Yunan tiranlarının yer çekimsiz megalomanisini; Sofokles cımbızlıyordu "Kral Ödipus"la, "Antigone"yle, "Elektra"yla..

Shakespeare, İngiltere tahtını fiskelemişti "Hamlet"le...

Moliere ise, Kilise'nin despotizmini depremlemişti "Tartüf"le..

Poyrazoğlu, ironik ölçülerde kendi cenazesinin kaldırılışını oynuyordu. Ben, son dönemlerini Düşkünler Yurdu'yla, kuytu köşelerde kimsesiz geçirmiş sahne insanlarıyla, ters raketli yazı adamlarını düşünüyordum...

Bir tarafta siyasal egemenler ve sadece onlar vardı...

Ya öteki tarafta kimler vardı?

Bir toplumu var eden oksijeni, siyasal egemenlerden çok; özgün ve özerk, kendi boyutları içinde harmanlanarak ışıklanan sanat adamları sağlar; çarmıhlarını sırtlarında taşıyarak..

Oyundan sonra Ali Poyrazoğlu'yu canı gönülden kutladık. Dışarda gece soğuktu.

İyiden iyiye gelmişti sonbahar...

www.superbahis.com


www.sigortam.net

Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır