kapat
17.10.2001
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi

www.ekdilamerica.com
Dünyadan
Spor
banner
Magazin
Kampüs
Astroloji

Para Durumu
Hava Durumu

Bizim City
Sizinkiler

GREENCARD
Sarı Sayfalar
İstanbul

Cumartesi Eki
Pazar Eki

Künye
E-Posta
Reklam
Arşiv

A T V

Win-Türkçe
ASCII

 
HULKİ CEVİZOĞLU

Medya kuvvetleri komutanlığı

Kara Kuvvetleri Komutanlığı, Hava Kuvvetleri Komutanlığı, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı ve dördüncü olarak da "Medya Kuvvetleri Komutanlığı !.."

Medya eskiden beri "4. Kuvvet" olarak tanımlanırdı. Yasama, yürütme ve yargı kuvvetinden sonra.

Medya bugün de "4.Kuvvet" ama, artık bir "silahlı güç" olarak... ABD'nin Afganistan'a saldırısından sonra bu durum iyice belirginleşti. Medya gücü artık kimi zaman kara, hava ve deniz kuvvetlerinin bile önüne geçebiliyor. Tıpkı, önceden yasama, yürütme ve yargı'nın önüne geçebildiği gibi.

Amerika Birleşik Devletleri'nin tüm silahlı komutanlıkları saldırıda görev alıyor. Ama bugünlerde en önde giden, en çok kendisine görev düşen "Medya Kuvvetleri Komutanlığı !"

ABD, medya aracılığı ile istediği gibi dünyayı yönlendirebiliyor. Bu yönlendirmeyi hem haberleri "manipüle" ederek, hem de "sansür" uygulayarak yapıyor. "Medya bombardımanı" altındaki sade vatandaşların elinde bir "koruyucu güvenlik şemsiyesi" yok. Yönlendirilmiş haberleri bir "süzgeçten" geçirmesi mümkün değil.

ABD yetkilileri bir açıklama yapıyor, kendilerine muhalif bir soru sorulmuyor. (Herhalde buna da izin vermiyorlar!) Durum böyle olunca, bu habercilik ya da röportaj olmuyor, yalnızca "dikte ettirmek" oluyor. ABD'den gelen Afganistan'la ve kendileriyle ilgili haberleri bu gözle değerlendirmek gerekiyor.

İslami uyanış !
20 milyon nüfuslu Afganistan'ın bugünkü görüntüsü Ortaçağ'ın da çok gerisinde. Bakıyoruz, Afganistan dün de böyleymiş. Onun gibi birçok İslâm ülkesi de aynı durumda.

Bu ilkelliğe görünce, "Hırıstiyan" İngiltere Başbakanı Blair de soruyor, "Müslüman" Diyanet İşleri Başkanımız Mehmet Nuri Yılmaz da:

"İslâm ülkeleri niçin geri kalıyor ?"

Biz de bu soruyu çok önceleri sormuştuk. En son yine bu köşede 3 ekim 2001 tarihinde, "İslâmcılar kendisiyle hesaplaşmalı !" demiştik:

"Bu hesaplaşma bir anlamda "yüzleşme. Kiminle? Kendileriyle... Kendi davranışlarıyla... Davranışlarının İslâmiyete olan uyumuyla.. Tefsirleriyle.. Düşünceleriyle.. Düşüncelerinin Kur'an ayetlerine uyumuyla.. (...) İslâmcıların kafası neden bu kadar karışık? Buna neden olan nedir? Mezhepler mi, d¥n¥ liderler mi, ülkelerin yasaları mı, din baronları mı, dini ticarete ya da siyasete alet edenler mi? Yoksa, "inancın soyut bir kavram" olması mı ortak noktayı yok ediyor?.."

İslâm'ın bir çok yerde "tanımlanamadığını" vurgulamış, "Çok genişletilebilecek örneklerin herbirinde, neredeyse birbirlerini bir kaşık suda boğacak duruma gelmişler. Çok kolaylıkla birbirlerini kâfirlikle, mürtedlikle dinden dönmekle), ajan olmakla, hatta terörist olmakla, münafıklıkla suçlayabiliyorlar. Dahası, 'en okumuşu' bile kendisini 'mehdi' ilan edebiliyor!" demiştim.

"Medeniyetler çatışması" değil, "bir medeniyet içindeki, İslâm içindeki bu çatışmayı" durdurmak için Diyanet İşleri Başkanı Yılmaz'ın yaptığı "Uyanın" çağrısını olumlu, ancak sonuç alınamayacak bir girişim olarak değerlendiriyorum.

Çünkü, "İslâm ülkeleri birbirilerine bile İslâm'ı anlatamamışlar, bugün ne kadar İslâm ülkesi(devleti demiyorum) varsa, o kadar farklı İslâmiyet var. hatta o ülkelerin içinde de çok farklı İslâmi anlayışlar var.(...) İslâmiyet 'bir' kaynaktan çıkmış, 'dört' ana mezhebe bölünmüş, 'yüzlerce' tarikata ayrılmış olarak sürüp gitmektedir." (14.10.2001)

www.superbahis.com


www.sigortam.net

Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır